10 Mayıs 2020 23:54

The Last Dance yorumları - 2: Jordan Ve Hodges

Craig Hodges (solda), Michael Jordan (sağda)

Craig Hodges (solda), Michael Jordan (sağda)

Kaynak: NBA on TNT Youtube hesabı

Paylaş

Geçtiğimiz hafta ’90’lar Bulls’unu ve Michael Jordan’ı daha iyi anlamak için The Last Dance’in yanı sıra The Jordan Rules kitabına bakılması gerektiğini yazmıştım ki belgeselin yeni bölümleri Jordan’ın hoşlanmadığı bu kitabı ele aldı. Belgesel, söz konusu kısımda Jordan’ın takım arkadaşlarına uygula­dığı zorbalıkların medyaya sızdırılması ve “Cumhuriyetçiler de spor ayakkabı satın alıyor” cümle­sine odaklandı. “Hiç yoktan iyidir” denebilir ama ilk şampiyonluğa gidilen süreçte Craig Hodges’la yaşa­nanların aktarılmaması önemli bir eksiklik olarak göze çarptı. Nitekim Hodges da bir radyo programında bel­gesele dair eleştirilerini sıraladı.

Chicago’da politik bir aileden gelen ve bu mirası kariyeri boyunca görünür kılan Hodges, dönemin NBA’i için ilginç bir figür çünkü sert geçen 1960 ve ’70’lerin ardından ’80’ler politik sporcuların ortadan kayboldu­ğu bir dönemdi. Bu durum, oyuncuların artık çok daha büyük paralar kazanan süper yıldızlara evrilmesi kadar tüm dünyada spor sektörlerinin geçirdiği neoli­beral dönüşümle de alakalıydı. ’60’larda ve ’70’lerde en büyük spor yıldızları aynı zamanda en büyük aktivist­lerdi, ’80’lerden itibaren ise bu tamamen değişti.

Hodges, Bulls’a geldiği ’88 yılından itibaren Jordan’ı siyahlara daha çok destek vermesi, politik meseleler konusunda daha aktif olması için ikna etmeye çalıştı ama başarısız oldu. PUSH’un etkili Nike boykotunda rol oynadığı şüphesi Jordan’ı hep rahatsız etti. Ancak ipler esas olarak 1990’daki emeklilik programı oylaması sürecinde koptu. Tasarı, emekli NBA oyuncularına destek sağlanması üzerineydi ancak bunun için takımların maaş bütçesinden 1,5 milyon dolarlık kesin­ti yapılması gerekiyordu. Bu, her kontrattan komisyon alan ve bu nedenle daha yüksek maaş bütçelerini ter­cih eden, bir başka deyişle emeklilik planından hiçbir getirisi olmayan menajerlerin tepkisini çeken bir tasa­rıydı. Jordan’ın Menajeri David Falk, muhaliflerin başın­da geliyordu ve emeklilik gibi bir derdi hiçbir zaman olmayacak olan Jordan’ı da yanına almıştı. Falk, Hodges’a “uyarı” telefonları açıyor, Jordan’ın tasarıyı desteklemediğini söylüyor, yani bir nevi onu “Daha ileri gidersen Jordan seni takımdan gönderir” diyerek teh­dit ediyordu. Tasarı kabul edildi, Hodges takımdan gönderilmedi, 1991 ve 1992’deki şampiyonluklarda rol oynadı. Bu süreçte siyasi aktivist olarak sesini daha fazla yükseltti ve 32 yaşında Bulls’tan ayrıldıktan sonra bir daha kendine NBA takımı bulamadı. Evet yaşlıydı, savunma yapamıyordu, sakatlık sorunları yaşamıştı ama Phil Jackson dahil pek çok kişi halen NBA’de iş yapabileceğini düşünüyordu. İddia, tıpkı bugün Colin Kaepernick’e yapıldığı gibi “Kara listeye alındığı” yönündeydi. NBA ve takım sahipleri Hodges’ı işsiz bırakarak ligin geri kalanına bir mesaj veriyordu.

Dave Zirin, 2017’de yayımlanan Craig Hodges otobi­yografisi ‘Long Shot’a yazdığı ön sözde 2000’lerin başında siyasi meselelerde ses çıkarmaktan korkan pek çok oyuncudan gerekçe olarak “Craig Hodges gibi olmak istemezsiniz” cümlesini duyduğunu söylemişti.

Kuşkusuz, NBA, Hodges gibi değil “Mike gibi” olun­masını tercih ediyordu. Oyunculara sağlanan “süper yıldız platformunun” sistem karşıtı eğilimlerin yansıtıl­dığı bir kürsüye dönüşmesini istemiyordu. Bunda 2010’lara kadar başarılı oldular.

Belgeselde Jordan, ırkçı Jesse Helms’e karşı siyah aday Harvey Gantt’i açıktan desteklememesi hususun­da kendisini şöyle savunuyor: “Ben aktivist değilim. Eğer yaptıklarım size ilham veriyorsa ne güzel. Vermiyorsa belki de takip etmeniz gereken kişi ben değilim.”

Jordan’ın bir anda Charles Barkley’nin “Ben rol model değilim” dediği reklam karakterine büründüğü­nü görmek enteresan ama Jordan tam da dönemin egemenlerinin topluma sunduğu rol modeldi. “Be Like Mike-Mike gibi ol” bu yüzden bir sloganın ötesindeydi. Spora da hayata da Mike gibi yaklaşırsak yani onun gibi rekabetçi, bireyci olursak, genelin çıkarını gözeten “tehlikeli” politik yaklaşımlardan uzak durursak başarı­lı olacağımız öğütleniyordu. Bu güçlü ideolojik anlayış; NBA, Nike, Jordan iş birliğiyle inşa edilip ABD emperya­lizmine hediye edilmiş ve tüm dünyaya pazarlan­mıştı. O yüzden Jordan’ın şimdi çıkıp “Beğenmiyorsanız takip etmeyin kardeşim” demesi komik.

Şunu söylemeden bitirmeyelim, “Be Like Mike” kuşağından gelen LeBron James’lerin bugün Jordan’ın tam tersi şekilde siyasete, sosyal konulara duyarlı olması, bu bakımdan 1960-70 ruhunu yeniden yaşatması, bu neoliberal inşaya ciddi bir mukavemet gösterildiğini ortaya koyması bakımından mutluluk verici.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa