29 Mayıs 2020 01:51

Düşüş sert, mücadele zorunlu

KARDEMİR işçisi

Fotoğraf: AA

Paylaş

Korona sonrası dünyaya ilişkin beklentiler oldukça yüksek! Büyük felaketlerden ve yıkımların sonralarında sıkça duyduğumuz “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözleri bugün de sıkça kullanılıyor. Partiler, bilim insanları manifesto niteliğinde açıklamalar yapıyor, çağrılar kaleme alıyor. Bunların hemen hemen ortak noktası kapitalizmin mevcut uygulamasının iflas ettiğinin görüldüğü, toplumun artık yeni bir anlayışla yöneltilmesi gerektiğidir. Varılan nokta ise yine genellikle kamuculukla ehlileştirilmiş bir kapitalizm oluyor.

Ama daha bugünden ortaya çıkan ekonomik gerçekler çok farklı gelişmelere kapıyı açacak nitelikte. Dünya ekonomisi korona öncesinde teklemeye başlamıştı. Korona ile birlikte artık derin bir krize yuvarlandığının işaretleri var. AB aralık 2019’da yüzde 3.3 küçülmüş, 2020’ye böyle girmişti. Avro Bölgesi mart 2020’de yüzde 12.9 küçüldü. ABD nisanda yüzde 15 küçüldü. Dünya üretiminin lokomotif gücü Çin’in ocak-şubat küçülmesi ise yüzde 13.5. İtalya martta yüzde 29.3, Hindistan 16.7 küçüldü. Türkiye ise martta 7.1 küçüldü. Bu küçülmelere doğal olarak kapasite kullanım oranları eşlik etti. Bunları izleyen diğer olgu da işsizliğin yüksek oranlarda artması, yoksulluğun yaygınlaşmasıdır.

Peki bu gerçekler bize ne söylüyor? Tekelci sermayenin kuyruğunu kıstırıp nedamet getireceğini, kaderine razı olacağını, sadece açılan paketlerdeki aslan payına razı olacağını mı, yoksa işçi ve emekçi kitlelere karşı azgınca bir saldırıya geçeceğini mi? Hemen hemen bütün ülkelerin salgına karşı önlemde fiilen sürü bağışıklığına geçmeleri, pek çok dalda üretimi hiç aksatmadan sürdürmeleri, ölümlere aldırmadan ekonomileri tam kapasite açmaya yönelmeleri çarpıcı bir veri değil mi? 

Kapitalist ekonominin işleyiş yasalarına, bugüne kadar ortaya çıkmış yaşanmış tecrübelere, büyük sermaye iktidarlarının temsilcisi devletlerin uygulamalarına ve genel olarak sınıf mücadelesi tarihine gerçekçi bir bakış, tekelci sermayenin işçi ve emekçi yığınlara karşı genel bir taarruz başlatacağını gösteriyor. Bunun genel sonucu tek tek ülkelerde çelişki ve zıtlıkların keskinleşeceği, sınıf mücadelesinin sertleşeceğidir. Gerici parti ve akımlar şimdilik öncü birlikler olarak piyasaya sürülmüş durumda.

Bu gelişmenin bir de devletler arası ilişkilerin alacağı yön nedeniyle dünyaya yansıyacak kısmı var. Dünyada ticaret yavaşladı, pazar daraldı. Küçülen pazarlara egemen olmak için sert bir rekabet mücadelesinin verilmesi kaçınılmaz. Pazarlara hücum edilecek ama diğer rakipler de güçlü ve dişli. Bunun uluslararası politikaya yansıması sürekli tırmanan bir gerilim, rakibi alt etmek için girişilecek amansız bir mücadele, zaten bir süredir başlamış olan karşılıklı kutuplaşmanın belirginleşmeye başlamak olacaktır. Bütün bunların barış ve sükunet içerisinde gerçekleşeceğini beklememek gerekiyor. Zaten hızlanmış olan silahlanma yarışının daha da hız kazanacağını öngörmek yanlış olmayacaktır.

Şimdi geliyoruz o büyük soruya: İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar, geniş halk yığınları bütün bunlar gerçekleşirken seyirci mi kalacaktır, yoksa üzerinde tepinilen bizim kaderimiz ve geleceğimizdir, sessiz kalmamız, seyretmemiz beklenemez, kaderimizi sermaye değil, kendimiz yazmalıyız diyerek yaygın bir mücadeleye mi atılacaktır? Sömürücü egemen sınıflar pandemiye ekonomilerinin krize dönebileceği koşullarda yakalanmıştı, işçi sınıfı ve emekçi yığınlar da pek çok kazanımlarının gasbedildiği, gerileyecek bir yerlerinin olmadığı, duvara dayandıkları koşullarda yakalandılar.

Bütün bu gelişmeler sınıfın mücadelesinin yükseleceğini, diğer halk kitlelerin onu takip etme koşullarının daha da olgunlaştığını gösteriyor. Kuşkusuz bütün bunları pandemi sonrası için iyimserlik rüzgarları estirmeye çalışanların keyfine limon sıkmak için yazmıyoruz. Bütün gelişmeler işçi ve emekçi yığınlar için çalışma ve yaşam koşullarının sertleşeceğini ortaya koyuyor ve öncelikle sınıfın ileri kesimlerinin uyanıklığını artırması, diğer sınıf kardeşlerini sarsıp uyandırması, mücadeleye hazırlaması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu mücadele döneminin hangi süreçlerden geçeceğini, nasıl bir gelişme göstereceğini elbette şimdiden bilemeyiz. Bildiğimiz bir gerçek varsa o da bu mücadelenin mutlaka verileceği, buna yan çizmenin, başını kuma gömmenin  olanaklı olmadığıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa