02 Haziran 2020 20:49

Sosyal medya nizam kılavuzu

Akıllı telefon fotoğrafı

Fotoğraf: Rami Al-zayat/Unsplash

Paylaş

Siyasal iktidar özellikle Gezi eylemleri sürecinden beri, sosyal medyaya nizam verme hevesini hep hissettirdi. Öncesi de var, ancak, iktidarı fazlasıyla rahatsız eden Gezi direnişi sürecinde sosyal medyanın etkin olarak kullanımıyla birlikte erişim engellemeleri ve VPN ile sosyal medyaya girme arayışı gündelik hayatımızın bir parçası haline geldi.

Daha sonraki süreçlerde de, sosyal medyada iktidarın canını sıkan her dalgalanmada erişim engellemelerinin örneklerini yaşadık.

Bugün artık, iktidarın bu konudaki hedeflerini kurumsal bir altyapıya kavuşturmaya giriştiği bir dönemdeyiz.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın “Teşkilat mensuplarının sonuna kadar riayet edeceği Sosyal Medya Etik Kuralları”nı açıklaması ve sosyal medyadaki hesaplara yeşil ikon konularak #MilliHesaplarYanyana çağrısı ile birlikte, Twitter’da “Etik Kurul” hesabı da, iktidarın hedefleri bağlamındaki etik komiserliğine başladı.

Gazeteci Faruk Bildirici, blogunda “AKP’nin ‘Etik Kurulu’ndan etik ihlal!” başlığı ile yayımlanan yazısında, “@KurulEtik” etiketi ile sosyal medyada denetime girişen hesaba, bir mesaj göndererek, “Sosyal medyada etik denetim yapmaya kalkıyorsunuz ama siz kimsiniz? Etik denetim öncelikle sizin şeffaf olmanızı gerektirir” diye sorduğunu ancak yanıt alamadığını ifade etti. Bildirici, yazısında, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un ‘sunuş’ yazısı ile yayımlanan “Sosyal Medya Kullanım Kılavuzu”nda da ağırlıklı olarak sosyal medyanın olumsuz yanlarına dikkat çekildiğine vurgu yapıyor ve metinden alıntılarla iktidarın bu konudaki amacını eleştirerek tartışıyor.

Bildirici’nin bıraktığı yerden bu kılavuza dair şimdilik giriş niyetine bazı saptamalarla devam edelim.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından yayımlanan 161 sayfalık Sosyal Medya Kullanım Kılavuzu, “İnternetin İcadı”ndan başlayarak, “Sosyal Medyada Bulunan Ağ Türleri” gibi teknik başlıklarla devam ettikten sonra, 122. sayfadaki “Sosyal Medyada Irkçılık, Nefret ve Öteki Söylemi” başlığıyla birlikte, kendisi açısından asıl meseleye gelmeye başlıyor:

“-Sosyal medyada küfür, argo ve sanal şiddet ise körüklenmektedir. Sosyal medyada faaliyet gösteren terör örgütlerinin bu durumu tetiklediği anlaşılmaktadır” (s.123)
“Sosyal medyada farklılıkların zenginlik olduğu viraller ve internet ortamında hazırlanacak kamu spotlarıyla sunulmalıdır.” (s. 124)

Yani sosyal medyada kötülüğün kaynakları ile “terör” bir nedensellik bağıyla ilişkilendirilirken, panzehir olarak da iktidarın sosyal medyaya nizam verme hevesinin ürünü olan ‘kamu spotları’ öneriliyor.

Sosyal medyada, muhalefete karşı günün her saati nefret söylemi ile tetikte olan ‘Aktrol ordusu’ zaten yandaş kadrosu olduğu için bu kılavuzun ilgi alanında değil.
Ve bu kılavuz, etik üzerine çalışan akademisyenlerin, basın meslek örgütleri ile gazetecilerin oluşturduğu kurulun elinden çıkmış bir metin olmadığına göre, o ‘kamu spotları’ da, AKP’nin sosyal medyaya nizam verme çabasının bir ürünü olmaktan öteye gitmeyecektir.

Bir sayfa daha çeviriyoruz ve metnin politik rengi daha baskın hale geliyor: “Kriz durumlarında sosyal medya kullanımı çok önemlidir.

Herhangi bir terör eylemi, doğal afet, toplumsal olay gibi durumlarda kullanıcıların dezenformasyona karşı bilinçli olması mühimdir.

Kriz durumuyla ilgili kurumların sosyal medya hesaplarının aktif ve etkin bir şekilde kullanılması gerekirken; vatandaşların da sadece devletin resmi kurum ve kuruluşlarına, yetkililere itibar etmesi konusunda bilinçlendirilmesi önem taşımaktadır.” (s. 125)

Bu bölümü şöyle de okuyabiliriz: “Ekonomik krize dair sosyal medya paylaşımlarında örnekleri yaşandığı gibi devletin resmi kurumları ve yetkililerin söyledikleri dışındakilere itibar edilmemeli. Edeni zaten gözaltına alıyoruz.”
Toplumsal bağlamı olan bir ‘kriz’ durumunun, farklı toplumsal kesimler ve politik aktörler açısından farklı anlamları olması kaçınılmaz olduğuna göre, vatandaş parti devletine dönüşmüş olan bir siyasal yapı içinde neden aklıyla hareket etmesin de ‘resmi kurumlara’ itibar etsin?
Bu soruların üzeri ‘etik’, ‘ahlak’ gibi kavramların ima ettiği erdemlerin arkasına sığınarak örtülemez. Kimin ‘etiği’ ve hangi ahlak?

Ahlak felsefesinin tarihinden can alıcı bir soru ile noktalayalım.
Hannah Arendt, Platon’un Euthyphron’unda Sokrates’in şu can alıcı sorusunu hatırlatıyor: “Tanrılar erdemi erdem olduğu için mi sever, yoksa erdem tanrıların hoşuna gittiği için mi erdemlidir?​”

(Sorumluluk ve Yargı, Çev: Müge Serin, İstanbul, Sel Yayıncılık, 2018. s. 64)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa