11 Haziran 2020 00:25

'İstihdam Kalkanı' kimin için?

Fotoğraf: MA

Paylaş

İşsizlik, hayat pahalılığı ve yoksulluk gibi ağır ekonomik sorunlar, Kovid-19 salgını ile birlikte çok daha belirgin ve hissedilir hale gelmeye başladı. Salgın ile birlikte daha da ağırlaşan ekonomik kriz süreci, toplam istihdamın yüzde 70’ini oluşturan ücretli emekçiler ve aileleri açısından çok daha ağır koşullarda yaşanıyor ve her açıdan tahrip edici olmaya devam ediyor.

TÜİK’in büyüme, enflasyon ve işsizlik verileri ile halkın günlük yaşamında karşılaştığı gerçekler arasındaki ‘inandırıcılık makası’ daha önce hiç olmadığı kadar açılmış durumda. Örneğin TÜİK, Türkiye’de salgının resmi olarak başladığı mart ayında işsizlik oranının yüzde 13.2’ye, işsiz sayısının ise 3 milyon 971 bine düştüğünü açıklayarak bir kez daha kendini aştı.

TÜİK’in açıkladığı olağan dışı verilere inanacak olursak, Türkiye’nin işsizlik gibi bir sorunu yok. Çünkü salgının olmadığı şubat ayına göre iş gücü 1 milyon 662 bin kişi düşerken, işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 573 bin, bir önceki aya göre 300 bin azalmış. Salgın nedeniyle dünyanın dört bir yanında kitlesel işsizlik yaşanırken Türkiye’de tam tersi olmuş.

Erdoğan, resmi işsizlik oranları açıklanmadan bir gün önce ‘İstihdam Kalkanı’ adıyla kapsamlı bir reform paketi hazırladıklarını, ocak-nisan 2020 arasında işini kaybedenlerin yeniden istihdama katılmalarını amaçladıklarını açıkladı. İnandırıcı olsun diye ‘istihdam kalkanı’ adı verilen düzenlemeden işçilerin payına düşen ücretsiz izin ve kısmi çalışma ödeneğinin üç ay daha uzatılması oldu.

Ekonomik faaliyetlerin azalması nedeniyle çalışanlarını ücretsiz izne ayıran işyerlerine (işçilere değil) destek verilecek ve salgın sürecinde işten çıkarma yapan işletmeler, yeni istihdam sağlarlarsa teşvik alacaklar. Getirilmesi düşünülen teşvikler geçmiş yıllarda açıklanan benzerleri gibi sigorta prim ve vergi teşviki şeklinde olacak ve tüm maliyet İşsizlik Sigortası Fonu’ndan (İSF) karşılanacak. Böylece ‘İstihdam Kalkan’ı bahanesiyle fon kaynakları yine teşvik olarak patronlara dağıtılacak.

İktidarın istihdam stratejisinin temelini emekçilerin, çalışma süreleri, çalışma biçimi ve koşulları, ücret ve sosyal haklar açısından ‘günün koşulları’ neyi gerektiriyorsa, o koşullarda çalıştırılması oluşturuyor. Dolayısıyla milyonlarca insanın iş ve gelir kaybı yaşadığı, gizlenmeye çalışılsa da işsizlikte rekor artışların yaşandığı koşullarda istihdam politikaları tamamen patronların istekleri doğrultusunda oluşturuluyor. Hatta Türk-İş ve Hak-İş gibi konfederasyonlar işveren örgütleriyle birlikte bu politikalara destek veren açıklamalar yapmaktan çekinmiyor.

Erdoğan’ın açıklamalarından tamamlayıcı emeklilik sigortası ile ilgili bir fon kurulması ve bu fona katılımın zorunlu tutulması ile ilgili bir çalışma olduğu anlaşılıyor. Bir süredir geri planda kalan kıdem tazminatı fonu kurma girişiminin daha ciddi bir biçimde yeniden gündeme getirilmesi şaşırtıcı olmaz.

İktidarın istihdamının arttırılmasına yönelik bütün önerilerinin temelinde esnek ve güvencesiz çalışmayı daha da yaygınlaştırmanın olduğu artık sır değil. Dolayısıyla ‘reform’ olarak açıklanan ‘istihdam kalkanı’, tıpkı öncekiler gibi, işçilerin güvenceli çalıştırılmasını ve mevcut haklarını korumayı değil, yeni istihdam yaratma bahanesiyle patronların üzerindeki ‘istihdam yükü’nü daha da azaltmayı hedefliyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa