'Koronavirüsün gölgesinde ortaya karışık sorular' meselesi (2)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Yıllardan beri şu bizim cennet vatanımızın, şu güzelim ülkemizin dikensiz gül bahçesinden farksız her yanında, her bucağında yüceler yücesi tanrımızın himayesinde şu kadar milyonluk nüfusumuzla hep beraber el ele, göz göze, diz dize tıpkı can ciğer kuzu sarması tadında yaşayıp giderken, bu arada ansızın dünyayı kasıp kavuran bir virüsün tüm insanların ense köklerine indirdiği şaplaktan, bizler de ister istemez nasibimizi aldık, alıyoruz...
Önceleri adı sanı doğru dürüst bilinmeyen, hangi sülalenin soy ağacından, hangi itin kenesinden, hangi bit yeniğinden, hangi kuşun sütünden türediği meçhul olan bu virüse tepeden bakıp, ardından da; altı üstü, eni boyu, topu topu kıytırık bir virüs, üstelik ateş olsa nihayetinde cirmi kadar yer yakar deyip küçümsediğimiz bu “monşer”in, ortalıkta çevirip durduğu dolapları, başımıza ördüğü çorapları görünce, bu kez de hepsi de birbirinden yetenekli, zeki “akil” insanlar olarak hep birlikte afalladık, afallıyoruz...
Afallamakta, iki gözü iki çeşme ağlamakla bu işin nereye varıp, hangi menzillere doğru yol alacağını bilmeyen, bilemeyen bilumum ilim, bilim insanlarının ellerini en azından yirmi saniye boyunca sabunla iyice yıkayıp, ardından da yedisinden yetmişine varıncaya kadar hepimizin tepesinde boza pişirmeye yeltenen bu menfur virüsün ümüğünü sıkmak için gece gündüz demeden vardiyalar halinde işe soyunmaları, şimdilik en büyük tesellimiz...
Ancak neyin nesi, kimin fesi olduğunu şimdilik kayıt kuyut altına alıp, eline “kafa kağıdı”nı resmen veremediğimiz gibi, keza mikroskop altındaki boyuna posuna bakıldığında sanki önemsiz, değersiz, ufak tefek bir nevi Karamürsel sepeti sandığımız bu virüsün elinden, eteğinden nasıl kurtarabiliriz diye kara kara düşünüyoruz ama, beri yandan da laboratuvarlardaki hesaplarımız acaba çarşıya pazara uyacak mı, bu da henüz meçhul!
Aslında işin içine “çarşı-pazar” faslı girince; meçhul olmayan, hatta tam aksine “aççık-seççik” gerçek şu ki; şu kırtıpil alemde geçmişten bugünlere gelinceye kadar dur durak demeden şu veya bu laboratuvarlarda, atölyelerde, fabrikalarda harıl harıl yapılan, üstelik hepsi de eninde sonunda en kısa, en emin, en kestirme yollarla insanların birbirlerini, yerine göre teker teker, yerine göre topyekün “tahtalı köy”e selamsız sabahsız, sorgusuz sualsiz postalayabilmek için ter dökerek üretip, sonra da “yalancı dünya” denen bu “piyasa”ya direkt veya dolaylı yollarla sokulan tüm silahların hükmü, hikmeti, sen şu şeytanın işine bak ki, şu günlerde etiyle budunun ne olduğu bilinmeyen bir virüsün tepesine balyoz misali inmiyorsa, inemiyorsa, o zaman acaba tüm nükleer, tüm biyolojik ya da falan feşmekan silahlarımızın mevcudiyeti, belki de fasa fiso mu, yoksa insan olarak hepimizin ayıbı mı, bunu da istersen haftaya konuşalım Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30