Zorunluluktan doğan fırsat

Ortada dünya çapında çok ciddi bir sorun var. Her ülkede, bu büyük sorunun sekteye uğrattığı alanlarda normale dönüş formülleri tartışılıyor. Dünyaya hakim olan düzende neredeyse endüstrileşmeyen alan kalmadı. Bu nedenle de normalleşme adına gündeme taşınan yol haritalarında hep ekonominin canlandırılması hedefini gözeten öneriler, yaklaşımlar ön planda yer alıyor. Şu anda ekonomik toparlanmadan daha önemli ve öncelikli bir hedef yok!.. Salgın halen yayılmayı ve her gün binlerce can almayı sürdürürken bile karantina önlemlerini gevşetip hayatı sosyalliğe ve ekonomiye çok daha açık hale getirmeyi göze alabiliyorlar. Bunun ne gibi acı sonuçlara yol açabileceğini çok iyi bilmelerine rağmen…

Aslında bunların hepsi aynı zamanda salgından sonra bizi nasıl bir dünyanın beklediğine dair işaret. Paranın borusunun öttüğü düzen varlığını korudukça, değişen hiçbir şey olmayacak… Salgının yarattığı/yaşattığı acılardan ders alınacağını umup “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” klişesi eşliğinde büyük değişim, dönüşüm beklentisine, hayaline kapılmanın gerçek hayatta asla karşılık bulamayacağı her geçen gün daha net anlaşılıyor…

Ama “Ekonomi her şeydir” anlayışının hayata biçim ve yön verme gücü bir yana, en azından bazı ülkelerdeki bazı alanlarda birtakım değişikliklerin bir zorunluluk olarak gündeme gelmesi kaçınılmaz…

Avrupa’nın ekonomik açıdan en büyük beş futbol liginin dördü, salgından en çok etkilenen İngiltere, İtalya, İspanya ve Fransa’da. Diğer ülke Almanya. Almanya’nın da bu belayı hafif yaşadığı söylenemez. Bu beş ülkeden sadece Fransa, bütün spor müsabakalarını eylüle kadar yasakladığını ve futbol ligini de mevcut haliyle tescil ettiğini açıklarken, diğer ülkeler hâlâ maçları tamamlamak üzere formül arayışlarını sürdürüyor. İşte ekonominin gücü!..

Ülkemizde de Futbol Federasyonu, alınacak önlemlerle birlikte maçların 12 Haziran’da başlayacağını açıkladı. Bununla birlikte, salgının o tarihe kadar seyrini dikkate alacaklarını belirterek duruma göre bu kararın değişebileceği yönünde bir açık kapı da bıraktılar.

Diğer ülkelerde olduğu gibi bizde de federasyonun, yayıncı kuruluşun, kulüplerin, sponsorluk yapan ya da reklam veren şirketlerin ekonomik çıkarları/hesapları, çözüm arayışında en belirleyici rolü oynuyor. O çıkarlar, o hesaplar baz alınarak çözüm üretilmeye çalışılıyor. Futbolcuların ve teknik ekibin sağlığı ile ilgili duyarlılıklar, kaygılar her zaman olduğu gibi yine geri planda…

Tablo vahim… Karar vericiler gidişatı, salgın öncesindeki gibi kâr ve rant odaklı raya oturtmaya çalışadursunlar, kulüplerin gerçekliği bambaşka. Futbol ekonomik olarak, tam da “Deniz bitti” denilen yere geldi dayandı çünkü. Çoğu zaten borç batağında olan kulüpler bir de salgın nedeniyle önemli oranda gelir kaybına uğrayınca şimdi kaçınılmaz olarak çok daha küçük bütçelerle ve bambaşka yapılanmalar, planlamalar, stratejiler çerçevesinde hareket etmek zorunluluğuyla karşı karşıyalar. Kimi oyunculara, teknik direktörlere ve medya yorumcularına servet yağdırılan, paraların har vurup harman savrulduğu “Lale Devri” sonlandı… Bundan sonra hiçbir kulüp hedefe ulaşmak adına transfere büyük bütçeler ayıramayacak. Ellerindeki oyuncuları geliştirmek ve altyapıdan genç oyuncular yetiştirmek tek seçenekleri olarak çok büyük önem kazanacak. Topyekün bir küçülme söz konusuyken, üretime ağırlık verenler yani teknik, düşünsel ve zihinsel açıdan donanımlı ve nitelikli oyuncular yetiştirecek yapılanmayı gerçekleştirebilenler her açıdan avantaj yakalayıp fark yaratacaklar ve elbette bunun karşılığını alacaklar.

Normal zamanlarda kulüplerin asla tercih etmeyecekleri bir durumun zorunluluk olarak önlerine gelmesi bir bakıma fırsat sayılabilir. Yaşananlar tam da “Bir musibet, bin nasihatten yeğdir” lafının karşılığı adeta...

Her musibeti ekonomik fırsata dönüştürmeyi becerenler, salgın kaynaklı musibeti teknik açıdan gelişme fırsatına dönüştürmeyi başarabilecek mi acaba?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et