Salgın, kriz ve kamulaştırma
Fotoğraf: Pixabay
Salgın henüz önlenmiş değil ama, dünyanın belli başlı ekonomileri “normalleşme” adımlarını peş peşe atmaya başladılar. Böylece “İnsan yaşamından önemli şeyler var” diye perde gerisinden seslendirilen düşünceler yaşama geçirilmiş olacak. Bunun sonucu olarak tahminlere göre yaklaşık yüzde 30-40 civarında olan ekonominin işlemeyen kısmı normal faaliyetine başlayacak ve kapitalist sistemin üretim ve kâr her şey, insan canı hiçbir şey anlayışı tam gaz yol alacak. Tam gaz yol alacaklar ama patronların önemli bir sorunları var. Salgın öncesinde de dünya ekonomisinden gelen sinyaller iyi değildi ve bu sinyaller yeni bir krize doğru gidişi işaret ediyordu. Hem buna “Çare bulmak” hem de onlar için kârdan zarar ettikleri bir dönem olan salgın döneminde kâr açığı gündeme gelmişti. Şimdi bu açığın kapatılmasını, genel olarak ek önlemler alınmasını istiyorlar.
Bu ihtiyacı yüksek sesle dile getirenler Alman, Fransız ve İtalyan büyük patronlar oldu. Çarşamba günü Hürriyet gazetesinin ekonomi sayfasında şu içerikte bir haber yer aldı: “Alman Sanayi Birliği (BDI) tarafından yapılan açıklamada, BDI Başkanı Dieter Kempf, İtalya Sanayiciler Konfederasyonu (Confindustria) Başkanı Vincenzo Boccia ve Fransız İşverenler Örgütü (MEDEF) Başkanı bir ortak açıklama yaparak, Kovid-19 salgınının sosyal, ekonomik ve politik etkileri konusunda derin endişeler taşıdıklarını belirtip… mevcut durumun eşi görülmemiş düzeyde kamu desteğini gerektirdiğini ileri sürerek… Avrupa Birliğine zor durumda olan şirketler için mali kaynak sunması talebinde bulunarak, benzeri görülmemiş bir “acil” ve “kapsamlı” mali yardım çağrısı yapıyorlar.”
Ama büyük patronların talepleri bununla da sınırlı kalmıyor. Onlar altyapının modernleştirilmesi, dijitalleşme ve gençlerin desteklenmesi için Avrupa hükümetlerinden sorumluluklarını yerine getirmesini istiyorlar, bu desteklerin Avrupa’daki ekonominin yeniden canlandırılması ve sanayinin sürdürebilir kılınması için kaçınılmaz olduğunun altını özellikle çiziyorlar. Yani kapitalistler için gerekli olan eğitilmiş iş gücü ihtiyacının karşılanmasını, ticaret için önemli olan altyapının modernleştirilmesini, dijitalleşmenin sağlanmasını istiyorlar. Kamu dedikleri ise devlet bütçesinden yapılacak harcamalar. Yani devletlerin vatandaşlardan topladıkları vergileri sömürücü sınıfların kullanımına sunmasını, sömürü koşullarının sürdürülebilmesi için bunun zorunlu olduğuna vurgu yapıyorlar. Açıkçası devletin olağan zamanlarda da yaptığı işleri şimdi daha fazla yapmasını istiyorlar.
Ama bu yönde atılmak istenen adımlar sadece AB’den gelmiyor. ABD’de de benzer adımlar hem geçmişte atıldı, hem de bugün yeniden atılmak isteniyor. Bu amaçla demokratlar tarafından Kongreye sunulan bir tasarı, ABD tarihinde genel kurula sunulmuş en büyük bütçe tasarısı olarak nitelendiriliyor. 1815 sayfadan oluşan pakette yerel ve federal yönetimlere bütçe desteği ve salgın nedeniyle iflas eden veya zarara uğrayan vatandaş ve işletmecilerin sübvanse edilmesi öngörülüyor. Temsilciler Meclisi Başkanı Demokrat Nancy Pelosi “Bu paket demokrasimizi koruma girişimidir” ifadelerini kullanıyor. Tasarının Kongreden geçip geçmeyeceği henüz belli olmasa da ABD kriz dönemlerinde dev tekelleri kurtarmak için geçmişte benzer adımlar atmıştı.
Kolayca görülebileceği gibi bu açıklama ve tutumlarda kapitalist ekonominin sürdürülmesi, “demokrasi” diye ifade edilen sınıf egemenliğinin devam etmesi için devlete, yani sermayenin kollektif yönetim aygıtına ve onun güncel yöneticisi olan hükümetlere özel bir görev biçiliyor ve sınıf egemenliği gereği devletleri tarafından bu görevin yapılmaması veya savsaklanması söz konusu değildir. Burada okuyucu şunu aklından geçirebilir; ‘Bu şirketler hiç bugüne kadar tatlı kârları cebe indirirken, bu sene iyi kâr ettik, bu kârın şu kadarını kamuya aktarıyoruz, işçilerimiz iyi çalıştılar ücretlerini artırıyoruz dediler mi acaba?’ Elbette demediler, zorunlu olarak ödemeleri gereken vergiler bile sürekli hafifletildi, teşviklerle vb. yollarla onlara geri ödendi.
Bugünkü sınıf egemenliği sisteminde kamu ve kamunun olanakları kapitalistlere aittir. Kamulaştırmalarla özelleştirmeler arasında ihtiyaçlara, uygulanan ekonomi politikalarına göre sürekli bir yer değiştirme söz konusudur. Kapitalist ekonomiler Friedmancılıkla, Keynescilik arasındaki bir tahterevalli de yükselip inmektedir. Şunu da vurgulamak gerekir ki geçmişte, sosyalizmin prestijinin yüksek olduğu bir dönemde devletçilik ve kamuculuk özellikle bağımsızlığını yeni kazanmış ülkelerde olumlu bir rol oynadı. Genel olarak da eğitim, sağlık, ulaştırma, PTT işleri kamuya ait işlerdi ve tek tek kapitalistlerin bu işlerin altından kalkamayacağının bir belgesi gibi sistemin içinde duruyordu. Ama tecrübelerin de gösterdiği gibi sermaye her alanı kâr elde etmeye yönelik olarak ele geçirmeye başladı ve devletler de bunun organizatörü oldular. Tüm dünyada kârların özelleştirildiği, zararların kamulaştırıldığı bir sürecin önü böyle açıldı. Kamulaştırma bugün de düzeni ve “demokrasiyi” kurtarmanın bir aracı olarak yeniden piyasaya sürülüyor.
Bugün uluslararası işçi sınıfı ve emekçi halklar kamulaştırma, özelleştirme uygulamalarının niteliği konusunda küçümsenmeyecek bir deneyime sahiptir. Deneyimler onlara sadece eğitimin, sağlığın, ulaşımın, PTT işlerinin vb. kamulaştırılmasını değil, öncelikle üretim araçları ile birlikte üretimin de kamulaştırılmasını talep etmelerini, ama bütün bunların sermaye iktidarının yıkıldığı koşullarda gündeme gelebileceğini öngören bir bilinçle hareket etmelerinin gerekliliğini hatırlatıyor. Yani kamunun yönetimi iktidara sahip halkta olmalıdır. Bu durumda kamunun içeriği farklı bir biçimde dolacak, kimse halkın sırtından ülkenin zenginliklerini kişisel çıkarları için kullanamayacaktır. Bugünkü düzende işçi ve halk hareketinin yükselişine bağlı olarak ara duraklar olarak kamulaştırmalar kuşkusuz gündeme gelebilir, ama bu durumda da bunların çalışanları tarafından yönetileceği, bu nitelikleri ile ancak geçiş biçimleri niteliğini taşımaları gerektiği açıktır. Yani sorunun kilit noktası iktidar meselesidir ve buna bağlanmayan bir mücadele ve talep düzen sınırları içerisinde kalmaya mahkum olacaktır.
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13
- Elde ne var? 01 Kasım 2024 05:05
- İktidara ve düzen partilerine güvensizlik 25 Ekim 2024 15:00
- Dışa karşı cephe, içe karşı cephedir 18 Ekim 2024 05:06
- Muhalefet sorunu 11 Ekim 2024 05:27
- ‘İç cephe’ kimlere karşı güçlendirilecek? 04 Ekim 2024 04:53
- Sorumluluk sizde 27 Eylül 2024 05:37
- Saldırıyı püskürtmek için 20 Eylül 2024 05:56
- Kılıcı asıl sallayanlar kimler? 13 Eylül 2024 05:13
- Yoksulluk bitmiş, haberiniz var mı? 30 Ağustos 2024 04:52