Kürtler arasında birlik arayışları ve Erdoğan iktidarının tutumu
Fotoğraf: PYD ve ENKS logoları
Suriye Kürtlerini temsil eden güçlerin (PYD ve ENKS) ABD ve Fransa’nın gözetiminde sürdürdükleri birlik görüşmelerini değerlendirdiğimiz yazıda, Erdoğan iktidarının bu görüşmelere dair bir açıklama yapmamış olmasına dikkat çekmiştik. Özellikle Türkiye destekli SMDK (Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu) içinde yer alan ENKS’nin (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) bu oluşumdan ayrılıp Türkiye’deki ofisini kapatacağı iddialarını yalanlamasının, Erdoğan iktidarının gelişmeleri izleyip ABD ile yapılacak pazarlıklara göre tutum alma hesabı yaptığının işareti olarak yorumlanabileceğini belirtmiştik.
Çok geçmedi, Türkiye’deki iktidardan Kürtler arasındaki bu birlik görüşmelerine dair art arda iki açıklama geldi.
İlki Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Fransa’nın, Erdoğan iktidarının Libya’daki faaliyetlerini kınayan açıklamasına cevaben Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy tarafından 15 Mayıs’ta yapılan açıklamaydı. Aksoy, Fransa’ya yönelik tepkisini “Barış Pınarı harekatımızla Suriye’de bir terör devletçiği kurma emellerine ağır bir darbe vurduğumuz Fransa” sözleriyle ortaya koymuştu. Bu açıklama doğrudan Rojava’daki görüşmelerle ilgili olmasa da Erdoğan iktidarının bu yöndeki çabalar/girişimler karşısındaki tutumunu açığa çıkaran bir içeriğe sahipti.
İkincisi ise, bir gün sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından doğrudan bu görüşmelerle ilgili yapılan açıklamaydı. Çavuşoğlu, hem Rusya, hem de ABD’yi; PYD’yi ‘Suriye Demokratik Güçleri’ (SDG) ya da “Suriye Kürtleri” adı altında siyasi sürece entegre etmeye çalışmakla suçluyor ve ENKS ile PYD arasında süren görüşmeler için de “Tavrımız son derece nettir. Ne burada bir terör koridoru oluşturulmasına izin veririz, ne de teröristlerin burada meşrulaştırılmasına izin veririz” diyordu. Devamında şubat ayında ENKS’yi temsil eden heyetle yaptığı görüşmeyi hatırlatıp görüştüğü heyetin kendisine PYD/YPG ile birlikte olmayacaklarını söylediklerini belirttikten sonra, “Bunu söylemelerine rağmen şimdi neden böyle bir diyalog var. Demek ki bu ülkeler bastırıyor” değerlendirmesini yapıyordu. Çavuşoğlu ayrıca bu görüşmelere katılan ENKS’ye de aba altından sopa göstermeyi ihmal etmiyordu: “Türkiye’de de 250 bin Suriyeli Kürt var. 200 bine yakın Suriyeli Kürt Kuzey Irak’ta yaşıyor, Avrupa’da Suriyeli Kürtler var. Bunların içerisinde Kürtleri temsil edebilecek son derece makul insanlar var. Aynı şekilde muhalefetin içerisinde Yüksek Müzakere Heyeti ve Anayasa Koalisyonu içerisinde hem rejim ve hem de muhalefet tarafından da Kürtler var. Temsil artması gerekiyorsa bu da yapılabilir ama bu teröristlerle olmaz.”
Rojava ve Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Eş Başkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd, Mezopotamya Ajansına verdiği röportajda ENKS’nin PYD ile birlik görüşmelerine başlamasından sonra Erdoğan iktidarının ‘Bağımsız Suriye Kürt Birliği’ adı altında paravan bir Kürt örgütlenmesi oluşturmaya çalıştığına dikkat çekiyor.
Peki, Erdoğan iktidarı ENKS’den sonra neden böyle bir oluşuma ihtiyaç duyuyor?
Çünkü, aslında gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan “Biz Kürtlere değil, terör oluşumlarına karşıyız” tezini doğrulamak için böylesi paravan bir örgütlenmeye ihtiyaç duyuyor.
Demek ki, neymiş? Ulusal-demokratik haklar için mücadele yürüten ve bu temelde kazanımlar elde eden Kürt örgütleri Kürtleri temsil edemezmiş.
Öyleyse kim temsil edebilir?
Elbette Kürtlerin sınırların ötesindeki kazanımlarını yok etmek için operasyon üstüne operasyon yapan, ülke içinde seçimlerde Kürt halkının ulusal-demokratik istemlerini temsilen seçilen belediye başkanlarının yerine kayyum atayan, Kürt siyasetçileri cezaevlerine dolduran Erdoğan iktidarının bir dediğini iki etmeyen “makul Kürtler” temsil edebilirmiş ancak!
Elbette Kürtler, kendilerini kimin temsil edebileceğini Türkiye’yi yöneten ‘tek adam’dan daha iyi bilemezler!
Bu nedenle dün PYD ve Rojava’daki özerk yönetimin karşısına Kürtlerin meşru temsilcisi olarak çıkarılan ENKS, bu güçlerle birlik görüşmelerine başlayınca birden bu temsil yeteneğini kaybediyor!
Son açıklamalarda da görüldüğü gibi Türkiye’deki tek adam yönetimi ABD, Fransa ve Rusya’yı, Kürtleri/Kürt sorununu kullanmaya çalışmakla suçluyor. Oysa ülke içinde Kürtlerin ulusal-demokratik istemleri karşısında hak tanımaz tutumu ve Kürtlerin sınırların ötesindeki kazanımlarını bile tehdit olarak gören müdahaleleriyle sorunun böylesine derinleşmesinde ve giderek daha fazla uluslararası bir sorun haline gelmesinde belirleyici rolü olan aktörlerden biri de bu iktidarın kendisidir.
Aslında Türkiye destekli SMDK içinde yer alan ENSK ile PYD arasında başlayan birlik görüşmeleri, Erdoğan iktidarının Kürtlerle diyalog kurmasının ve Türkiye’yi bölgede açmaza sürükleyip ciddi tehditlerle yüz yüze bırakan savaşçı politikalar yerine barışçıl çözümün kapısını aralamak için bir fırsata dönüşebilirdi. Ancak yapılan açıklamalar, içeride çatışma ve gerilimden beslenen ve bölgede yayılmacı emeller peşinde koşup bu temelde cihatçı çeteleri kullanan Erdoğan iktidarının, böylesi bir politik yönelime ne kadar uzak olduğunu bütün açıklığı ile ortaya koyuyor.
Yeri gelmişken bir noktaya daha değinelim.
Yazımızın girişinde hatırlattığımız “ABD Suriye Kürtlerinin birliğini niçin istiyor?” yazısında ABD’nin “Bugünkü Suriye ve bölge stratejisine hizmet ettiği için Kürtlerin birliğine önayak olmaya” çalıştığına, birlik konusu Kürtlerin geleceklerini belirleme yönünde hayati önem taşısa da, emperyalistlerin politikalarına yedeklenerek atılacak adımların Kürtleri yalnızlaştırıp ciddi tehditlerle yüz yüze bırakabileceğine dikkat çekmiştik. Bu değerlendirmemiz kimi Kürt çevrelerinde “Modası geçmiş bir Antiamerikan ve antiemperyalizm yorumu” olarak görüldü. Ancak Rojava’daki özerk yönetimin Eş Başkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd, Fehim Taştekin ile yaptığı görüşmede bu konuda bakın neler söylemiş: “ABD, İran’ı Suriye’den çıkaracak, Suriye rejimini baskı altında tutacak, terörle savaşı sürdürecek ve Rus nüfuzunun genişlemesini durduracak bir stratejiye göre siyasi belgeler hazırlamaya çalışıyor. Kürtler ise bölgesel ya da uluslararası çatışmaların bir parçası olmak istemiyor.”
Kurd’un sözleri tam da dikkat çektiğimiz tehlikeye işaret ediyor. Üstelik bu güçlerin kendi stratejilerine hizmet etmediğini gördükleri noktada Kürtleri yüz üstü bırakmakta tereddüt göstermedikleri/göstermeyecekleri tecrübeyle sabittir.
Bitirirken yine söyleyelim: Erdoğan iktidarının Kürtlerin birlik arayışları karşısında ortaya koyduğu tutum, bölge halklarının kendi geleceklerini demokratik olarak belirleme ve bu temelde barış içinde yaşama mücadelesi karşısındaki gerici pozisyonunu bir kez daha ve bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Ve görünüşte bölgedeki emperyalistlere veryansın eden bu tutum, aslında bu güçlerin bölgedeki sorunları kendi çıkarları için kullanmalarının en büyük dayanaklarından birini oluşturuyor.
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10