Yerli yerinde
KARA KENT
Koca koca, yüksek yapıların, çatıların, damların, antenlerin, tellerin birbirini kesen karmaşıklığının arasından bir görünüp bir yiten gökyüzünün altındaki kalabalıkta. Kentin ne yöne gittiği belirsiz yollarında. Bir o yana bir bu yana koşturduğumuzu sanarak olduğumuz yerde sallanıyoruz. Gökyüzündeki bulutlar yerine kalabalığın gölgesinin düştüğü kentte.
YERLİ YERİNDE
Geceleri karanlığa gömülüyorum. Gökyüzü çekiliyor. Yer yarılıyor. Sabahları bir düş aydınlığına uyanıyorum. Üstümde gökyüzü, ayaklarımın altında yer. Yerli yerinde her şey.
SEN GİDİNCE
Ansızın bir kumru kondu pencereme. Pat pat vurarak cama. Yan gözle bir o yandan, bir bu yandan baktı odaya. Beni görüce guruldadı: “Üsküdar’a gidelim, Üsküdar’a gidelim!” diye. Gidince sen.
BEKLEMEK
Sabahın erinde. Issızlıkta. Tek başına. Evde bir odada. Yalnızlıkta. Beklemek aydınlık bir günün doğacağını kalabalıkla. Çoğalacağını bilerek beklemek tek başına.
SABAH OLDUĞUNDA
Karanlığı delip geçeceksin. Geceyi üstünden attığında. Seninle aydınlanacaktır ortalık. Sabah olduğunda.
SOLUK SOLUĞA
Yediğim ekmekte, içtiğim suda, gecenin karanlığında, sabahın aydınlığında sen varsın. Yürüdüğüm tozlu yolda. Birlikte soluyarak. Soluk soluğa.
SAĞIRLIK
Dışarda gök gürlüyorken kapalı odalardaki sineğin cama çarparken çıkardığı sesi kim duyuyor?
Evrensel'i Takip Et