19 Haziran 2020 00:41

ABD’nin ‘Sezar’ı, Kürtlerin birliği ve Türkiye’nin ‘Pençe’si!

Türkiye ve Suriye sınırlarını içeren harita

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

ABD’nin Suriye’ye ağır ekonomik yaptırımlar içeren ‘Sezar Yasası’ önceki gün yürürlüğe girdi. “Sivilleri korumak” iddiasıyla dayatılan Sezar; enerji, havacılık ve inşaat başta olmak üzere ülkenin inşasını sağlayacak sektörlerde Suriye ile mal ve hizmet ticareti ve para alış-verişi yapacak şirketlere yaptırımlar içeriyor. Dolayısıyla zaten 9 yılı aşkın bir süredir devam eden savaşın Suriye halkı için yarattığı yıkımı çok daha ağır hale getiriyor. Başka bir deyişle Ortadoğu halklarını “özgürleştirme”ye ne kadar meraklı olduğunu bildiğimiz ABD, Suriye’ye yönelik yaptırımları ile dün Hediye Levent arkadaşımızın söylediği gibi bu kez “Halk için halkı açlığa mahkum ediyor!” Suriye’nin dış ticaretinin büyük oranda Lübnanlı şirketler üzerinden döndürüldüğü hesaba katıldığında bu yaptırımların Suriye’den sonra en çok zaten ekonomik kriz yaşayan Lübnan’ı etkileyeceğini tahmin etmek zor değil.

ABD yaptırımları, Suriye yönetimi ile birlikte Rusya, İran ve Lübnan Hizbullah’ının kontrol ettiği alanları da kapsıyor. Ancak Fırat’ın doğusundaki Kürt özerk yönetimi, İdlib ve Türkiye’nin denetimindeki bölgeler ise, bu yaptırımların kapsamı dışında kalıyor.

Açıktır ki, bu yaptırımlar söz konusu bölgeleri ekonomik olarak Suriye’den kopararak ülkeyi fiilen Kürt özerk bölgesi, Türkiye’nin yönetimi altındaki bölgeler (Buna kısmen İdlib’i de dahil edebiliriz) ve Suriye yönetiminin elindeki bölgeler biçiminde 3’e bölmeyi amaçlıyor. ABD’nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Kelly Craft, BM Güvenlik Konseyinde yaptığı konuşmada, bu yaptırımların gerekçesini “Esad rejiminin askeri zafer elde etmesini önleme” olarak açıklıyor. Suriye’de olup biteni az-buçuk izleyen herkes, “Esad rejiminin askeri zafer elde etmesini önleme”nin, aslında Rusya’nın Suriye’de kesin zafer kazanmasını ve dolayısıyla bölgede ABD ile giriştiği egemenlik/paylaşım mücadelesinde pozisyonunu güçlendirmesini engellemeye çalışmak anlamına geldiğini bilir.

Türkiye’nin de “terör örgütleri” listesinde yer alan ama İdlib’deki en etkin örgüt olan HTŞ'nin Kurtuluş Hükümeti, haziran ayından itibaren maaş ve yevmiye ödemelerini Türk lirası ile yapacağını açıkladı. Yani HTŞ’nin İdlib emirliği, Türkiye ile (elbette Türkiye’deki iktidara duyduğu güvenin bir sonucu olarak) entegrasyona dünden hazır görünüyor!

Türkiye’deki iktidarın desteklediği ÖSO grupları ile birlikte denetlediği bölgeler zaten Türkiye’nin birer ilçesi gibi yönetiliyordu. Mesela Afrin’in yönetimi Hatay Valiliği tarafından koordine ediliyor. ABD yaptırımları sonrasında bu bölgelerin Türkiye ile ekonomik entegrasyonu önündeki engeller de kaldırılmış oluyor. Ama yanlış anlaşılmasın, bizim kimsenin toprağında gözümüz yok; ABD ile kol kola her şey Suriye halkı için!

ABD yaptırımları, bu yaptırımların dışında bırakılan Kürt özerk yönetiminin elini güçlendiriyor görünse de pratikte özerk yönetimini Suriye’den kopmayı, dolayısıyla Suriye ile çözüm zemininden uzaklaştırmayı amaçlıyor. PYD’den Aldar Halil, Ronahi TV’de katıldığı programda bu durumun kendileri için yarattığı zorluğu “Biz Suriye’den ayrılmış değiliz, ayrılmayı da düşünmüyoruz. Mevcut siyasi durumda her biri bizim için zor olan 3 tercih sunuluyor; Irak dinarı, Türk lirası ya da ABD doları (…) O zaman Suriye parası kullanmayacağını ilan etmen gerekir. Bunun için de siyasi bir karar gerekir. Bu kararlar ve atılan adımlar bizi de etkileyecek” sözleri ile ortaya koyuyor.

