25 Haziran 2020 00:18

Arap milliyetçiliği doğar mı?

Türkiye ve Suriye sınırlarını içeren harita

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim uzun bir aradan sonra bir basın toplantısı yaptı. Toplantının sebebi ABD tarafından uygulamaya koyulan Sezar yaptırım paketiydi. Ancak Muallim, Libya’ya dair yorumlar da yaptı; Hafter’i ve ateşkes girişimlerini desteklediklerini duyurdu. Ayrıca Mısır’ın pozisyonunu da desteklediklerini açıkladı.

Suriye’nin Libya’da Hafter’i desteklemesi sahada fark yaratır mı? Hayır. En azından doğrudan fark yaratmaz. Sonuçta Suriye, Libya’ya çok uzak. Libya’da dengeleri değiştirecek liman, hava üssü, askeri destek vs sağlayamaz.

Muallim böyle bir açıklamayı 2011 öncesinde yapsaydı hem siyasi hem de askeri açıdan durumu gidişatı etkileyebilirdi elbette ancak 9 yılda çok değişti. Suriye ekonomik krizle boğuşan, vekalet savaşının siyasi boyutlarından oluşan labirentlerden en az zararla çıkmaya çalışan bir ülke.

Ancak her şeye rağmen Suriye hâlâ Arap milliyetçiliği kavramının sembolü olan iki ülkeden biri. Diğer ülke de Mısır.

2011’de Arap Ayaklanması başlayalı beri Türkiye ile bölge ülkeleri arasında ittifaklar kuruldu, ittifaklar yıkıldı; dostlar düşman, düşmanlar dost oldu. Ancak Türkiye’nin ayaklanma dönemi dış politikası “Yeni Osmanlıcılık” gölgesinden kurtulamadı. Türkiye ile ilişkileri iyi olan bölge ülkelerinde dahi bu algı hep oldu.

Ayaklanma sonrası dönemde bölgede giderek yükselen Türkiye karşıtı cephenin son dönemde en çok vurgu yaptığı nokta da bu; Türkiye, yeni Osmanlı Devleti’ni kurma hedefi ile hareket ediyor.

Aslında bu söylemi en iyi ve en uzun süre kullanan kişi Hafter oldu. Hafter, son 1 yıldır gerek Mısır ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleri ile temaslarında ve gerekse Libya içindeki aşiretleri ikna turlarında bu söylemi tekrarladı; “İşgal hevesleri ile saldıran Yeni Osmanlıcı Türkiye’ye karşı savaşıyoruz.”

Yeni Osmanlıcılığa karşı durmak şeklinde sloganlaşan bu söylemlerin bölge ülkelerinde karşılığı var. Enerji, güç, nüfuz gibi boyutları olmakla birlikte bölgedeki Türkiye karşıtlığının sebepleri arasında “Arap olmayan Türkiye, Arap dünyasına liderlik yapmaya niyetli” gibi görüşler de var.

Türkiye karşıtlığının yükselişi, Suriye’nin ön plana çıkmaya başladığı bir süreci tetikledi. Yani, Mısır ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkeleri “Türkiye karşıtlığının ön cephesi olarak Suriye’yi görüyor” bir süredir.

Bu ülkeler açısından Şam-Tahran ilişkileri ciddi bir handikap. Çünkü bölge ülkeleri, Türkiye gibi İran’ın da bölge içinde nüfuzunun derinleşmesini istemiyor. Suriye’nin yeniden toparlanmasından bölge siyasetine dönüşüne kadar birçok krizden çıkışını sağlayacak en önemli eşik Arap Birliği üyeliğine geri dönüşüne yeşil ışık yakılması. Bu konudaki pazarlıkların ilk şartı Şam-Tahran ilişkilerinin gevşetilmesi, mümkünse İran’ın Suriye’den tamamen çıkarılması idi.

Son dönemde Arap Birliği’nden ve çeşitli bölge ülkelerinden “İran ve Türkiye nüfuzlarını aynı derecede tehlike sayan” veya “Türkiye’yi İran’dan daha büyük tehdit gören” yorumlar gelmeye başladı.

Bu arada, 2011 Arap Ayaklanması bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri de çok sarstı. Bazı ülkeler karşı karşıya geldi, bazıları hasarlı ilişkilerini onarma çabasında.

Bu çerçevede, Mısır’ın efsane lideri Cemal Abdul Nasır’ın ortaya koyduğu modelin aynısı olmasa da yeni ve bölge şartlarına/gerçeklerine göre şekillenmiş bir Arap milliyetçiliği inşası başladı.

Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi bazı ülkeler son dönemde Arap milliyetçiliği, Arap birliği, Arap olmayana karşı birlikte duruş gibi kavramlara daha fazla vurgu yapar oldu.

Mısır, Libya’da Hafter’in desteklenmesi gerektiğini aynı yaklaşım üzerinden gerekçelendiriyor.

Yeni bir Arap milliyetçiliği ortaya çıkar mı, çıkarsa etkili olur mu, altyapısı var mı veya yeterli mi, bölge ülkeleri arasındaki enerji başta olmak üzere birçok dosyada yaşanan sorunların gölgesinden kurtulabilir mi; bilinmez. Ancak içi ne kadar boş olursa olsun Arap milliyetçiliği kavramının Arap sokaklarında bir karşılığı var.

Dönelim Velid Muallim’e…

Muallim’in Libya meselesi üzerinden Mısır’a gönderdiği mesajın karşılık bulma ihtimali çok yüksek. Mısır zaten Suriye’ye karşı Suudi Arabistan kadar sert değildi. Suriye-Mısır ilişkileri Mursi döneminde kesintiye uğramış ve Sisi döneminde de Suudi Arabistan etkisi ile çok yakınlaşmamış olsa da Mısır, Suriye’ye karşı ılımlı ülkelerden oldu.

Zaten ABD’nin son yaptırımlarına karşılık Suriye’ye destek verilmesi gerektiğine dair ilk sinyallerin geldiği ülkelerden biri Mısır. Suriye’ye gerekli desteğin verilmemesi halinde Suriye’nin tamamen İran’a teslim edilmiş olacağı yaklaşımı hakim. Çünkü Suriye’nin yaptırımları delebileceği tek hat Tahran-Bağdat ve Irak üzerinden Suriye güzergahı… Bu da Şam’ın İran’a ‘muhtaçlığını’ artırabileceği gibi İran’ın Suriye’de köklenmesi anlamına gelebilir bu görüşe göre.

Velhasıl, Şam’ın bölge ülkelerindeki İran karşıtlığına ek olarak son dönemde yükselen Türkiye karşıtlığı ile eli güçlenebilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa