10 Mayıs 2020

Anneler Yaz’dır biraz

Çok zaman geçmedi mi sizce de, zamanı orada sorgulamaktan ve şiire abanmaktan geliyor İlhan Sami Çomak.

çocukken ve yazım çocuk kadar güzelken daha
annemin nar tadı gülüşüne muhtaçken

Annesi onu özlüyordur bu anneler gününde de, çeyrek yüz yıl oldu kucaklaşmadılar! Şair hapiste! Kâfi!

Artık bütün üzgün oluşlarımın adı:
Anne.

Böyle diyor annesiyle ilgili şeyler hakkında bir şeyler yazdığı şiirinde. Didem Madak diyor. Annesiyle uzun uzun konuşmalara, dertleşmelere, mutfak ve sokak sohbetlerine dalan şair; anne olduğunda annesinin sustuğuna gözlerini yummadan önce kalbinin ağrısını bırakmıştı bize.

Anneler olmasa kim kimi severdisaklı
tuttun o insanı insana bağlayan güvenci
yollar boyu, eskitilmiş alanlarda
solgun bir bedeni gezdirmedin Metin’in annesi

Anneler İlahisi şiirinde böyle diyor şiirimizin annesi Gülten Akın. Öldürülen bir kardeşimizin annesine seslenirken de içimizin dehlizlerinde saklı kalan ne varsa ona ses veriyor.

Annemi ölmüş gördüm rüyamda.
Ağlayarak uyanışım
Hatırlattı bana, bir bayram sabahı
Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakıp
Ağlayışımı.

Orhan Veli, asla büyümeyen bir çocukluğun uykularına yatıp annesinin ölümünü görüyor rüyasında ve acıyla bakıyor göğe…

Sahi senden mi doğdum anne
Yollar nehirler kuşluk vakitleri dururken
Bir insandan mı doğar bir çocuk

Haydar Ergülen dizeleri. Anne’ye yazılmış şaşkınlık ünlemleriyle dolu.

Aynı kuşaktan bir kalbi yaralı şair, annesi öldüğünde neden bıyığını kestiğini soranları ölüm ilanlarını okumayan alçaklar olduğunu yazmıştı bir şiirinde.

Yüreğimi bir kalkan bilip sokaklara çıktım
Kahvelerde oturdum çocuklarla konuştum
Sıkıldım, dertlendim, sevgilimle buluştum
Bu gün de ölmedim anne.

Vakitli vakitsiz sevmelerin, vakitlerin ve inceliklerin şiiri vardır onda. Hüseyin Alemdar ince düşünüp uzun sorar anneyi

her anne bir anne yumağıdır çocukların kalp albümünde
çocuklar ağlasalar da birer gül inceliğidir annelerde
sahi, beni bir şiirden mi doğurdun anne anne hanginiz!

Tam tersi bir yerden bir ses veriyor, bu yazının akışına ters ama etkisi ve şiddeti yoğun Oya Uysal dizeleri:

Ve sen, seni sana sormadan doğurduğum, varım yoğum,
gün ışığım oğlum
siyah-beyaz sararmış bir fotoğraf olduysa çocukluğun, affet,
kapımız sürgülü, çekili perdemiz,
erkenden öğrendin ya hayatı, bilirim
sırtında yükü yalnızlığımın

Burdan devam edelim. Neşe Yaşın, kalbinde uğur böcekleri taşıyan barış elçisi, aynı oktavdan ve uzaktan sesleniyor evladına:

Nasıl anlatmalı sanaDünya peri padişahının evi değil
Çocukları koparırlar annelerin bahçesinden
hayat öfkeli bir öğretmendir

Binali Duman başka bir anne kurguluyor sürekli babadan kalma, babayla birlikte hayatı kucaklayan bir anne ve sorulara soru katan “Bayat Çay” kitabında

dokunması uzun annenin
kederle gözeri uzak babanın
olana mahcup
olana kül
olana olmayan

Mahmut Temizyürek’in annesi sarayda yaşayan bir bıçkın kadın. Şimdikinden daha küçük olduğu zamanları yazmış şiirde şair:

Saray gönüllü bir barakaydı annemin evi
Ağızlarını silmeden giremezdi polisler
O barakasaraya, On İki Eylül’de bile
Tek yaptırımı şu: Vurun öyleyse köpekler!

Cenk Kolçak adını bir Cumartesi’ye bağışlamadıysa da şiirinin sokaklarında bir cumartesi sabahı açmış karanfil dolaşır:

Beyaz tülbentini kavmine sarmış bir anne;
bir kadın, sarmış beyaz tülbentini kavmine;
kınsız oğul katarıdır şimdi, dizilir göğsüne
.

İsmail Afacan da karanfil göğsünde dolaşır cumartesileri

kırılmış kalemleri birleştiren yaşayanlar
her güne bir çiçek, cumartesiye karanfil

Küçük İskender’i özlemeyenimiz var mı?

kızının adını sarmaşık koy anne
hayata ve hayale sarılarak büyüsün
oğlunun adını veda koy anne
hayatı ve hayali terkederek büyüsün

Kaan İnce ne demişti Anne şiirinin sonunda.  Belki de şöyle yazmalı adını Kaan İnce: eziyetle yürüdüğün yeter

dökünüyorum yorgunluğunu bedenime
sarnıçlarda yağmurlar dinlenirken senin için
anne, gül et beni kederine

Şiirimizin Sennur’u, Annem ve Kuşlar şiirini her okuduğumuzda boğazımıza takılan bir şeyler oluyor. O yumruyu zorluyor zaman soluğumuzda. Fırsatı olanın Direnç’i alıp şiiri tekrar tekrar okuması için alıntı yapmayacağım buraya…

Anneme Mırıltılar başlıklı şiirde ben de anneme seslenirken çocukluğun ve şiirin sesine yaslanıp çıkmışım yola.

Bir gün sen de bırakıp gidersen avcuma gözlerini
Uf olurum! Kimselerin öpmeleri sağaltmaz beni
Uzun hava türküler gibi
Kan kaybederim terk edilmiş kentler boyu

Şüphesiz eksik bir yazı bu, şüphesiz! Annemize sarılamadığımız bir anneler günü yazısı olarak okunabilir. Nice zamandır evladının yolunu gözleyen cumartesi annelerine bir Pazar sabahı armağan etmek için okunabilir. Evlatları hapishanede anneler için bir görüş günü niyetine de okunabilir.

Sur dolaylarından ses veren bir şair, kapılardan kapılara dolaşan Amed’de ve dağlara bakıp içlenen Şahin Altuner güvercinlerden umutlu.

anneler, yine uzun uzun dağlara yorulmaz bakmaktan
ki ölür katiller de güvercinler çoğalınca gökyüzünde

Nerden baksan ters bir dize ama kitap neredeyse bütünlüklü anne izleği taşıyor. Ücra şair Hüseyin Köse “Ziyan Balkonu” kitabında Anneye Mecal şiirinde şöyle diyor:

Anne… ne bağışlanmaz kelime!
Sükûta kapıldığı yerde sözlerin sürgünü
En çok da günbatımlarından sokağa taşan yerde
Gözlerin bakışlara yanlış yüklemi

Çok küçükken annesi ölen Cemal Süreya’nın yeniden doğması için belki de.. Anneler gününde kapısının çalınmasını bekleyen tüm annelere…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et