18 Mayıs 2020 00:30

"Yönetememe krizi" mi, tek adam yönetiminin tercihi mi? 

PTT sırasında bekleyen vatandaşlar

İstanbul Avcılar'da PTT sırası

Fotoğraf: DHA

Paylaş

AKP-Erdoğan yönetimi; “Evde kal”, “Sokağa çıkma”, “Virüse karşı fiziki mesafede ol” önlemlerini, “İki kişinin bir araya gelmesinin yasaklandığı” sıkıyönetim zamanlarındaki gibi, emekçilerin hak mücadelesini önlemenin fırsatına çevirip, “Artık yeni normal bu” dayatmasını kabul ettirmek için özel bir çaba harcıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hazine Bakanı Albayrak’a bakarsanız, işler tıkırında; ne Hazine tamtakır ne de Merkez Bankasının döviz rezervlerinin erimiş olması bir sorun!

Bütün uyarılara karşın PTT önünde uzayıp giden “sosyal yardım” kuyruklarının, İŞKUR önünde işsizlerin çaresizlik içindeki bekleyişlerinin ısrarla görmezden gelinmesi de artık halkın sorunlarının ne kadar umursandığının bir nişanesine dönüşmüş bulunuyor.

YÖNETEMEME KRİZİ Mİ?

Zenginleri daha zengin eden ekonomi politikalarının, işçilere ve halka işsizlik, yoksullaşma, sefaletin derinleşmesi olarak yansıması; koronavirüse karşı mücadele kapsamında alınan kararların birbiriyle çelişmesi ve bunların nasıl hayata geçirildiğine gelince, Hükümetin neleri, nasıl yapamadığı daha da açıkça görülüyor.

İlk sokağa çıkma yasağının İçişleri Bakanı Soylu’nun istifasına varan bir “skandal içinde skandala” dönüşmesi,

Maske dağıtımının, halka “Maske tak” çağrısı yapılmasının üstünden iki aya yakın bir zaman geçmiş olmasına karşın, hâlâ yapılamamış olması,

Parklara, sahillere çıkmak yasakken AVM’lerin açılması ve liglerin başlatılması kararlarının alınması,

Mayıs sonunda turizm tesislerinin açılacağının açıklanması,

Virüs yayılmaya devam ederken, hatta bazı illerde yeni ataklar yaparken, “Normalleşiyoruz” denilerek “yeni normal” dayatmalarına hız verilmesi,

Yasak ve cezaların halkı terbiye etmenin bir aracına dönüştürülmesi,

Bilim Kurulunun tavsiyeleri pek de umursanmadan kararlar alınması...

Kısacası Hükümetin virüse karşı mücadele önlemlerinin “Ekonomik yükünü işçi sınıfı ve halka, siyasi faturasını da muhalefete çıkarma (Muhalefeti ezme)” girişimlerinin oluşturduğu tablo; medyada ve çeşitli siyasi çevreler içinde hükümetin beceriksizliği ve bunu da kapsamak üzere “Yönetememe krizi” olarak adlandırılıyor. Dolayısıyla da Hükümetin artık ülkeyi yönetemez hale geldiği iddia ediliyor.

YOKSA BİR TERCİH Mİ?

Hükümetin icraatlarına yönelik eleştiriyi, “Yönetememe krizi” olarak nitelemek, ilk bakışta devrimci bir tespit olarak görülebilir. Ama gerçeğin her yanlış yorumu gibi, bu “devrimci” tespit de dönüp, Hükümeti mağdur gösteren, dolayısıyla “Muhalefet, dış ve iç düşmanlar bıraksa hükümet ülkeyi gül gibi yönetecek, yoksulluğu, işsizliği, açlık ve sefaleti de alt edecek” diyenlere alan açan bir tespite dönüşmektedir.

Gerçek ise tersidir. Çünkü Hükümet; işçiler, emekçiler ve muhalefet tarafından kuşatıldığı, girişimleri engellendiği için yönetemez hale gelmiş değildir. Tersine Erdoğan ve hükümeti, sadece yürütmeyi değil yasama, yargı tüm güçleri elinde toplamıştır. Dahası medyanın yüzde 90-95’i yandaşların biçimlendirdiği havuza alınmıştır. Asker, polis, istihbarat, üniversiteler birer parti örgütüne dönüştürülürken, sendikaların da önemli bir çoğunluğu AKP’nin “arka bahçesi” haline getirilmiştir. Şimdi ise Erdoğan ve AKP; barolar, TTB, TMMOB gibi iktidarca muhalif görülen emek ve meslek örgütlerinin etkisizleştirilip tasfiye edilmesine yönelmiştir.

Erdoğan’ın ağzından çıkan her şey ertesi gün bakanlardan valilere, kaymakamlara, ilçelerdeki müdürlüklere kadar merkezi ve yerel idarede emir telakki edilmektedir. Olmadı KHK’ler ve Meclis yeni yasal düzenlemeler için harekete geçirilmektedir.

TEK ADAM YÖNETİMİNİN PROGRAMININ GEREĞİ BUDUR

Dolayısıyla ortada hükümetin işçi sınıfı, emekçiler ve halklar tarafından kuşatıldığı için ekonomik ve siyasi amaçlarını gerçekleştirememesinden doğan bir “Yönetememe krizi” yoktur.

Bugün “beceriksizlik” ya da “Yönetememe krizi” gibi görünen, tek parti tek adam yönetiminin bir tercihidir. Çünkü AKP-Erdoğan iktidarı, amacı; işsizliği, yoksulluğu, özgürlüksüzlüğü umursamadan, ülkenin bütün imkanlarını bir avuç büyük sermayeye açmak, buna gösterilecek tepkileri önlemek üzere yasakları, cezaları, baskının envai türünü devreye sokmak olan bir iktidardır.

Amacı bu olduğu için, virüse karşı mücadelede olduğu gibi, sermaye partisi karakteri öne çıkıp, halka yönelik her hizmet sermayeye hizmete dönüştürüldüğü için bu durum halk indinde “başarısızlık”, “beceriksizlik”, “Yönetememe krizi” olarak tezahür etmektedir.

Oysa bu iktidar için başarıdır. Çünkü yapmak istediği budur!

Gazetecilerin, muhaliflerin, ekonomik ve siyasi gerçekleri açıklayanların cezaevlerine atılmasının; yasakların, cezaların, baskının her gün daha fazla yönetim tarzı olarak devreye sokulmasının nedeni de bu gerçeğin halk tarafından öğrenilmesinin engellenmesidir.

Yani bugün sorun, AKP-Erdoğan iktidarının bir “Yönetememe krizi” yaşaması değildir. Tersine Hükümet, en büyük sermaye çevrelerinin en vahşi ve saldırgan kliğinin çıkarlarının ifadesi olan programını hayata geçirmekte, bunun için elinden gelen her gayreti göstermektedir.

Bu yüzden bugün demokrasi ve emek güçlerinin asli görevi, işçi sınıfı ve halkın kendi talepleri etrafında birleşmesi ve seçimden seçime siyasete katılmanın ötesine geçerek ülkenin yönetimine müdahale eden bir siyasi mevziye girmeleri için mücadele etmektir.

Tartışmayı başka bir boyutuyla yarın da sürdüreceğiz. 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa