Suriye ve Libya'daki işinizi biliyoruz!
Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA
Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün MHP Lideri Bahçeli ile Mendereslerin yargılandıkları Yassıada’da “Demokrasi ve Özgürlük Adası” açılışı yaptı. Burada Erdoğan’ın, 12 Eylül faşist darbesi için “Biz içerideyiz fikrimiz iktidarda” diyen MHP’nin lideri ile birlikte adım adım bir dikta rejimi inşa ederken demokrasi üzerine dersler vererek “Demokrasi ve Özgürlük Adası” açılışı yapmasının garabetinden söz etmeyeceğiz. Konumuz iktidarının politikalarına karşı çıkan herkesi “teröristlik” ya da “terör iş birlikçiliği” ile suçlayıp hedef yapan ‘tek adam’ın, tek parti döneminin ülkenin üzerine nasıl kabus gibi çöktüğü ile ilgili anlattıkları da değil.
Erdoğan, söz konusu konuşmasında iktidarının Suriye ve Libya’da yayılmacı emellerle ve cihatçı gruplarla iş birliği halinde sürdürdüğü müdahale politikasını eleştirenlere şöyle yanıt veriyor: “Bize ne diyorlar? ‘Suriye’de ne işiniz var?’ ‘İdlib’de ne işiniz var?’, ‘Libya’da ne işiniz var?’ diyorlar. Buralarda ne işimizin olduğunu çok kısa zamanda çok çok iyi anlayacaksınız.”
Erdoğan’ın sözleri sadece Suriye ve Libya’ya müdahale politikasındaki ısrarı göstermiyor, aynı zamanda bu politikaya karşı çıkanlara bir tehdit anlamı da kazanıyor.
O zaman biz de peşinen söyleyelim: Biz sizin Suriye ve Libya’da ne işiniz olduğunu; tekelci burjuvazinin en gerici ve yayılmacı kesimlerinin çıkarlarını savunmak üzere buralara müdahale politikası peşinde koştuğunuzu biliyoruz. Bu gerçeği bildiğimiz ve bu politikanın bu ülkenin işçi emekçilerinin, halklarının çıkarına olmadığını gördüğümüz için ısrarla ‘Suriye’de ne işimiz var?’ ‘İdlib’de ne işimiz var?’, ‘Libya’da ne işimiz var?’ diye soruyoruz!
Suriye’den başlayalım. AKP-Erdoğan iktidarı, 2011’de Suriye’ye müdahalenin öncülüğüne soyunmasını Esad’ın demokratikleşme yönünde adım atmamasıyla -Davutoğlu’nun kulakları çınlasın- açıklıyordu. Sonra da dünyanın en demokratik ülkeleri olan S. Arabistan ve Katar(!) ile el ele vererek Suriye’yi demokratikleştirme işine başlamışlardı! Arkalarında ise, ABD ve Fransa vardı.
Oysa işin aslı yine Erdoğan’ın “Esad yönetimini 6 ayda devirme ve Şam’daki Emevi Camii’nde cuma namazı kılma” sözlerinde ifadesini buluyordu. Amaç elbette demokrasi falan değildi. Esad devrilecek ve Emevi Camii’nde kılınacak cuma namazıyla Erdoğan iktidarı kendini İslam coğrafyasının lideri ilan edecekti. Yani asıl amaç, dün Osmanlı’nın hakim olduğu topraklara yeniden egemen olmak; dünyanın en önemli enerji kaynakları ve geçiş yollarının bulunduğu bölgedeki (Ortadoğu) paylaşım pastasından büyük bir pay kapmaktı.
Burada uzun uzadıya anlatmaya gerek yok ama işler beklendiği gibi gitmedi. Suriye yönetiminin en büyük destekçisi Rusya’nın askeri olarak ağırlığını koyması buradaki dengeleri değiştirdi. Bu kez Suriye üzerinden sürdürülen paylaşım mücadelesinin dışında kalmamak için Rusya ile iş birliği politikası benimsendi. Elbette NATO üyesi Türkiye ile iş birliği, bölgede ABD planlarını bozmak isteyen Rusya için de kullanışlı bir araçtı. Böylece Rusya’nın ‘olur’u ile operasyonlar yapıldı. 2018’deki Afrin operasyonundan sonra ne demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘inşaatçı’ Başdanışmanı İlnur Çevik? “Afrin’de şehitler verdik ama oradaki ihaleleri Türk müteahhitler alacak” demişti!
Tabii müdahale politikasının bir de Kürtlerle ilgili yanı vardı. Erdoğan iktidarı, Suriye Kürtlerinin kazanımlarını neden kendisi için bir tehdit olarak görüyor? Çünkü Kürtlerin bu kazanımlarının ülke içinde Kürt sorununda uygulanan politikanın devamını zora sokacağını görüyor. Başka bir deyişle Türk burjuvazisi ve onun temsilcisi olan Erdoğan iktidarı, Kürtlere hak vermenin kendi egemenlik alanlarını (Kürt coğrafyasındaki yer altı-yer üstü kaynakları ve pazarı) Kürtlerle paylaşmak anlamına geldiğini görüyor ve bunun önüne geçmeye çalışıyorlar.
Demek ki Kürtlere yönelik bu hak tanımaz politika da çokça propaganda edildiği gibi Türk halkının, işçi-emekçilerinin değil, Türk burjuvazisinin çıkarlarını temsil ediyor!
İdlib’e gelince…
İdlib, Erdoğan iktidarının Suriye’ye müdahale politikasında iş birliği yaptığı cihatçı çetelerin son kalesiydi. Dolayısıyla İdlib’de cihatçı çetelerin tasfiyesine karşı çıkmak, Türk askerini bunlara kalkan yapmak; Suriye’deki paylaşım masasında yerini alabilmek için ciddi risklere ve kayıplara rağmen sürdürülen bir politika olarak anlam kazanıyor.
Suriye’de kullanılan cihatçı militanların Libya savaşına gönderilmesi -ki, bugün gönderilen militan sayısının 10 bini bulduğu söyleniyor- Erdoğan iktidarının yayılmacı emellerini ve bu temelde Suriye ve Libya’da sürdürülen politika arasındaki ilişkiyi daha görünür ve anlaşılır kılıyor.
Libya savaşının taraflarından biri olan Serrac hükümetini desteklemek için gönderilen militanlar ve gemiler dolusu silah, askeri teçhizat, İHA’lar, SİHA’lar Doğu Akdeniz’deki “milli çıkarlarımızı” koruyormuş. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Serrac’la “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Mutabakatı” imzalamış ya, çıkarlarımızı korumak için Libya savaşına katılmak zorundaymışız!
Öncelikle “milli çıkar” söylemi, burjuvazinin ve onun iktidarının kendi çıkarlarını halkın çıkarıymış gibi göstermek için kullandığı bir aldatmacadan başka bir şey değildir. İlnur Çevik’in sözlerini hatırlayın, bu durumda Libya ve Doğu Akdeniz’deki “milli çıkarlarımız” ne olabilir acaba; Türk burjuvazisinin buradaki enerji ve inşaat ihalelerinden pay kapmasından başka. Bu “milli çıkarlar”dan ülkedeki işçi-emekçilerin, yoksul halk kesimlerinin payına düşense en iyi ihtimalle bu tekellerin işletmelerinde ücretli kölelik yapmaktan fazlası değildir.
Bitirirken bize “Buralarda ne işimizin olduğunu çok kısa zamanda çok çok iyi anlayacaksınız” diyerek parmak sallayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir kez daha söyleyelim: Biz oralarda sizin ne işiniz olduğunu çok iyi biliyor ve anlıyoruz. Ancak bu işlerin ülke emekçilerinin ve halklarının çıkarına olmadığını da bildiğimiz ve anladığımız için soruyoruz ve sormaya da devam edeceğiz: Suriye’de, İdlib’de, Libya’da ne işimiz var?
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49