"Vatanseverlikte Pelin Pelikan gibi olun"

Fotoğraf: Standford Üniversitesi
Casusluk ve gizli kalması gereken bilgileri açıklamak gerekçesiyle gazetecilerin suçlanması basın özgürlüğü kısıtlamak için dünyanın pek çok yerinde sık kullanılan araçlardan biri. Bu köşede daha önce başka ülkelerde bu iddialarla yargılanan gazetecilerden örnekler verilmişti. Görece daha demokratik ülkelerde bu iddiayla açılan davaların çoğu gazetecilerin lehine sonuçlanıyor. Çünkü belki tekrar etmek yorucu ama gazeteciler işleri gereği herkesle görüşebilirler. Sorumlulukları devlete değil kamuya karşıdır. Ortada bir kamu yararı varsa, işleri, doğrulatmak suretiyle bu bilgileri kamuoyuyla paylaşmaktır. Kamu yararı ve devlet yararı aynı şey değildir. Devletin açıklamak istemediği, açıklanmasında sakınca gördüğü bilgiler de buna dâhildir, “birilerinin hoşuna gitmeyen bilgilere haber denmesi” bundandır. Konu olur da yargıya taşınırsa mahkemelerden de beklenen devletin ya da hükümetin çıkarını değil kamu yararını göz önünde bulundurmasıdır. Aksi takdirde yargı bağımsızlığından söz edemeyiz.
Geçen hafta iki gazeteci yine casusluk suçlamasıyla gözaltına alındılar, dört günün sonunda Tele 1 TV Ankara Temsilcisi İsmail Dükel adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, Oda TV yazarı, gazeteci Müyesser Yıldız tutuklandı. Gözaltı süresince neyle suçlandıklarına ilişkin bilgi yine alıştığımız üzere Sabah gazetesinden geldi. Bir gazetecinin meslektaşını casuslukla suçlaması olabilecek en pespaye durum olsa gerek. Bunu yapan öncelikli olarak ne olduğuna karar vermeli, gazeteci mi hükümet görevlisi mi? Şu ana kadar öğrendiklerimiz Yıldız’ın E.B isimli bir astsubayla telefon görüşmeleri yaptığı. Ne olmuş bu görüşmelerden sonra? Hiçbir şey. Soruşturmaya konu olan iki köşe yazısı var. İkisi de açık kaynaklardan derlenmiş, habere konu olan kişilerin 15 Temmuz sicilleri sorgu tutanaklarından alınmış. “Kim bu Hafter'le görüşen Türk komutanlar” yazısındaki sorunun kaynağı ise Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın yaptığı açıklama. Yıldız yalnızca topladığı bilgileri kendi siyasi görüşü çerçevesinde yorumlamış, her köşe yazarının yaptığı gibi… E.B.’nin vermiş olduğu bilgileri kullanmamış, ifadesinde güvenilir bulmadığı için belge istediğini söylüyor. İfadelerden sonra savcı birden suçlamayı değiştiriyor. Ancak ne hikmetse Yıldız açıklamamış olduğu halde “gizli kalması gereken bilgileri açıklamak” suçundan tutuklanıyor.
Twitter’da iktidar yandaşı hesaplardan sık dile getirilen bir kalıp var: “Bunların vatan sevgisi bu kadar…”la başlıyor, vatan sevgisi eşittir hükümet sevgisi ya da hükümete eleştiri eşittir vatana ihanet. Yıldız’ın elde hiçbir kanıt olmadığı halde bu kadar göstere göstere tutuklanmasının ardında da bu var, devlet için bilgiler herkesin erişimine açık olsa da bunlar aslında ‘gizli kalması gereken yorumlar’. Twitter kullanıcıları o yüzden sık sık soruşturmaya uğruyor ya da bununla tehdit ediliyorlar. Devletin propaganda başkanı ya da resmi adıyla Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı sık sık müdahale etme ihtiyacı duyuyor. Örneğin Muharrem İnce konuk olarak katıldığı televizyon programını kızıp terk ediyor, cevap Fahrettin Altun’dan geliyor. Anketlerde AKP’nin oylarının düşmekte olduğu ifade ediliyor Altun, anketlere neden güvenmemek gerektiğini açıklıyor. ABD’de George Floyd’un bir polis tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protestolar sırasında TRT World kameramanının saldırıya uğramasını kınayıp "Basın özgürlüğü demokrasinin bel kemiğidir" derken birkaç gün sonra protestoların bel kemiği ANTİFA’yı terörist örgüt ilan ediyor. Bir yandan dijital vatandaşlık, dijital diplomasi gibi dersler verirken öte yandan en geleneksel şarkıcıları boş salona toplayıp halk konseri düzenlediğini iddia ediyor, maliyeti ile ilgili soru soran hesaplar hakkında hukuki işlem başlatacağını söylüyor. Tüm mesaisini, ki oldukça yoğun bir mesai, Twitter’dan takip etmek mümkün, birincil mecra orası.
Cuma günü ise yine Twitter’dan açıklama yayınlayıp Twitter’ın “ideolojik bir kara propaganda aracı” olduğunu iddia etti. Sebebi şeffaflık raporu ve hazırlanan özel raporla çoğunluğu AKP’yi güçlü bir şekilde destekleyen, yanıltıcı bilgi yayan, HDP ve CHP’yi hedef alan hashtag kampanyaları yapan ve çoğunluğu botlardan (yani üretilmiş, gerçek olmayan hesaplar) oluşan 7 bin 340 hesabın kapatıldığının duyurulması. Stanford İnternet Gözlemevi tarafından yayınlanan raporda Türkiye'de iktidara yakın hesapların gündemle ilişkili olarak nasıl hareket ettiği, tarihler, hesap isimleri verilerek ve popüler etiketlerle ilişkilendirilerek açıklanmış. Rapora dair en çarpıcı kısımlardan biri, Aktroller tarafından harlanan kampanyalar haricinde en çok katkı sunulan etiketlerin iş, kadro ve adalet talep ediyor olması. Memleketin ekonomik ve siyasi çaresizliğinin en açık göründüğü yer popüler Twitter gündemleri, her gün binlerce insan iş, hak, hukuk, adalet diye seslerini duyurmaya çalışıyor. Twitter’ın işi değil ama bir ülkeyi anlamak için iyi bir veri bana kalırsa.
Dönelim Altun’un açıklamasına, daha üzerinden saatler geçmişken yaptığı açıklamada, "Hesapların kapatılması kararına dayanak olarak öne sürülen birtakım dokümanların da bilimsellikten uzak, taraflı ve siyasi saiklerle oluşturulduğu açıkça görülmektedir" diyor. Allah aşkına hocam, verinin metadatası dahi elimizde yok bir bakışta nasıl anlamış olabilirsiniz bilimsellikten uzak yaklaşımı? Ayrıca Nisan ayında Türkiye'yi hedef gösteren Suudi Arabistan ve Mısır kaynaklı 7 bin 891 hesabın silindiği sevinçle duyurulurken siyasi değildi de şimdi mi siyasi oldu? Bir yandan sürekli hesap kaldırma talebinde bulunup, diğer yandan (en azından gerekçeleri de açıklanarak) Twitter tarafından bazı hesaplar kaldırılınca feryat etmenin neresi demokratik, neresi bilimsel?
Twitter savunacak değiliz elbette, her ne kadar 2012’de Wikileaks davasında sağlam bir duruş sergilemiş olsa da sonrasında devletlerle bu tür mücadelelere girmemeyi tercih etti, açıkladığı buna benzer şeffaflık raporlarıyla en azından ‘bu işin sorumlusu ben değilim’ dedi. O da kurtarmadı elbette. ABD’de Trump’ın başkan seçilmesinin ardından yaşanan demokrasi krizinde açıkça taraf olmayı tercih etti, etmeye devam ediyor. Birkaç hafta önce Trump’ın attığı bir tweet’i doğrulama (yalanlama) cüretini gösterince şimşekleri üzerine çekti. Kısacası Trump da istiyor Twitter’ı kontrol etmeyi fakat Altun gibi o da o mecradan uzak kalamıyor. Uluslararası bir sosyal medya platformu ile popülist iktidarlar arasındaki savaşın galibinin ifade özgürlüğü olacağını düşünecek kadar saf değiliz. Bir kontrol mekanizması gelecek belli ki ama nasıl? Acaba ‘demokratik’ denetim diye paketlediklerinin altında neler var? Türkiye için ise işler daha öngörülebilir. Başlıkta zikredilen Pelin Pelikan, Stanford Internet Gözlemevi raporunda geçen bir hesap adı, daha iyi bir isim bulunamazdı herhalde. İşte getirilecek demokratik denetimle hepimizden beklenen, vatanseverlikte Pelin Pelikan gibi olmamız. O zaman İletişim Başkanı da sizi savunur.
Evrensel'i Takip Et