Barikatta bir Dinamo

Fotoğraf: Pixabay
Bunun evveliyatı var kuşkusuz. Hece ölçüsüyle yazmaya başladı Dinamo. Serbest vezne geçmesi ne kadar zaman aldı bilmiyorum ama 1930 yılında Nâzım’a mektup yazarak şiirlerini gönderdiğini, yanıt olarak da “Üstadım, gönderdiğin şiirleri aldım. Hoşuma gitti. Yazdıklarını hep gönder. (…)” yanıtından pek memnun kaldığını belirtelim burada. Neyse ki devlet buradan bir örgüt peyda etti 1935 yılında Türk Ceza Yasası’nın meşhur 142. maddesi gereği yargılandı ve dört yıl yatıp çıktı Dinamo. Ver elini İstanbul. Kimi tanıyordu ki koca şehirde, Kızılay hemşiresi kız kardeşi Lütfiye dışında kimsesi yoktu. Bir de şiirler, destanlar, romanlar, İdiller, Egloklar diye yerli çoban şiirleri vardı tahliye valizinde. Bu kadar kolay mı hayat. Yara verir, kaşıyacak tırnak vermez devlet; 6-7 Eylül pogromunda tutuklananlar arasındaydı Dinamo. Sonradan beraat etti ama tutuklanmıştı nihayetinde.
Alman faşizmi gemi azıya almış tüm saldırganlığıyla dünyayı tehdit ediyordu. Yunanistan’a girdiklerinde iktidardaki faşist parti tutuklu sosyalistleri Nazilerin önüne fırlatmıştı adeta. Nâzım ile Orhan Kemal Bursa Cezaevi’nde yatıyordu. Türkiye ileri gelenleri ve gazetelerinin büyük bölümü hayranlıkla destekliyordu Nazileri. Almanlar’ın Türkiye’ye gireceği endişesiyle sönmemiş kireçle avlu duvarını yıkıp kaçmayı planlıyorlardı Bursa Hapishanesi’nden. “Sıkıyönetim ikinci bir karakter gibi kente egemendi. İstanbul, koskoca, son kerte karmaşık bir labirent sistemine benziyordu.” Böyle diyor Edebiyat Anıları’nda, “Şair evlenmesi” yazısının başında Dinamo. “1940 kuşağı, toplumcu yazarlar, şairler, ressamlar, leyleğin yuvadan attığı yavrulardık.”
Buna rağmen Yeni Edebiyat ve Ses gibi dergilerde faşizm karşıtı şiirler ve yazılar yazarak, neredeyse kolunda gamalı haç pazubandıyla dolaşacak faşizm yanlılarıyla kavga etmekten ve toplumcu olmaktan asla vazgeçmiyorlardı.
Reşat Fuat, Suat Derviş, Fırıncı Ahmet, Halil Yalçınkaya Aksaray’daki Mehmet’in evinde Dinomo da olduğu halde bir araya geldi. Bir tutuklama ya da sürgün öncesi veda niyetine buluşmaya gitmişti genç Dinamo.
Fırıncı Ahmet koluna girip yan odaya götürdü Dinamo’yu ve orada Halil Yalçınkaya’nın yaşı henüz küçük olan kızıyla evlendireceklerin söyledi. İtirazları, savaştı, yoksulluktu, işsizlikti, kızın yaşı küçüktü… fayda etmedi. Kısa süre sonra Cağaloğlu’nda bir kâgir evde yapıldı düğün. Şair evlenmesine de şairler ve yazarlar geldi. Abidin Dino bir tablo getirmişti. Asaf Halet ile Bedri Rahmi bir araya gelip Yunus’tan şiir okuyordu. Celal Sılay flörtüyle gelmişti, Mina Urgan ve canım şair Suphi Taşan da oradaydı evet. Şerife ile Hasan İzzettin evlenmişti. Halil Yalçınkaya kız babasıydı ya TKP’nin ileri kadrolarından biriydi. TKP bu düğünde bir araya gelmişti ya gelmesine neden bilinmez polis bu düğünü es geçmişti. O düğünden sonra Mustafa Kemal’in teyze oğlu Reşat Fuat TKP’nin liderliğine geldi. Bir sorgusunda polis bu düğünü nasıl olup da atladıklarına anlam veremediklerin dile getirmişti Dinamo’ya.
Sonra tabi yine sürgün, yine hapis, yine tutunma ve yazma ısrarı.
***
Biliriz bilmesine de okuyanlarımız daha iyi bilir kuşkusuz. Kutsal İsyan adını verdiği romanı Son Havadis gazetesinde yayınlanan Hasan İzzettin Dinamo, arkadaşı Orhan Kemal ile sohbet etmek için İkbal Kahvesi’ne giderdi.
Nerden bileceğiz bunu elbette Salah Birsel’in Kahveler kitabından. “Gazetenin yönetim yeri kahvenin karşı sokağında olduğu için Dinamo, gazeteden çıkınca İkbal’e uğramakta ve kahvenin soluna düşen pencerenin önünde oturmaktadır.” Orada Orhan Kemal ile oturmalarını, zamanın tozunu, geçim sıkıntılarını yazmış Dinamo. Salah Bey de aktarmış, bugünü okumak gibi, şimdiki zamanda yaşayan iki yazarın benzer sıkıntıları yok mu, sadece sosyal medyadan sıkılıp memleketi terk etmeye kalkan ergenlerden mi bahsedeceğiz, paradigmanın değiştiğini iddia edemeyiz. Yoksulluk bitmiyor. “Evce sıkıntı çekiyordu. Yazdığı romanları sürecek gazete bulamıyordu. Bir gün karşılaştığımızda içkiliydi. ‘Bugün mahsus içtim Dinamo, dedi, şu sıralar yarı sağcı bir gazeteye romanıma tefrika ettirmeyi çalışacağım. Pis herifler, geçmişler nimet sofralarının başına, ha babam yiyorlar’.” Oğul olmakta çok para var da oğullar oğul olmaktan çekilmiyor bir türlü.
***
“Sanki bülbül sesi döndürdü yelkovanları/ Sanki bizdik açtıran erguvanları”
Nurullah Ataç ile İstanbul’a geldiğinde bir mektup yazarak tanışıp arkadaş olan Dinamo, Yahya Kemal için de iyi şairler arasında yer almaktadır. Küllük’te bir araya gelen ikili arasında bir bağ oluşmuş, farklı kuşaktan iki şairin arkadaşlığı olarak devam etmiştir. Yahya Kemal’in Mihribat şiiri Dinamo’ya kaldığı bekâr odasında esin olur ve o da yukarıda iki dizesini alıntıladığım “Mihribat’ta Bir Gezinti” şiirini yazar.
“Dinamo, tarih oku. Tarih okumadan şiir yazılmaz. Tarihin derinliklerinde gizlenmiş zengin şiir hazineleri vardır. Tarih, insana büyük şiirler yazdırır.” Böyle demiş bir sohbetlerinde Yahya Kemal kendisine.
Devrimci dünya görüşü için mücadele etmiş, yaşamış ve yazmış bir Dinamo geçti hayatımızdan. Dergilerinde yazdı, ranzalarında yattı, sürgünlerinde hayatta kalmayı başardı. “Sosyete insanların” gitmeyi tercih ettiği Viyana Kahvesi’ne ilk defa Suavi Koçer ile birlikte gitti. Çayı demli, kahvesi şekersiz olsun!
Evrensel'i Takip Et