14 Haziran 2020

Bu hegemonya tam olarak kimde?

T.C. İletişim Başkanlığının yayımladığı videodan ekran alıntısı.

DİĞER YAZILARI

Hareketli bir haftaydı.

Cumhurbaşkanlığının düzenlediği konserlere harcanan bütçe ve izleyici sayısı sosyal medyada fazlasıyla konuşulunca Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bir açıklama yaptı.

Konserlerin 30 milyona mal olduğu söylemlerinin asılsız olduğunu, 60 konserle 5 bin emekçiye istihdam sağlandığını, bu konu hakkında yazılanların bir algı operasyonu olduğunu ve konuyla ilgili sosyal medyada paylaşım yapanlar hakkında hukuki işlem yapılacağını beyan etti.

Anadolu Ajansı dahil tüm haberleri taradım ancak gerçekte kaça mal olduğuna dair bir ibareye rastlayamadım. Dolayısı ile 30 milyon harcandığı asılsız bir iddia ise de gerçek tutarın ispatını bulamadım.

Bu metin şöyle bitiyordu:

“Nefretleriyle örülü karanlıklarında, gerçekleri perdelemeye çalışanlar bilmelidir ki müzik susmaz.”

Grup Yorum Müzisyenleri Helin Bölek 3 Nisan’da, İbrahim Gökçek 7 Mayıs’ta “Müziğimizi yapmak istiyoruz” diyerek girdikleri ölüm orucunda can verdiler.

Bu ölümlerden sonra dahi 9 Ağustos’ta yapılacağı açıklanan Grup Yorum konserine Valilik’ten ”İzin yok” açıklaması geldi.

Bu olay, yukarıdaki açıklama ile aynı ay içerisinde gerçekleşti: Haziran 2020

İletişim Başkanlığından hukuki işlem başlatılacaktır uyarısının geldiği gün, Twitter Türkiye’de AKP Gençlik Örgütü tarafından kitleleri maniple etmek amacı ile yönetildiği ve bazılarının da gerçek hesaplardan çalındığı iddiasıyla Türkiye’deki 7 bin 340 hesabı tamamen kapattığını açıkladı.

Hesapların bir kısmı 2013 Gezi sürecinde açılmıştı, referandumda ve seçimlerde de kullanılmıştı. Çin’de 31 GB, Rusya’da 108 GB Türkiye’de ise silinen 826 GB medyaydı. Bu oran da Twitter’daki manipülasyonun boyutlarıyla ilgili fikir vermeye yetiyor. Ben söylemiyorum, Twitter’ın yayımladığı raporda yazıyor. Şeffaflık ilkesi uyarınca herkese açık. Hesapları isim isim, görselleri tek tek görmek mümkün.

Sonra sosyal medyaya İletişim Başkanı’nın 2018 temmuzunda yazdığı tweet düştü: “Siyasi hegemonyanız bitti, kültürel hegemonyanız da bitecek.”

TÜRGEV yönetimindeki eşi de Twitter’ın hesapları silmesi üzerine şunu yazdı: “Gücü ve iktidarı hep politik ve görünür olan ekseninde okuyoruz. Oysa sosyal ağlar tarihte hiçbir politik aktörün erişemeyeceği güce ulaştı. Üstelik şeffaf değiller ve hesap vermiyorlar. Bu durumdaki her güç hızla yozlaşır ve tiranlığa evirilir. Demokratik denetim tek çözüm.”

Sosyal ağlar gerçekten politik bir güce ulaştı.

Örneğin Facebook Kurucusu Mark Zuckerberg, Facebook reklam modeliyle, siyasi kampanyalarda halkın manipülasyonuna imkan tanıdığı için sorguya çekildi.

Twitter ise tam tersi bir konum alarak sitesinden manipülasyonu uzaklaştırıp gerçek kişilerin gerçek görüşlerine yer veren bir mecra olarak yönetmeye devam etmek istiyor.