ABD yaptırımlarının yürürlüğe girdiği gün, Rojava’da bir süreden beri birlik görüşmeleri yapan Barzani çizgisindeki partilerin oluşturduğu ENKS (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) ile PYD’nin başını çektiği partilerin oluşturduğu PYNK’nin (Kürt Ulusal Birliği Partileri) anlaştığı haberi geldi. Konuyla ilgili yapılan ortak açıklamada uzlaşmanın Suriye Demokratik Güçleri Komutanı Mazlum Abdi ve ABD’nin Uluslararası Koalisyondaki Danışmanı William Roebuck’ın ara buluculuğunda sağlandığı ve yönetim, ortaklık, güvenlik ve savunma alanlarını kapsayan genel anlaşmanın kısa sürede imzalanacağı belirtiliyor.

ABD ara buluculuğunda gerçekleştirilen bu ‘uzlaşma’ konusunda birkaç noktaya dikkat çekilebilir:

Birinci olarak; birlik konusu Kürtlerin, iş birlikçi gerici rejimlerin kuşatmasını kırabilmeleri ve bu temelde hem Suriye’de ve hem de bölge genelinde kendi geleceklerini belirleyebilmelerinin önündeki engelleri kaldırmaları bakımından hayati bir önem taşıyor.

Ancak öte yandan bu görüşmelerin ara buluculuğunu yapan ABD’nin, Kürtlerin ulusal-demokratik istemlerini bölgedeki paylaşım mücadelesinde kendi politik çıkarlarına yedeklemenin peşinde olduğu da tartışma götürmez bir gerçektir-ki, bu gerçeği birçok Kürt siyasetçi de görüyor ve açıkça ifade ediyor.

Üçüncü olarak; Suriye’ye yönelik yaptırımlarıyla birlikte düşünüldüğünde bu adımın ABD için Kürtleri, Suriye yönetimi ile çözümden/uzlaşmadan uzaklaştırma ve bir başka açıdan Suriye ve Irak Kürtlerini kendi politik ekseni etrafında birleştirme yönünde atılmış bir adım olarak anlam kazandığı da söylenebilir.

Son olarak; Kürt siyasi çevreleri bakımından “tarihi bir adım” olarak nitelenmesine rağmen, kendi politik ihtiyaçları ile ABD’nin bölgesel hesapları arasındaki gerilim nedeniyle bu anlaşmanın Kürtler için belirsizlik ve tehditleri ortadan kaldırdığını/kaldıracağını söylemek biraz zor.

Tam bu noktada hem Kürtler arasındaki birliğin önündeki engellerin ve bu birliğin sınırlarının anlaşılmasını ve hem de “birlik” için ara buluculuk yapan emperyalistlerin gerçek yüzünün bir kez daha görülmesini sağlayan bir diğer önemli gelişme de Türkiye’deki iktidarın Haftanin’e yaptığı Pençe-Kaplan operasyonu oldu.

Böylesi operasyonların kısa vadede Türkiye’ye “askeri üstünlük” sağlıyor görünse de uzun vadede sorunu daha fazla uluslararası bir sorun haline getiren ve Türkiye’yi daha fazla aktörle karşı karşıya getirip çözümü zorlaştıran bir rol oynadığını defalarca söyledik.

Tartışmamız bakımından dikkat çekici olan, Barzani yönetimi ve ABD’nin bu operasyon karşısındaki tutumudur.

Irak Kürdistan bölgesindeki Barzani yönetimi, operasyondan haberi yokmuş gibi sessizliğini koruyor. Çünkü Türkiye’deki iktidar ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini korumaya öncelik veriyor.

Uzatmadan söylersek, Barzani yönetimi için her ne kadar ‘ulvi’ bir konu gibi gündeme getiriliyor olsa da Kürtler arası birlik politikasının sınırlarını kendi çıkarları belirliyor. Çıkarlarının tehlikede olduğunu gördüğü yerde birliği unutuyor ve kardeşini de görmez oluyor.

ABD emperyalizminin “dostluğu”nun sınırlarını belirleyenin kendi bölgesel çıkarları olduğu da bir sır değil. Bu nedenle Suriye’de Kürtlerin “hamiliğine” soyunan ABD, Irak’ta Türkiye’nin PKK’ye yönelik operasyonlarını destekliyor. Çünkü Suriye’de rakiplerinin hesaplarını bozmak için Kürtlere ihtiyaç duyuyor. Ancak Irak’ta istikrarsızlık yaratan bir güç olarak gördüğü PKK’nin KDP’ye alternatif bir güç olmasının önüne geçmek ve daha önemlisi Kürt sorununu kullanarak Türkiye’deki iktidarı kendi bölge stratejisine (İran’ı kuşatma) kazanmak için bu operasyonlara destek veriyor.

Sonuç olarak; neresinden bakarsanız bakın, bölge halkları emperyalistlerin ve bölge gericiliklerinin hesaplarını bozacak şekilde demokratik bir temelde birlik ve mücadele yönünde adım atamadıkça gelecekleri üzerine çöken bu karabasandan kurtulmaları mümkün görünmüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa