Üç Nal bir de Şinasi
Kaynak: Ulus Gazetesi
Kapı yerine iliştirilmiş perdeyi aralayıp Üç Nal’dan içeri girdi kadın. Girmedi de, şöyle bir başını uzatıp kolaçan etti ortamı. Karanlık duvarlarda şiirler ve portreler asılıydı. Önceleri namını duyduğu bu yerde olmaktan mutluydu, evet. Türkiye Radyo Daire Başkanlığı’ndaki memuriyetine yeni başlamış olan Adalet Ağaoğlu’ydu bu, yakınlardaki Üç Nal’a giderek Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile tanışmak istiyordu. Onları sorduğunda, “daha erken” dediler. “İsterseniz girin oturun, bekleyin…” İrkildi Adalet Hanım, bir şey olduğundan değil, “sonra gelirim” diyerek uzaklaştığı mekânın müdavimlerinden olacaktı. Sadece o mu? Nahit Fıratlı, Azra Erhat, Cahide Sonku, İdil Biret de buraya postu yıkanlar arasındaydı. Adalet Hanım’ın “Üniversiteyi bitirdikten sonra tek başıma ilk adım attığım yer Üç Nal Bar/Kahvesi.” cümlesini de buraya bırakalım.
Efendim, Üç Nal’ın sahibi Şinasi’ydi. Şimdi diyeceksiniz ki, “Hangi Şinasi? Ankara Erkek Lisesi’nden Orhan Veli ve Oktay Rifat’ın sınıf arkadaşı Şinasi… Garip şairlerinin şiirlerini yayımladığı “Sesimiz” adlı derginin başlığını çizen Şinasi Baray. Dekorasyon meraklısı, oyunlara falan da dekor yapan hani… Olmadı mı? Melih Cevdet’in “Fotoğraf” şiirinde adı geçen Şinasi, o meşhur fotoğraftaki dördüncü kişi:
“Ben, Oktay, Orhan, bir de Şinasi…” Meşhur fotoğrafa göre Orhan Veli ile Oktay Rifat arasında oturan Şinasi şiirdeki “bir de Şinasi…”ye kırılmış meğer. Melih Cevdet de az değil hani, o ciddiyetin içinde bir muzipliğin saklı kaldığını düşünebiliyor musunuz? Melih Bey kitaplarını Şinasi’ye ne zaman imzalayacak olsa, “bir de Şinasi’ye” diye yazarmış.
Kayıtlara göre 1946’da açılmış Üç Nal. Şinasi’nin babaannesinden kalma Karaoğlanlar’daki konağın ahırından bozma bodrum Ankara’nın en klas mekanına dönüşmüş. “Akan Zaman Duran Zaman” kitabından, “Atın Dostluğu” başlıklı yazısında şöyle özetliyor Melih Bey: “Lokalin açılmasından bir gün önce, Şinasi, babaannesini getirmiş eski ahırın ne duruma geldiğini göstermek için. Dekorasyonu kendisi yapmıştı. Orhan Veli de oradaymış o sıra, sütunlardan birine dayanmış, içki içiyormuş. Yaşlı kadın Orhan’nın dayandığı sütunu göstererek, ‘Eskiden merkebi buraya bağlardık’ demiş.” Hey gidi.
Böyle böyle uzayıp gidiyor hikâye. Belki bir gün Vecdi Çıracıoğlu’nun Edip Cansever ile tanışmaları ve kristal kadehlerde likör içmelerini yazarım…
Ama işte Edip Cansever’in ölüm yıldönümü geçiyor ömrümüzden. Kırlangıçların geride unuttuğu bir siyah çelenk gibi, orada bir mermerin altında, karanfile meyilli yatıyor Cansever. Askerlik yıllarında o da Üç Nal’a gidip soluklananlardan biri. Bizim edebiyatımız hep genç kalacak gibi geliyor bana. Edip Cansever’in duyduğu heyecan bugün hangimizde yok ki… 1949’da Ankara’da askerlik yapıyor Cansever. Can sıkıntısı işte… Cumartesi uğrak yeridir Üç Nal.
“Ankara… Askerlik yılları… Okula Ulus gazetesinden başka gazete girmiyor. Kitap okumak zaten yasak. Şiirsiz bir altı ay. Hafta sonları fırsat buldukça okuyorum. Anlatılacak pek bir şey yok. Renksiz, kupkuru günler. Yanılmıyorsam Kızılay’da, adı Buket olan bir lokantayla, Ulus’ta, Üç Nal meyhanesine uğruyorum, cumartesi akşamları. Cahit Sıtkı’yı, Orhan Veli’yi, daha başka sanatçıları yakından görüp tanımak istiyorum.”
Olayların kurgusu bir zamanlar böyleydi; insanlar bir arada olmak için belli mekânlara gidiyor ve orada birlikte zaman geçirmekten hoşlanıyordu. Bazen da bir mekânın adı ve varlığı birkaç insanın adına ve varlığına gelip dayanıyordu. Kulis Bar, benim aklıma Edip Cansever’i getiriyor, Lambo deyince Orhan Veli, İkbal deyince Orhan Kemal, Baylan deyince Attila İlhan... Üç Nal da Orhan Veli’yi çağrıştıran mekanlardan biri, evet. Birçok insan Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet’i yani bizim Garip’i ya da Cahit Sıtkı’yı görmek için gidiyor Üç Nal’a. Kuşaktan kuşağa aktarılan bir edebiyat geleneği yaratıyor haliyle. Etkilenmemek elde değil, uzaktan uzağa bakıp içlenmemek olası mı?
Bir de anı defteri var Üç Nal’ın. Ben en çok Reşat Ekrem Koçu’nun yazdıklarından etkilendim. Kim bilir hangi hal ve nedenle orada ve o yeis neden, merak ediyor insan: “Üç Nal’da dertsiz, genç ve hatta haneberduş olup içmek isterdim, maalesef pek gamlı bir günümde misafir oldum.” Belki Koçu da dördüncü nalı kaybedenler arasına yazdırmıştı adını o sıralar… Bilemiyoruz…
Romanlara, öykülere konu olan Üç Nal, şairlerimize de esin vermiş bir mekân kuşkusuz. Can Yücel’in de “Üç Nal Lokantasında” başlıklı bir şiiri var. Melih Cevdet’in “Fotoğraf” şiiri sonbaharda geçiyor olabilir ama Can Yücel yaz sıcağında konuk olmuş Üç Nal’a. Biraz da kösnü halinde şair galiba. Beklentilerini sıralarken bir yandan da sıcaktan bahsediyor kısacık şiirinde.
“İhtiyacım benim başka bir sıcak/ Teninin sıcaklığı senin/ Yelelerimden sağrıma inen ter damlalarıyla/ Koşturacak beni menzilinden menziline/ Dört ayak, üç nal”
Üç Nal da duvarları yıkılıp anısı harap edilen mekânlar arasında yerini aldı, önce heyecanı ve hızını yitirdi, zamanla da yok olup gitti varlığı. 1970’e gelindiğinde bir varmış bir yokmuş oldu maalesef. Bize de anmak ve özlemek düştü.
Dönüp tekrar Mehmed Kemal’in “Türkiye’nin Kalbi Ankara” başlıklı yazı dizisini okuruz belki.
Kaynak:
Melih Cevdet Anday, Akan Zaman Duran Zaman
Mehmed Kemal, Acılı Kuşak
Necati Tonga, Ankara
- Öteki-Siz 16 Ekim 2021 23:30
- Yazılıkaya Şiir Yaprağı 09 Ekim 2021 23:41
- Ayışığı şiir ve yaşam ısrarı 03 Ekim 2021 00:18
- Basın tarihimizden bir cimrilik hikayesi 26 Eylül 2021 00:09
- Pencere ya da penceye 19 Eylül 2021 00:05
- Suzy Storck ile kanat hareketleri 11 Eylül 2021 23:40
- Yanlış kokan dizeler 05 Eylül 2021 00:28
- Doğan Ergül’e mektup 31 Temmuz 2021 23:41
- Ahmed Arif’in saklı kitabı 17 Temmuz 2021 23:44
- Kutlu Adalı’ya mektup 10 Temmuz 2021 23:59
- Dönemeç’teki tanıdık insanlar 27 Haziran 2021 00:20
- Sennur’a durum mektubu 13 Haziran 2021 00:16