Aslında hem şeffaflar hem de hesap veriyorlar.

Kültürel alanı ve sosyal medyayı, sırtını siyasal İslam’a dayamış bir iktidarın bunca dert etmesinin ve kontrol edememesinin altında birçok neden var.

Öncelikle ikisi de insanın fikir üretiminden besleniyor. Oysa iktidarları fikirsizlikle ayakta kalmaya çalışıyor. Yaratıcılığın önem kazandığı bu iki farklı alana kıyasen siyasal İslam, yaratıcılık kelimesinin kullanımını dahi caiz bulmuyor.

Millet güreşi seviyor diye çıktıkları yolda, Devlet Opera ve Balesinin amiral gemisi AKM’yi ortadan kaldırdılar, senelerdir bu kurumu bitirmek için çabalıyorlar.

1994’ün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı bale için “Kızlarımın hamdolsun o tür idealleri, düşünceleri söz konusu değil” demişti.

Geldiğimiz noktada bale, bu mantık için tayt giyen erkeklerden, külotu görünen kadınlardan ibaret.

2009’da Türkiye’nin dünyaca tanınan piyanistlerinden İdil Biret’in Topkapı Sarayı’ndaki konserini Alperen Ocakları tekbirlerle bastığında koruyanlar güvenlik görevlileriydi.

O alperenlerin kaçına hesap soruldu?

Devlet eliyle tiyatro olmaz lafını kim söylemişti? Devlet Tiyatrolarını hallaç pamuğu gibi dağıttılar. Özel tiyatrolara yardımların toplamı tek bir inşaatçının affedilen vergisi kadar etmiyor.

Öfkeyle besledikleri güruhtan korumak için Akdeniz Heykeli, denizden uzağa, dört duvar içine hapsoldu. Kars’taki insanlık anıtı ise “ucube” bulunduğu için artık yerinde yeller esiyor.

1478’de Fatih Sultan Mehmet dünyaca ünlü Bellini’ye portresi için poz veriyordu. Osmanlı’dan bihaber Osmanlıcılık icat oldu, dönemlerinde palazlanan sermayedarlar, gazetelere verdikleri röportajlarda “İnancımız gereği evde pek resim bulundurmuyor genelde hat sanatını tercih ediyoruz” diyorlardı.

Aslı Erdoğan’ı hapse attılar, bu ülkenin en iyi kalemlerini, yayıncılarını, gazetecilerini yargıladılar, tutsak ettiler, hatta yetmedi kalkıp en üst ağızdan Paul Auster’a bile “Cahil adam” dediler.

Kitapları yasakladılar.

Ama işte 20 sene dört koldan saldırmalarına rağmen hâlâ kendi ağızlarıyla söylüyorlar: Bu kültür sanat işlerini güdümlerine almayı başaramadılar.

Çünkü devralmak istedikleri ve hegemonya diye adlandırdıkları şey kültür sanatın ta kendisi.

Sanat kitlesini ayırmaz, kitleleri kutuplaştıran iktidarlardır.

Hegemonyayı yıkmak demek kültür ve sanatı ülkeden tamamen silmek demek. Zira yerine koyabilecek bir şeyleri olmayacak.

Sanat meraktır, soru sormak, sorgulamak, düşünmek ve üretmektir.

İktidar ise sorgusuz biattan ve tüketmekten yana.

Aşkı bilmeyen birinin aşk şiirleri yazmasına benziyor sanatla kavgaları.

Enstrüman çalamayan birinin beste yapmasına, okuması olmayanın roman yazmasına benziyor.

Sanatı ellerine alamazlar, elleri yanar çünkü sanat özgürlüktür, çünkü sanat özgürleştirir.

Sanat, Mimar Vedat Tek’in eserlerine kondurduğu ince çini işlerindedir, TOKİ’lerin krom balkon demirlerinde değil.

Sanat ikebanadır, arboretumdur, İstiklal’e saksı içinde ağaç koymak değil.

Kültür, özeti çıkarılıp aktarılan kitaplarla olmaz, o kitabın içine girmek gerekir.

Kültür bir resme bakınca kendinden bir şey bulabilmektir, biraz daha bakmayı arzu etmektir, kola takılan on binlerce dolarlık çantaya sığan bir zevk değil.

Kültür özelleştirilen Sümerbank’ın kumaş desenlerindedir, köy enstitüleri sayesinde köy meydanlarında Çehov oynanmasındadır, kültür halkların nesillere aktarılan danslarındadır.

Milli değerlerden aforoz edilen 500 yıllık rakının adabı da kültüre dahildir, müzelerimizde milattan önceden beri bu topraklarda içilen şarabın kadehleri sergilenir.

Kültür ve sanat hayatın tam içindedir, balkonumuzdaki sardunyaları dizişimizde, salonlardaki gümüşlüklerin yerleşiminde, sehpa üzerindeki dantellerde, bir çakıyla şekil verdiğimiz dalda, sazlardan yapılmış bir kavalda, ıslıkla çaldığımız türküdedir, sarmayı sofraya servis ederken üzerine koyduğumuz ince bir dilim limonla katmaya çalıştığımız estetiktedir.

Ağıtlarımızda, nüktelerimizdedir.

Kendisiyle dalga geçemeyen mizaha saygı duyamaz, eleştiri kabul etmeyen karikatürden anlamaz, ironiyi bile yargıya taşıyandan sanat çıkmaz.

Gülmeyi bilmeyen, kimsenin yüzünü güldüremez.

Kilovatlarca ışığı üzerine doğrultsan da bastığı yeri varakla kaplasan da sahne ışığı herkeste parlamaz.

Takdir gerçek sanatçıyı teşvik eder ama tenkit de korkutmaz, kırbaçlar.

Kültür ve sanatı başka bir kesimin işi sanıyorlar, elitist ve seküler bir kesimin bayrağı sanıyorlar, halkla ilgisi yokmuş gibi, halk akşama kadar sadece cirit atar, yağlı güreşirmiş de hiçbir evde enstrümanlar çalınmaz, duvara takvimden beğenilip kesilmiş bir resim çerçevelenip asılmaz, çocukların önüne şekil versin diye kil konulmaz sanıyorlar, albümü bir zamanlar çok satmış şarkıcılardan ibaret sanıyorlar sanatı, sanki bu iş; üzerinde ropdöşambır, elinde viski, Boğaz’a karşı bir yalıdan üretiliyor gibi bir algıları var.

Kendilerini bir yarışa soktular, bir zümreyle yarıştıklarını sanıyorlar, sandıkları o zümreden adam çalmaya çalışıyorlar, hep yanlış ata oynuyorlar çünkü aslında rakipleri; hayatı güzel, estetik kılan her şey, tüm ince zevkler ve onları üreten herkes.

Bu yarışta, izleyici koltuğunda alkışlamayı öğrenmek zorundalar, yoksa o hegemonya yıkılırsa moloz altında kalacaklar, kültürsüz ve sanatsız, başıbozuk ve köksüz.

Bu pazar son sözü, bu yarışta diğer kulvarda kaldığına ihtimal vermedikleri biri söylesin, halkın ozanı Aşık Veysel’den gelsin:

Aldanma cahilin kuru lafına

Kültürsüz insanın külü yalandır

Hükmetse dünyanın her tarafına

Arzusu, hedefi, yolu yalandır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Diplomaya da kayyım!

Diplomaya da kayyım!

Bir süredir operasyonlar, tutuklamalar, kayyım atamalarıyla siyaset alanını zorla daraltan iktidarın, bir ‘hayali’ daha gerçekleşti. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olması beklenen Ekrem İmamoğlu’nun diploması, iktidara yakın gazetecilerin günlerdir anons ettiği gibi, üniversite yönetimi marifetiyle iptal edildi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
20 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et