Şeffaflaşan siyaset
Fotoğraf: DHA
Başlık öyle bir anlam taşıyor ki, sanki demokratik bir ülkedeyiz, siyasilerin her karar ve icraatı aleniyet ilkesine göre gerçekleşiyor, vatandaşlar da her konuda bilgi sahibi olarak siyasi kanaatlerini veriyor. Nitekim neoliberalizm dönemi ile başlatılan “yönetişim” kavramının tüm gerçekliği ile devrede olabilmesi için aleniyet gereklidir. Sanki siyasi yapımız da, tüm küresel akımlarla sürüklendiği gibi, neoliberalizmin yönetişim ilkesini de benimsemiş ve içselleştirmiş olarak tüm icraatını aleni olarak yürütmekte, halkın tepkisini alarak, icraatını toplumun genel kanaatine göre şekillendirmektedir.
Peki, bu başlık nereden çıktı? Başlık, küresel ölçekte yönetişim aldatmacası ile olan benzerliğinden yararlanılarak, siyasi yapımız ve icraatında artık örtülemeyen gerçeklerin ortaya koyulmasının hedeflendiğini işaret etmektedir. Oysa günümüz teknolojisi ve yönetim ağları o denli karmaşıktır ki, her bir konuda üst düzeyli uzman olmadan ne gerçek siyaset anlaşılabilir, ne de gıda ya da sair alanlarda uygulanan yüksek teknolojinin düzeyine ulaşılabilir. Kısacası, yönetişim bir aldatmacadır. Siyasi alanda siyasilerin, ekonomi alanında ise sermayedarların büyük paralarla giriştikleri üretim ve/veya yönetim ilişkilerini anlamak ve ona geri dönüş vermek hayal dahi edilemeyecek bir durum olduğu halde, büyük şirketler ve sermaye yandaşı siyasetçiler ve siyaset bilimcileri yönetişim kavramını ortaya atarak, sanki siyaset ve ekonomi alanında her şey fevkalade aleni olarak ve halkın kararı ve eleştirileri ile gerçekleşmektedir. Keşke öyle olsa!
Türkiye’de siyasetin icraatını kabaca iki alanda toplarsak, birinci alanda halkın ufak bölümünü doğrudan ilgilendiren icraatlar, ikinci alanda ise halkın genelini ilgilendiren icraatlar yer alır. Bu kaba tasnifin alt alanlarına örnekler olarak, birinci alana hukuk sistemi, medya vb. gibi halkın ancak bir bölümünü doğrudan ilgilendiren, halkın büyük bölümünün ise bu alanlardaki icraat veya işlemlerden ruhunun dahi duymadığı faaliyetler girer. İkinci alana ise işsizlik, fiyat artışları ve halkla doğrudan temas içinde olan bazı yerel hizmetler girer. Bu kaba tasniften sonra şu soruların yanıtlarını bir düşünelim. Binlerce akademisyenin işinden atılması halkı ne kadar ilgilendirdi; bir tür gazeteciler içeri atılırken, başka türlerin dışarıda korunması halkı ne kadar ilgilendirmektedir; milyonlarca işsiz sokaklarda dolaşırken işsizlik oranının düşmesine halk bigane kalabilir mi; ve nihayet, her gün cebimizi yakan fiyat artışına rağmen enflasyonun gerilediği haberine halkımız gülüp geçmez mi? Açıktır ki, yargı ile anlık bir işi olmayan aydın kişiler de akademideki kıyımdan ve bir kısım gazetecilerin hapse atılmasından, yani hukuk baskısından rahatsız olur, ama bunların oranı nedir ve siyasete etkisi ne kadar olabilir? Diğer yandan, itibarı olması gereken bir kamu kuruluşunun resmi olarak açıkladığı işsizlik oranına halk ne kadar inanır; her gün pazarda fiyatların yükseldiğini canlı olarak yaşayıp gören halk saygın kamu kurumunun yayımladığı rakamlara ne kadar itibar eder?
Birinci alanda siyasi erk aklınca siyaset yaparak, seçmen tabanını tutmaya ve yanlış bilgilerle siyasi yaşam süresini uzatmaya çalışmaktadır. Yandaş olmayan gazetecilerin içeri alınmasına karşın yandaşların dışarıda tutulması, bizzat halkın nefesinin kesilmesi anlamında katmerli hukuk suçu olduğu halde, boyalı basın halkın gözünü kapatmayı bir süre başarabilir, maalesef başarmaktadır da! Üniversiteden atılan akademisyenlerle akademi ne kaybetti meselesi de doğal olarak tüm ulusun umurunda olması gerekir, fakat bu tür habasetlerin sonuçları çok belirsiz ve uzun dönemde ortaya çıktığı için, eleştiri odağından çıkan siyaset bir süre nefes alabilir, toplum çöküşü uzun sürede olacağından gidişattan kimse sorumlu tutulmayabilir.
İşin özü şu ki, sonuçları geniş halk katmanlarından gizlenebilen hukuk, basın ya da sair siyasi idari işlem veya eylemler perdelenebilir, zira çok az sayıda halk kesimi bu tür olaylardan doğrudan etkilenir, ancak dar bir çevre dolaylı etki alanına girebilir, fakat geniş halk kitleleri olaydan bihaber olacağından, siyasi akıl kendisine yönelik “habasetler ”den arınmış, “temiz siyaset!”ine devam ediyor görünebilir. Ancak, halkın büyük kesimini ilgilendiren icraat ve kararlar, halka dokunan fiyatlar, istihdam ya da bir şekilde halkı rahatsız edici dış veya iç siyaset kamu kurumlarının yalan-yanlı beyanlarıyla ya da siyasilerin hamaset nutukları ile örtülemez hale gelince, işler kapatılamaz boyutlara ulaşmış, demektir.
Son yanlış istatistikler halkımızın önüne serilmiş lütuftur; bir olayı anlamak, onu değiştirmek için eyleme girişmenin ilk aşamasıdır.
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07
- Cinayetin siyasallaştırılarak, perdelenmesi 21 Eylül 2024 04:40
- AKP’nin özü netleşiyor 14 Eylül 2024 04:45
- AKP, politikalarını düzeltebilir mi? 07 Eylül 2024 04:56
- Siyasetin derinliği! 31 Ağustos 2024 03:37