08 Mayıs 2020 00:32

Türk Lirasına saldırı

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Çarşamba akşamı hükümete yakın tüm medya kaynaklarının internet sitelerinde aynı başlık vardı. Yadırgamadık elbette. Zira bugüne değin doların tırmandığı her dönemde hükümetin cevabı aynı oldu. Öyle ki, bu “spekülatif saldırılar” olmasa dolar kurunun halen Gezi protestoları öncesindeki 1.90 seviyelerinde olması gerekiyordu.  

Spekülatif ataklar olmaz mı? Elbette olur. Eğer bir merkez bankası döviz kurunu korumak adına döviz satarak kur hareketlerine müdahale ederse ve müdahale sonucunda rezervlerinde yaşanan erime alarm verecek boyuta ulaşırsa, bu takdirde daha da hız kazanır. Rezervlerle korunmaya çalışılan kur hedefinin çökeceğini sezen akbabalar üşüşür. TL borçlanılır dolar alınır. Rezervlerle kurulan barikatın çökmesi ve döviz kurunun hedeflenen seviyeye tırmanmasıyla birlikte ise TL’ye dönülür. Açık pozisyonlar kapatılır, kâr realize edilir. Basit haliyle spekülatif kur ataklarının işleyiş mekanizması budur.

Ayrıntılarını merak edenlere 1992 yılında Soros’un dünyanın en eski ve en güçlü merkez bankalarından biri olan Bank of England’ı nasıl dize getirdiğini ve sabit kuru çökerterek İngiltere’yi nasıl Avrupa Kur Mekanizması’ndan çıkmaya zorladığını okumalarını tavsiye ederim. Bu spekülasyon sonucunda sadece o dönemin parasıyla 1 milyar poundu cebe indirmekle kalmamış, belki de Avro Bölgesi’nin sınırlarını çizmişti. Peki sonuçları ne oldu? Soros hapse mi girdi, finans piyasalarından el mi çektirildi? Elbette hayır.

Serbest kur piyasalarında bir oyuncu bir para birimini satıyorsa diğeri alıyordur. Alan (uzun pozisyon) aldığı para biriminin tırmanmasından, satansa (kısa pozisyon) düşmesinden kâr eder. Döviz simsarlarının (currency trader) varlık sebebi bu işlemlerdir. Senin para birimini alanı suçlamıyorsan, satanı da suçlayamazsın. Piyasanın işleyişi bu. Ancak bu kuralları kabul edip masaya oturmak ya da verili kurallar dahilinde sermaye giriş çıkışlarına dair  önlemler almak elbette senin inisiyatifinde. Ancak bize hep para girsin ama hiç çıkmasın dersen, o iş öyle olmuyor. İşte bizim hükümet hep burada takılıyor. Kapitalizmi yeri geldiğinde tüm benliğiyle kucaklıyor. Kazan doğurduğunda seviniyor ancak öldüğünde kabullenemiyor.

Merkez Bankasının net rezervlerindeki erime son haftalarda yabancı basının da gündeminden düşmüyor. Böylesi bir ortamda spekülatörlerin gözünü Türk lirasına çevirmesi yadırganacak bir durum değil. Tam da bu nedenle, merkez bankasının kuru rezervlerle koruma çabasının çok daha riskli sonuçlar doğuracağını ifade etmekteydik. Burada yapılacak tercih belli. Ya faizleri yukarı çekmeyi göze alacaksın ya da kurdaki tırmanışı. Her ikisini aynı anda bastırabilmek için ülkeye döviz girişi sağlanması gerekiyor. Sadece Türkiye’den değil gelişmekte olan piyasaların genelinden önemli ölçüde yabancı sermaye çıkışları yaşandığı bir dönemde bu da oldukça zor. Haftalardır piyasaların soluğunu tutmuş bir şekilde “swap anlaşması” beklemesi işte bu sebepten.

Kurdaki sert tırmanışın sorumlularına gelince. Eğer bu kez gerçekten amacımız failleri bulmaksa, havanda su dövmeyi bırakalım. Tarım arazilerini imara açarak tarım alanlarını talan edenleri, tarımda ve hayvancılıkta dahi ülkeyi dış ticaret açığı verir hale getirenleri konuşalım. Şeker fabrikalarını özelleştirip şeker ithal edenleri, kağıt fabrikalarını kapatıp kağıt ithal edenleri konuşalım.  Dışarıdan borçlanarak yapılan prestij kaynağı yatırımlarımızı konuşalım. Dolar kuru 3’e düşer, 5’e düşer diyerek özel sektörü dolar cinsinden borçlanmaya teşvik eden merkez bankası başkanlarını, devlet adamlarını konuşalım.  Eğer bugün gerçekten Türk lirasına dönük bir spekülatif atak yaşanıyorsa bu zemini kim yarattı onu hep birlikte bulalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa