Erdoğan iktidarının HTŞ ile ilişkilerinin gayriresmi tarihi-I
ARŞİV | Fotoğraf: DHA
Suriye ordusunun büyük bölümü Heyet Tahriru’ş Şam’ın (HTŞ) denetiminde olan İdlib’e yönelik operasyonu, buradaki ‘gözlem noktaları’ aslında HTŞ ve diğer cihatçı gruplara kalkan görevi gören TSK’yi, Suriye ordusuyla savaş durumuna getirip birçok kaybın yaşanmasına yol açmıştı. Yaşanan bu çatışma-saldırılardan sonra 5 Mart’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Lideri Putin arasında Moskova’da bir mutabakat imzalanmıştı. Mutabakattan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye ordusunun eylül 2018 tarihli İdlib Mutabakatı’nda belirlenen sınırlara çekilmesi şartını öne sürüyordu. Ancak Putin’le yaptığı anlaşma ile hem Lazkiye-Halep arasında ulaşımı sağlayan M4 Otoyolu’nun 6 kilomete kuzey ve güneyinde güvenli bölge oluşturulmasını ve hem de TSK ve desteklediği grupların M4 Otoyolu’nun kuzeyine çekilmesini kabul etmek zorunda kalmıştı. Bu anlaşma HTŞ için etki alanlarının ciddi biçimde sınırlanması anlamına geliyordu.
Moskova Mutabakatı’nın önemli maddelerinden biri de M4 Otoyolu’nda 15 Mart’tan itibaren Türk-Rus ortak devriyesinin başlatılması idi. İşte bu anlaşmadan rahatsız olan HTŞ’nin organize ettiği gösteri ve saldırılarla bu ortak devriyeyi engellemeye çalışması, TSK ve HTŞ arasında gerilime ve göstericilere ateş açılarak ölümlerin yaşanmasına yol açmıştı. Daha birkaç gün önce gerçekleştirilen 10. ortak devriye de Ariha kasabası yakınlarında HTŞ tarafından durdurulup saldırıya uğradı.
Son günlerde ekonomik kaynakları oldukça daralan HTŞ’nin elindeki Sermin Gümrük Kapısı’nı açmasına izin verilmesi karşılığında Türk-Rus ortak devriyesine saldırılarını durdurması yönünde pazarlıklar yapıldığı haberleri gelse de gelişmeleri yakından takip eden hiç kimse artık Türkiye’deki iktidar ile HTŞ arasındaki ilişkilerin eski günlerine dönmesini beklemiyor.
Oysa daha iki ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib’in büyük bölümünün BM tarafından resmen terör örgütü olarak kabul edilen HTŞ’nin elinde bulunduğu ve dolayısıyla Suriye ordusunun operasyonlarının meşru olduğunu söyleyen Rusya’ya şöyle yanıt veriyordu: “Rusların söylediği şey: Teröristlere karşı mücadele ediyoruz... Kim terörist? Kendi toprağını savunanlar mı terörist? Bunlar direnişçi.”Yani Türkiye’deki iktidar da resmiyette HTŞ’yi terör örgütü olarak kabul etmek zorunda kalmış olsa da sahadaki ilişkiler başka türlü seyrediyordu.
İşte gayriresmi olarak başka türlü seyreden bu ilişkilerin geçmişine dönüp sonra da gelecekte olası sonuçlarına bakalım.
HTŞ’nin önceli olan el Nusra Cephesi (Cephetü’n Nusra), 2012 başlarında Irak İslam Devleti’nin (IİD) Lideri Bağdadi’nin Suriye’ye savaşmak için gönderdiği Ebu Muhammed el Culani liderliğindeki militanlar tarafından kurulmuş ve Suriye savaşına el Kaide’nin Suriye kolu olarak dahil olmuştu. Bugün artık herkes tarafından görülen aslında emperyalistler arasında bir paylaşım/egemenlik savaşı olan Suriye savaşının ilk dönemlerde mezhepsel bir görünüm kazanması, dünyanın dört bir tarafından cihatçı militanın Suriye’ye gelmesine ve radikal İslamcı grupların kısa sürede ciddi bir güç toplamasına yol açmıştı. Nusra’nın Suriye’de güçlenmesinden sonra IİD Lideri Bağdadi, nisan 2013’te yayımladığı bir ses kaydı ile IİD ve Nusra’nın IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) olarak birleştiğini ilan etse de Culani’nin başını çektiği militanlar bu birleşmeye karşı çıkmış ve Nusra ikiye bölünmüştü.
Bilindiği gibi Suriye’de işler, Esad yönetimini 6 ayda devirip Şam’daki Emevi Camii’nde cuma namazı kılma hesabı yapan Erdoğan iktidarının beklediği gibi gitmemişti. Esad yönetimini devirme hedefini canlı tutmak ve Suriye’nin kuzeyi ve kuzeydoğusunda (Rojava) özerk yönetimler kuran Kürtleri durdurmak için Nusra’nın da içinde yer aldığı radikal gruplarla iş birliği dışında bir seçenek kalmayınca MİT tırları Suriye’ye gidip gelmeye başlamıştı.
O dönem Başbakan olan Erdoğan’ın 16 Mayıs 2013’te Beyaz Saray’da Obama ile yaptığı görüşmede Obama’nın, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a “sizin Suriye’de radikallerle neler yaptığınızı biliyoruz” demesi, bu iş birliğini bütün açıklığı ile gözler önüne seriyordu. Bu radikal gruplara karşı dünya genelinde oluşan tepkiler karşısında Erdoğan iktidarı her ne kadar 10 Ekim 2013’te yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile Nusra ve IŞİD’i resmen ‘terör örgütü’ olarak kabul ettiğini ilan etse de sahada gayriresmi ilişkiler başka türlü seyretmeye devam etti.
Yıl 2013, yani Türkiye’deki iktidarın Nusra’yı terör örgütü ilan ettiği yıl. Serêkaniyê’de (Rasulayn) Kürtler ve Nusracılar arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Rojava’daki Kürt kantonlarını Kürt sorununda uyguladığı politika için tehdit olarak gören AKP iktidarı, Ceylanpınar’daki misafirhane ve hastaneleri Serêkaniyê’de Kürtlere karşı savaşan Nusracılara açıyordu. O günlerde bir yıl sonra yapılan yerel seçimlerde Ceylanpınar Belediye Başkanı olacak olan AKP’li Menderes Atilla’nın bir Nusra komutanı ile kol kola çekilmiş fotoğrafı, aynı zamanda bu gayriresmi iş birliğinin de fotoğrafı olarak hafızalara kazınmıştı.
Yıl 2015. Suriye’ye müdahale politikasında S. Arabistan ile ortaklığın devam ettiği günler. şubat 2015’te Cumhurbaşkanı Erdoğan, S. Arabistan’ın Yeni Kralı Selman’ı ziyaret ediyor ve bu ziyarette Suriye muhalefetine verilen desteğin sonuç alıcı düzeye yükseltilmesi kararı alınıyor. El Kaideci Nusra ve eski el Kaideci Ahrar’uş Şam’ın başın çektiği cihatçı grupların ‘Fetih Ordusu’ adı altında birleştirilmesi bu politikanın bir sonucu olarak gerçekleşiyor. Erdoğan-Selman görüşmesinden bir ay sonra, yani mart 2015’te Amerikan yapımı TOW tanksavar füzeleri ve ağır silahlarla donatılmış Fetih Ordusu militanları Hatay’a sınır olan İdlib’e saldırıp kenti ele geçiriyordu. Mali kaynakları S. Arabistan’dan tarafından sağlanan Fetih Ordusu’nun İdlib’e saldırırken hangi toprakları üs olarak kullandığı herkesin malumuydu!
Sonrası biliniyor. ABD, bölgede (Ortadoğu) gerilemeye başlayan pozisyonunu yeniden tahkim edebilmek için IŞİD ile mücadele adı altında yeni bir strateji benimsiyor ve bu stratejinin başarısı için IŞİD’e karşı mücadele eden en dinamik güç olan Kürtlerle iş birliğine dayanan bir politika izlemeye başlıyordu. ABD’nin Kürtlerle iş birliğine yönelmesi ve ardından temmuz 2016’da yapılan darbe girişimi karşısında Erdoğan iktidarı ise, Rusya ile ilişki ve iş birliğini geliştirme yoluna giriyordu.
Erdoğan iktidarı, Rusya’nın Suriye’deki operasyonlarına ‘olur’ vermesi karşılığında-ki Rusya’nın bu ‘olur’unun arka planında ABD’nin planlarını bozmak ve Kürtlerin gücünü sınırlamak hedefi yer alıyordu- Halep’ten başlayarak HTŞ’nin başını çektiği cihatçı grupların tasfiye edilip idlib’e yerleştirilmesini sağlama garantisini veriyordu. Bu temelde mayıs 2017’de Astana ve sonra da eylül 2018’de Soçi anlaşmaları yapıldı.
Gerek Astana ve gerekse İdlib’in cihatçı grupların son kalesi haline gelmesinden sonra yapılan Soçi anlaşması, bir yandan ‘çatışmasızlık bölgeleri’nin oluşturulmasını ama öte yandan resmen ‘terör örgütü’ olarak kabul edilen HTŞ ve diğer radikal gruplara karşı mücadelenin devam etmesini öngörüyordu. Böylece İdlib’de garantörlük rolünü üstlenen Türkiye, İdlib’in büyük bölümünü denetleyen HTŞ’nin de tasfiyesi görevini üstlenmiş oluyordu. Ancak bırakın tasfiyeyi, Türkiye’deki iktidar bu anlaşmalar üzerinden HTŞ için adeta bir koruma zırhı haline gelmişti.
Çünkü Erdoğan iktidarı, HTŞ ve diğer cihatçı grupları korumayı bölgedeki yayılmacı emelleri ve Suriye’nin geleceğinin belirlenmesi pazarlıklarında söz sahibi olabilmek için elindeki en önemli koz olarak görmeye devam ediyordu. Ancak TSK’nin 2020 başlarında İdlib’de Rusya destekli Suriye ordusu ile savaş durumuna gelmesi ve ardından Erdoğan’ın Moskova’da Putin ile imzaladığı mutabakat metni, bu gayriresmi ilişkilerin eskisi gibi sürdürülemeyeceği yeni bir dönemi haber veriyordu.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34