22 Mayıs 2020

Hepsi hepimizin meselesi

Diyanet İşleri Başkanının başlattığı “zina, eşcinsellik ve nikahsız birliktelikler” tartışmasına Ankara Barosunun itirazı, iktidarın barolara ve odalara dönük saldırısının dayanağı haline getirildi. Aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi’ne ve 6284 sayılı Şiddetin Önlenmesi Yasası’na saldırıların, “Bu sözleşme iptal edilsin, bu yasa da değiştirilsin” talebinin cephesi de bir anda genişledi.

Tam o anda bir yanda Sevda Noyan, diğer yanda Fatih Tezcan’ın “listeler” tehdidi havada uçuşurken, Elmerubaba mahlaslı trolün kadın gazeteci ve siyasetçileri hedef alan “ganimetleştirme” arsızlığı ortaya çıktı.

Bir taraftan AKP Van Milletvekili ve MKYK Üyesi O. Nuri Gülaçar’ın çocuk istismarını evlilikle aklama düzenlemesini “bir yol kazası” nedeniyle daha önce geçiremediklerini, ama bu affı yapmakta ısrarcı olduklarını, bayramdan sonra Meclis gündemine getireceklerini söyleyen tweeti düştü. İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi sıfatlı bir zatın 12-17 yaş arasındaki kız çocuklarını “süper kadın” olarak tanımlayıp, bu yaşların çocuk doğurmak için en ideal yaşlar olduğu safsatası da gündemde yerini alırken, Gazi Üniversitesi Dekanı’nın bilgisayar başındaki “olağan taciz” halleri faş olmuştu.

Gizlenmek bir yana neredeyse göze sokulurcasına yapılan çifte standartlarla iktidar, bu korkunç yayınları “Gündeme almaya bile gerek görmemeyi”, ama bir dinleyici mesajında geçen “bira” kelimesi nedeniyle radyo programına 3 gün ceza vermeyi aynı güne denk getirebiliyordu.

Artık bir gerekçe bile üretme zahmetine katlanmadığını gösteren kayyum atamaları ev baskınları ve koronayla birlikte iyice tabutluğa dönmüş cezaevi tehditleriyle oldubittiye getirilir halde.

İşçilere “Prangalı çalışma, 19. yüzyılın işçi kasabaları modelinin 2020 yılına izole çalışma kampları olarak taşınması” düzeni patron örgütleri tarafından “müjde” diye açıklanıyor.

Bu arada “darbe” tartışmaları alıp başını gidiyor, “yeni normal” icat ediliyor, Erdoğan partisinin son MKYK toplantısında “Salgın sonrası sadece küresel siyasi ve ekonomik ilişkiler değil, zihinler de yeniden yapılanma sürecine girecektir. Her alanda hazırlıklarımızı yaparak belki birkaç ay sonra başlayacak bu tartışma ve dönüşüm sürecini en iyi şekilde karşılamalıyız. Önümüzdeki tarihi fırsatı değerlendirme konusunda sizlere çok önemli görevler düşüyor” dediğini duyuyorduk.

Paralı trolünden yazarına, RTÜK’ünden kolluk güçlerine, akademisyeninden din adamına adeta bir çetenin elinde mundar olan hayatımızın bir özeti durumundaki olaylar silsilesinin meselesi, bu son açıklamada gibi.

Erdoğan’ın “tarihi fırsat” dediğinin esasen bir “varlık yokluk” meselesi olduğunu artık herkes biliyor. İktidarın elindeki her türlü imkan ve olanağı seferber etmeyi gerekli kılan bir “beka” sorunu yaşadığını... Ekonomik, toplumsal, siyasal olanakları daralmış bir biçimde “yeni” bir döneme girmiş olan iktidarın artık “rıza”yı öyle kolay üretemediği, “zor”u giderek daha fazla öne çıkarmaktan başka bir şansının olmadığını da. Eskilerin üstüne binen yeni ekonomik-toplumsal sorunlar denizinde gemisini batırmamak için, hâlâ saflarında tutabildiği güçlerle sürdüreceği bu olağanüstü koşulların, “tek adam yönetiminin” siyasi ve iktisadi özelliklerini daha da belirginleştiren bir tablo ortaya çıkaracağı açık.

Tehditler, nefret söylemleri, zırvalamalar, korkutmalar, hak gaspları, yeni yasal düzenleme hazırlıklarıyla şekillenen gündem, muhtemel bir toplumsal hareketlilik için bir ön alma girişimi olduğu kadar, tek adam yönetiminin temel karakteristiğini de gösteriyor.

İktidar, bir yandan bu rejim inşasına karşı çıkmanın “bedelini” artırdığını gösterirken, bir yandan da tüm gerilim başlıklarının muhatabı olan kesimleri ayrı ayrı kendi gündemlerine hapsediyor. Çocuk istismarına af kadınların, Diyanetin çıkışı LGBTİ hareketinin, barolara saldırı hukukçuların, prangalı çalışma işçilerin, kayyumlar Kürtlerin, darbe tartışması CHP’nin, akademi dünyasındaki taciz ve vasatlık hocası-öğrencisiyle üniversite bileşenlerinin, muhalif medyanın “virüs” ilan edilmesi gazetecilerin derdi gibi...

Bu başlıkların hiçbiri bir diğer gündemi perdelemek için uydurulmuş meseleler değil. Hepsi önemli ve her biri bu memleketin çözülmemiş, hatta giderek derinleşmiş sorunları. Her biri için ilk muhatapların gösterdiği tepkiler hayati, kanıksamamanın, hayatlarımızın ve haklarımızın o kadar ucuz olmadığının gösterilmesi için direnç noktası. 

Lakin iktidarın rejim inşasının halkaları olan bu meselelerle istediği sonucu alıp alamayacağı, bu başlıkların muhataplığını genişletmekle, bu genişlikte bir tutum almakla da ilgili. Görüyoruz ki her bir meseleyi çitlenmiş muhataplık alanının “konusu ve mücadele gündemi” olarak ele almanın yararı yok, zararı çok. Hepsi, hepimizin meselesi, çünkü aslında meselemiz tek: Giderek daha baskıcı hale geleceği açık olan, bundan başka çıkış yolu da olmayan iktidarın, kurulu düzen haline getirmek istediği tek adam yönetiminin hayatlarımızı tümüyle zapturapt altına alma hamlelerine karşı hep birlikte durmak.

Şimdi; çocuk istismarını aklama meselesi yeniden gündemde örneğin. Daha önce defalarca yasalaştırmayı denedikleri düzenlemeyi, haziranda Meclise getirecekler. Kadınlara mı havale edilecek mesele? Yoksa topyekün bir itirazın gündemi mi olacak?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

Toplu sözleşme sürecinde olan kamu işçilerinin, Türk-İş ve Hak-İş yöneticilerinin üzerinde anlaştığı sözleşme taslağının kendilerinden gizlenmesine tepkisi büyüyor. Bu hafta hükümete sunulması beklenen taslağın onayları alınmadan masaya konmamasını isteyen işçiler, “Biz mücadele etmezsek sözleşmenin sonu belli” diyor.

72 bin 88 TL: Türk-İş’in yoksulluk sınırı

30 bin TL: Kamuda ortalama ücret

58 bin 200 TL: Türk-İş ve Hak-İş’in istediği zamlı ücret

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et