HDP’nin demokrasi yürüyüşü ve Kılıçdaroğlu’nun pozitif siyaseti!
Fotoğraf: DHA
HDP Milletvekilleri Leyla Güven ve Musa Farisoğullları ile CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun vekilliklerinin ‘yukarıdan’ gelen talimatla düşürülüp tutuklanmalarıyla ilgili tartışmalar devam ediyor. Bu 3 milletvekilinin vekilliklerinin MHP Lideri Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin devamını mümkün kılacak bazı reformların acilen çıkartılması” çağrısının hemen ardından ve bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis Başkanı Mustafa Şentop’a talimatıyla düşürüldüğünün ortaya çıkması, muhalefetin bu saldırıya karşı nasıl bir tutum alacağı/alması gerektiği sorusunu beraberinde getiriyor.
Milletvekillerinin tutuklanmalarının ardından olağanüstü toplanan HDP MYK’si, daha takvimi kesinleşmemiş olsa da Leyla Güven’in seçildiği Hakkâri’den ve HDP’nin Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde tutulduğu Edirne’den başlatılacak iki koldan “Darbeye karşı demokrasi yürüyüşü” yapma kararı aldı.
Bilindiği gibi CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun MİT tırlarına ait görüntüleri Cumhuriyet Gazetesi Eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a verdiği gerekçesiyle yargılandığı davada 25 yıl hapis cezası almasının ardından CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu Haziran 2017’de 25 gün süren bir ‘Adalet Yürüyüşü’ başlatmıştı. Kılıçdaroğlu’nun başlattığı yürüyüş birçok provokasyon girişimine karşın halkın destek ve katılımıyla sürekli büyümüş ve Maltepe’de bir milyonu aşkın bir kitlenin katıldığı bir mitingle sona ermişti.
HDP, ‘Darbeye karşı Demokrasi Yürüyüşü’ kararını alırken CHP’ye ve bütün demokrasi güçlerine de ortak mücadele çağrısı yapıyor. Yine Selahattin Demirtaş da AKP’nin tek başına iktidar olma çoğunluğunu kaybettiği ve ardından siyasetin yeniden dizayn edilmesi için birçok saldırının gerçekleştirildiği 7 Haziran 2015 seçimlerinin yıl dönümünde bir yazı kaleme almış ve bu yazıda “Daha geniş ve açık ittifaklar yapma” çağrısını yapmıştı-ki, çağrının öncelikle CHP’ye yapıldığını tahmin etmek zor değil.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, HDP cephesinden yapılan bu çağrılara önceki gün T24’ten Fikret Bila’ya yaptığı açıklamalarla yanıt verdi. Milletvekilliklerinin düşürülmesinin anayasaya ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, bu karara karşı yeni bir ‘adalet yürüyüşü’ yapılması konusundaki görüşlerini ise, şöyle açıklıyor: “Bugün koşullar farklı. Bu koşullarda böyle bir yürüyüşü yanlış buluyorum. CHP’nin de diğer muhalefet partilerinin de çok dikkatli olmaları lazım. Gerginlik yaratacak, provokasyonlara açık eylemlerden uzak durmalıyız. Çünkü Erdoğan’ın istediği zaten bu. Muhalefeti provokasyonlara açık şekilde sokağa dökmek ve bu gerginlik üzerinden politika yapmak. Bu tuzağa düşmemeliyiz, Erdoğan’ın oyununu bozmalıyız” diyor.
Kılıçdaroğlu, böyle bir yürüyüşü yanlış bulmasını “Koşulların farklı olması”na bağlıyor.
Neydi 2017’deki koşullar?
Kılıçdaroğlu, ‘Adalet Yürüyüşü’ kararı aldığında darbe girişiminin üzerinden daha bir yıl bile geçmemişti ve iktidar cephesinden Kılıçdaroğlu’nun FETÖ ve PKK’ye hizmet ettiği açıklamaları ardı sıra yapılıyordu. Dahası yürüyüş boyunca yola kamyonla gübre dökülmesinden mermi bırakmaya, yürüyüşçülerin taşlanmasından özel arazisine girildiği gerekçesiyle polis çağırmaya kadar birçok provokasyon girişimi olmasına rağmen bu yürüyüş halkın geniş kesimlerinden aldığı destekle başarıyla yapılabilmişti.
Peki, neymiş bugün uygun olmayan?
O gün darbe girişimini “Allah’ın lütfu” olarak gören Erdoğan, tek adam iktidarını kurumsallaştırdı. Yasama, yürütme, yargı tek adamın elinde toplandı. En son Meclis Başkanına vekilliklerin düşürülmesi talimatının Erdoğan’dan geldiğini Kılıçdaroğlu’nun kendisi söylüyor. Pandemi süreci hem ekonomik krizi derinleştiren ve hem de iktidarın işçi sınıfı ve emekçi halk kesimlerine karşı saldırılarını arttırmasına yol açan gelişmeleri beraberinde getirdi. Toplumdaki hoşnutsuzluk, Kılıçdaroğlu’nun ‘adalet yürüyüşü’ yaptığı döneme göre çok daha fazla artmış durumda-ki, yapılan son kamuoyu araştırmalarının sonuçları da bunu gösteriyor.
İktidarın fiili ortağı Bahçeli’nin çağrısıyla tek adam rejiminde ortaya çıkan erimeyi durdurmak için seçim ve siyasi partiler yasasının düzenlenmesinden emek ve meslek örgütlerini işlevsizleştirmeye kadar birçok yeni saldırının hazırlığı yapılıyor.
Halkın iradesini temsil ettiği söylenen Meclisin bile tek adamın talimatlarıyla yönetildiği koşullarda bu saldırılar karşısında muhalefetin ne yapması gerekiyor?
HDP, iradesi elinden alınan seçmenle, halkla birlikte demokratik bir tepki örgütleme çağrısı yapıyor. Kılıçdaroğlu’nun bu çağrıya yanıtı, “Provokasyona gelmeyelim, pozitif siyaset yapalım” oluyor.
Tek adam iktidarının kurumsallaşması için adımların atılmaya başlandığı 2016’dan beri HDP terörize ediliyor. Kürt ulusal demokratik hareketine karşı kesintisiz ve çok yönlü bir saldırı politikası yürütülüyor. Bu dönem boyunca HDP’nin eş başkanlarından başlayarak binlerce üye ve yöneticisi tutuklandı/tutuklanıyor. Halkın oylarıyla seçilen belediye başkanlarının yerine hiçbir hukuki dayanağı olmadığı halde sıraya konmuş bir şekilde kayyumlar atanıyor. Haklarında yüzlerce fezleke hazırlanan milletvekillerinin vekillikleri bir bir düşürülüyor.
Bu saldırılar karşısında Kılıçdaroğlu, “Sokağa çıkmayın”, “Provokasyona gelmeyin”, “Pozitif siyaset yapın” diyor.
Kılıçdaroğlu’nun HDP’ye ve bu saldırının muhatabı olan işçi-emekçi halk kesimlerine önerdiği “pozitif siyaset”; halkın, işçi-emekçilerin hak ve talepleri için eylem yapmalarının, sokağa çıkmalarının demokrasinin olmazsa olmazı olduğu gerçeğini yok sayıyor.
Bu durumda demokrasi için yapılabilecek tek şey, 2023 seçimlerini bekleyip bu seçimlerde Kılıçdaroğlu’nu desteklemek!
Bu yaklaşım ne kadar aksini iddia etse de iktidarın halka yönelik her türlü saldırısını meşrulaştırmak için sürekli sandığı işaret etmesiyle aynı noktada buluşuyor.
İktidarın seçim yasalarıyla istediği gibi oynayabildiği ve üstelik son yıllarda ülke tarihinin en şaibeli seçimleri yapıldığı halde ekonomik kriz ve iktidarın çok yönlü saldırılarının hoşnutsuzluğunu arttırdığı emekçi halk kesimlerine oturup seçimi beklemeleri çağrısını yapmak acaba en çok kimlerin çıkarlarına hizmet ediyor?
Bitirmeden önce şu hatırlatmayı da yapmak gerekiyor: Nasıl iktidar, 16 Nisan 2017’deki başkanlık referandumunu halk güçlerinin örgütlü müdahalesi ortaya konamadığı ve dahası CHP yönetimi bu tepkiyi yatıştırıcı bir tutum takındığı için seçim devam ederken YSK’ye yaptırılan müdahale ile oldukça şaibeli bir şekilde “Kazanabildiyse”, iktidarın 23 Haziran 2019’da tekrar ettirilen İstanbul seçimlerini kaybetmesini sağlayan da tersi bir şekilde bu sürecin her adımı ve alanında halkın örgütlü bir tutum ortaya koyması/koyabilmesi olmuştur.
Sonuç olarak Kılıçdaroğlu “pozitif siyaset” adını verdiği politik tutum ile demokrasi ve insanca yaşam isteyen ve iktidara karşı hoşnutsuzluğu giderek artan geniş halk kesimlerini beklentiye sokarak burjuvaziye bu iktidarın karşısında ‘makul’ bir seçenek olduğunu göstermeye çalışıyor olabilir. Ancak kesin olan bir şey varsa bu politikanın demokrasiye ve halka kazandıracağı bir şey olmadığıdır.
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00