Turan Kupası: Kimin projesi, kimin ihtiyacı?
Fotoğraf: pixabay
Önce Ali Koç’un Devlet Bahçeli ziyaretini gördük sonra TFF Dış İlişkiler İcra Kurulu üyesi aynı zamanda Koç’un yakın dostu MHP’li Gürkan Teoman’dan açıklama geldi: “11 Türk devletinden takımların katılımıyla Turan Kupası düzenlenmesi çalışmalarına başlandı. Organizasyona 12 akademisyen ve spor dünyasından tanınmış isimler destek veriyor.”
Tesadüf mü? Teoman’ın MHP ve Koç’la ilişkileri düşünülürse olmama ihtimali var.
Teoman’ın Turan Kupası için “Turancılık” kokulu açıklamaları, 1930’lar-40’lar Türkiye’si hissi yaratan hamasi cümlelerle devam ediyor. Bu cümleler “Euroleague modeli”, “gelir”, “tanıtım”, “yasal bahis”, “spor turizmi” gibi modern ekonomik vurgularla akla yatar hale getirilmeye çalışılıyor.
Proje, bir TFF projesi değil bunu da son günlerde yaşanan Nihat Özdemir&Fenerbahçe atışması sonrası Teoman’ın istifasıyla öğrendik. Anlaşılan Teoman ve birlikte hareket ettiği isimlerin böyle bir projesi var bunu her ne hikmetse TFF şemsiyesi altında açıklamayı uygun gördüler. Teoman birkaç gün sonra istifa etmese ortada resmi bir girişimin olmadığını anlamayacaktık dahi!
Türkiye’nin içinde bulunduğu atmosfer, MHP’nin bunda oynadığı rol, Erdoğan ve iktidar koalisyonunun ideolojik hattı hesaba katıldığında Turan Kupası’nın da Turancılığın da bugün gündeme geliyor olması sürpriz değil. Sürekli savaş psikolojisi içerisinde tutulan bir ülkede devasa ekonomik çelişkileri gizleme telaşında olan bir iktidar var ve ırkçılık kendine geniş bir alan bulmuş durumda. Bu cesaretlendirici koşullardan yararlanılarak hegemonya araçları kuvvetlendirilmeye, toplum dört bir yandan kuşatılmaya çalışılıyor. (Bilal Erdoğan’ın birkaç yıl önce giriştiği “Etnospor” hikayesi de bu damardan beslenmeyi arzuluyor. Bu konudaki yazılara evrensel.net arşivinden ulaşabilirsiniz)
Ulusal pazarların farkına varan burjuvazinin milliyetçiliği icat ettiği çağın ürünlerinden Turancılık fikri, Finlandiyalı Matthias Castren tarafından geliştirildikten sonra Panislavizm ve Pancermenizm cenderesinde sıkışmış, yeni bir manevi hayalle maddi bir hedefe tutunmak isteyen Macaristan için bir “umut” olmuştu. Osmanlı topraklarına ancak 2. Meşrutiyet sırasında gelebilen “Turancılık”, İttihat ve Terakki ve Cumhuriyet’in kurucu kadroları içerisinde etkiye sahip olsa da ana damarı oluşturmadı.
1930’lardan itibaren yeniden “meşru” hale gelen akıma mensup Rıza Nur ve manevi oğlu Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Reha Oğuz Türkkan, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon gibi isimler, “Turancılık”, “Türkçülük” adı altında göğüslerini gere gere ırkçılık yaptılar. Bu dönemde Nazilerin SSCB’yi yıkacağı, “Turan ülkesini özgürlüğüne kavuşturacağı” heyecanı kendine devlet katında da taraftar buldu. Başvekil Şükrü Saracoğlu’nun, “Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız” açıklamasını yaptığı dönemdi bu. Ancak Nazilerin yenilgisi denklemi değiştirdi, iş 1944’te Irkçılık-Turancılık davası açılmasına kadar vardı. 2. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin ABD güdümüne girmesiyle Turancılığın zincirleri yeniden gevşetilse de artık dünya farklı bir yerdi. Bu yüzden akım, bir daha eski gücüne erişemedi.
Bir ara kendini “Turan kavmi”nden geldiğine inandıran Japonya’da da Turancılık, Çin ve Rusya’nın işgaline meşruiyet kazandırmak üzere kullanılan bir enstrümandı. Japonya’da bu fikri benimseyenler, 2. Dünya Savaşı yenilgisi sonrası bu ideolojiyi adeta “Ya biz ne alaka” diyerek terk etti. Zaten “Turan kavmi” olduklarına delalet gösterilen konuştukları dilin de Ural-Altay dil ailesine mensup olmadığı ortaya çıktı. (Ha bu arada yeri gelmişken söyleyelim Ural-Altay dil ailesinin de gerçekliğini kanıtlayan bilimsel bir çalışma yoktur. Bu konuda Türkçe kaynak olarak Prof. Dr. Emine Yılmaz’ın çalışmaları incelenebilir)
Her neyse, insan “ırk, kavim” gibi meselelere dalınca mecburen hayaller alemine, inşa edilmiş kullanışlı, sözde bilimsel argümanlar deryasına dalmak zorunda kalıyor. Konumuza geri dönelim.
Toplum üzerindeki milliyetçi-muhafazakar ablukayı güçlendirecek bir Turancılık goygoyu MHP’nin işine gelir. Bu yüzden Turan Kupası onlar için anlamlı. Eğer gerçekten bu işin arkasında iseler, artık Türkiye’de yeterince büyüdüğünü ve yatırımlarını yurt dışına yapacağını her fırsatta söyleyen, Orta Asya’da şimdiden önemli gücü bulunan Koç Holding için de öyle. Ancak Türkiye emekçilerinin sporun alet edildiği böylesi bir milliyetçi festivale ihtiyacı yok. İhtiyacımız olan şey başta ülke içerisinde sporun barış için, ayrımcılığa karşı bir araç olarak kullanılması. Bu toprakların ihtiyacı MHP’nin sermayeyle birlikte milliyetçilik rüzgarları estireceği turnuvalar değil, Amedsporların dışlanmadığı bir spor atmosferinin mümkün kılınması.
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25