09 Mayıs 2020 00:56

Faşizm, uluslararası sermayenin Ekim Devrimi’ne ve sosyalizme ilk yanıtıdır!

(Fotoğraf: Yevgeni Khaldei)

Paylaş

Dün, Kızıl Ordu’nun Berlin’i zapt ederek, ele geçirerek İkinci Dünya Savaşı’nın resmen sona erdirmesinin 75. yılıydı.

Dün, dünya halklarının faşizme karşı zaferini kutlandığı gündü.

2’inci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın sonrasında Amerikan sinema endüstrisinin en vazgeçilmez konusu, ABD’nin Avrupa’yı ve insanlığı faşizm belasından kurtardığına dair, senaryosu tek elden çıkmış izlenimi uyandıran filmlerdir.

Bu filmlerde, 1944 haziranında Fransa’nın Normandiya kıyılarına çıkan Amerikan ve İngiliz askerleri ve onlara “takılmış” Fransız ordusunun kalıntıları; kıyıdaki bir iki çatışmadan sonra, önce Fransız köylülerinin alkışları, sonra da halkın sevinç gösterileri arasında tek kurşun sıkmadan Paris’e girerler!

Artık Berlin’le aralarında sadece, birkaç önemli çatışma dışında engellerin kalmadığı, zorluk derecesi iyice azalmış, bin küsur kilometre vardır.

Bu filmler genellikle Amerikan askerinin Berlin’i zapt edeceği mesajıyla biter.

Ama gerçekte onlar Berlin’den çok uzaktayken, (2 Mayıs 1945’te, Dün Yücel Özdemir arkadaşımızın köşesinde ayrıntıyla değindiği gibi) üç SSCB askeri Aleksey Kovalyov, Abdülhakim İsmailov ve Leonid Goryçev, kızıl bayrağı, Almanya’nın parlamento binası olan Reischtag’ın tepesindeki göndere çeker!

Berlin düşmüştür! Hitler intihar eder. 8 Mayıs’ı 9 Mayıs’a bağlayan gece Almanya ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) arasında imzalanan anlaşmayla, faşist Hitler orduları teslim olmuştur.

FAŞİZM ‘YARI DELİ’, ‘ÇILGIN DİKTATÖRLER’İN KAFASINDAN ÇIKMADI

Amerikan emperyalizminin dünya hegemonyası amacının propagandasının malzemesi olan bu filmlerin (Elbette arkasındaki burjuva tarih anlayışının) tersine 2’nci Dünya Savaşı’nda, 60 milyon insan hayatını kaybetmiş, Sovyetler Birliği ve Avrupa’da büyük emekle kurulan fabrikalar, demir yolları, limanlar, kentler, harabeye çevrilmiş, Yahudiler, Romanlar, aşağı ırk görülen insan toplulukları soykırıma uğratılmış, katledilmişlerdir.

Ama bütün bunların sorumlusu olarak emperyalist güçler arasındaki paylaşım mücadelesi değil; Hitler, Mussolini, Goebbels, Himler, Doktor Mengele,...gibi ”yarı deli” “çılgın siyasi amaçlar”a sahip diktatörler ve onların en yakınındaki kişiler gösterilmiştir. Sanki Almanya, İtalya ve Japonya’nın maden-enerji, çelik, silah, savaş makineleri üreten sanayi tekelleri, bankalar, dünyanın yeniden paylaşımını talep eden büyük sermaye gruplarının, bu dünyanın gördüğü en kanlı, en vahşi, en yıkıcı savaşta hiçbir rolleri olmamış gibi!

Hatta onlar kendilerini faşist dönemin mağduru olarak bile göstermişlerdir! Emperyalist kapitalist dünyanın yeni patronu ABD için böylece faşizm yenilmiş, faşist liderlerle de hesaplaşma tamamlanmıştır!

Dahası ABD Hitler’den öğrendiklerini de kendi bilgi hazinesine katarak, Hitler’in pek çok ülkedeki deneyimli casuslarını, CIA’nın “kadrolu elemanları” olarak yeniden organize etmiştir. Böylece ABD Hitler’in kaldığı yerden sosyalizme karşı “soğuk savaş”, kurtuluş mücadelesi veren sömürge ve yarı sömürge haklara karşı da “sıcak savaş” yöntemleriyle Hitler’i aratmayan yol ve yöntemlerle yola devam etmiştir.

FAŞİZM BURJUVAZİNİN EGEMENLİĞİNİN EN KANLI, EN GERİCİ BİÇİMİDİR!

Faşizm, burjuva propagandanın aksine, ne gökten inmiş ne rastlantısal olarak ortaya çıkmış ne de Hitler, Musolini, Franko, Salazar,...gibi kimi “çılgın”, “Psikolojik takıntıları olan”, “diktatörlük heveslisi” siyasetçilerin beyinlerinde ürettikleri bir “virüs”tür! Tersine faşizm, ülkeden ülkeye ya da döneme göre rengi biraz açılsa ya da  koyulaşsa da, Komüntern’in açıkça ifade etiği gibi; “Tekelci burjuva egemenliğinin en gerici, en terörist, en kanlı biçimi”dir.

Nitekim faşizmin tarih sahnesine, 1917 Büyük Ekim Devrimi’nin hemen arkasından çıkması da bir rastlantı değildir. Çünkü faşizm, kapitalizme son vererek SSCB’de sosyalizmin kurulması karşısında uluslararası burjuvazinin sosyalizme ilk yanıtıdır! Yani “Emperyalizm ve Proleter Devrimler Çağı”nı açan proletaryaya karşı burjuvazinin yeni alternatifidir faşizm!

Nitekim 1922’de İtalya’da Mussoli’nin ortaya çıkmasının nedeni İtalya’da işçi sınıfı ve halkın mücadelesinin İtalya’nın bir sovyet cumhuriyeti olma ihtimaline karşı sermayenin en saldırgan, en gerici güçlerinin Mussolini’nin Faşist Partisinin arkasında birleşmiş olmasıdır.

Dahası 2’inci Paylaşım Savaşı’nın öncesinde Hitler ve Mussolini; Fransa, İngiltere ve kısmen de ABD tarafından SSCB’ye saldırmaları için teşvik edilmiştir.

1930’lu yılların ilk yarısında, Portekiz, İspanya, Macaristan, Romanya, Çekoslovakya, Sırbistan, Avusturya, Bulgaristan, Arnavutluk faşist diktatörlüklere dönüşmüştü. Ayrıca dünyayı yönettiğini iddia eden İngiltere ve Fransa, Almanya-İtalya-Japonya ittifakını (mihver devletleri-faşist kamp), SSCB’ye saldırarak sosyalizmi yıkacağı umuduyla el altından teşvik etmiştir.

Nitekim savaş sonrasında, İngiltere Başbakanı Churchill, “Biz yanlış düşmanla savaştık. Asıl Rusya ile savaşacaktık” diye bunu açıkça ifade etmiştir.

TEKELCİ SERMAYEYE VE FAŞİZME KARŞI MÜCADELE GÜNÜ

Tekelci sermayenin, Ekim Devrimi’nin yolunu açtığı sosyalizme karşı bir alternatif olarak öne sürdüğü faşizmin 1945’te sosyalist SB tarafından gömülmesi elbette ki faşizm için dramatik bir sondu. Ama tekelci sermayenin dünya egemenliği sürdükçe faşizmin yeniden üretileceği de tartışmasızdır. Nitekim bugün de başlıca gelişmiş kapitalist ülkeler de dahil pek çok ülkede faşist partiler parlamentoya girmekte, sermayenin çeşitli klikleri tarafından korunup kollanmakta, lazım olduğunda yeniden sahneye sürülmek üzere yedekte tutulmaktadır. Ki, bugün kendisine muhafazakar, milliyetçi diyen partilerin faşizan politikalar benimsemesi, faşizmin geçmişteki uygulamalarına sempatiyle bakıp içselleştirmeye çalışmaları rastlantı olmaktan çıkmıştır. Tıpkı popülist politikacıların ve tek adam yönetimlerinin faşizmle anılan baskı yöntemlerini benimsemesinin yaygınlaşmasının rastlantı olmaması gibi!

Bu yüzden 8 Mayıslar sadece bir kutlama günü olarak değil faşizme karşı mücadele günü, dolayısıyla emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadele günü olarak da anlamlanmaktadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa