Adalet ve itiraz, defans ve ofans

Fotoğraf: Evrensel
Bu hafta; gazetecilerin davası, Çorlu Tren Kazası davası, Canan Kaftancıoğlu’na tweetleri yüzünden verilen 9 yıllık cezanın onanması ve baro başkanlarının yürüyüşü en önemli gündemlerdi.
Artık televizyonlarda konuşulması, köşelerde yazılması gerekmiyor.
Koca bir salgının ortasında, bir lise bir üniversite sınavı arasında, artan sayılarla uğraşmak yerine üstteki başlıklarla ilgiliysek, demek ki adaletsizlik saklanamaz ölçüde bu ülkenin birincil sorunudur.
Neye göre yargılanıyor insanlar, neye göre kesiliyor cezalar?
Size de sanki olay şöyle oluyor gibi geliyor mu?
“Bu insan fazla sivrildi, halk nezdinde bir güvenilirliği var, bunu içeri çekelim, şöyle ortalama 9-10 senelik bir şey bulun buna.”
Sonrası birileri geriye dönük sosyal medya paylaşımlarını, gazete yazılarını, söyleşileri, kürsü konuşmalarını tarar.
İçinden bir kelime, cümle cımbızlar ve yorumlar:
“-Bugün hava bulutlu
-vay sen bana ördek dedin.”
Baktın yazılıda sözlüde bir açık yakalayamadın, hemen bir gizli tanık buldurulsun, ifadesi yazdırılsın. Nasıl olsa mahkememiz karşı tarafın delillerini kale almayacak, tanığını dinlemeyecektir.
Sipariş üzerine tutukluluk, cezası baştan kesilmiş, davayı cezaya uydurmak için kurulan sahnede bitmeyen duruşmalar.
Suçun kapsamı gitgide genişliyor. 50 bin dolarlık çantanın yasal hakları, gün geliyor yılların gazetecisinden önemli oluyor.
Halkımıza da maşallah, 280 karakterlik bir tweetle kin ve düşmanlığa alenen tahrik oluveriyor.
Eleştirinin ve muhalefetin adı yasal düzlemde “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni alenen aşağılamak.”
İktidar mensubunun tipini, ses tonunu, gömleğini bile beğenmesen “Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret.”
Bu arada kamu görevlisi olup kamu görevinden dolayı içeride olan onca insan varken kime hangi görevinden dolayı neyin hakaret olup olmayacağını kim biliyor?
Biri elimde ölüm listem bile var diye televizyondan anlatabiliyor güle güle, ona bir şey olmuyor ama işte halkımız bazen bir tweetle isyana hemencecik teşvik olabiliyor.
Kimin kime lafı geçiyor belirsiz. Sizi savunacak bir avukatınız yoksa baro size derhal bir avukat tahsis edecektir ancak öte yandan darbedilen baro başkanlarımıza pansuman gerekmektedir.
Adalet adamına göre ve muktedirden yana bir mefhum mudur?
Adalet, savcı iddianameleri, hakimler, istinaf, Yargıtay, AYM’den mi ibarettir?
Yasalar bükülünce, cezalar şişirilince, suçlar icat edilince, savunma dinlenmeyince bu durum sadece yargılananı mı bağlar?
ABD’de gencecik adımlarını büyük büyük atan ve değişim rüzgarını alevlendiren Alexandria Ocasio Cortez’in adalet üzerine yaptığı konuşmayı hatırlayalım:
“Adalet kitaplarda okuduğumuz bir kavram değildir.
Adalet içtiğimiz suyla ilgilidir. Adalet soluduğumuz havayla ilgilidir. Adalet oy kullanmanın ne kadar kolay olduğuyla ilgilidir.
Adalet kadınların ne kadar maaş aldığıyla ilgilidir. Adalet bizim çocuk sahibi olduktan sonra çocuklarımızla ne kadar vakit geçirebildiğimizle ilgilidir.
Adalet nezaketin sessiz olmakla aynı anlama gelmediğinden emin olmaktır.
Aslında çoğu kez yapabileceğiniz en doğru şey masayı sarsmaktır, itirazdır.
...”
Bizde adalet yaralıdır.
Adalet bir tek mahkemelerde değil, hayatın her alanında yaralanır.
Adalet, muktedirin halkın belirli kesimlerini anarken başına koyduğu “a’federsin” kelimesiyle yaralanır.
Adalet, bir yardım için halktan toplanan bağışın gittiği yerle, beton dökülen sahiller, ağaçları kesilen tepeler, kurutulan dereler ve baraj altında bırakılan tarihle, geçmediği köprünün, otoyolun parasını halka fatura etmekle yaralanır.
Çalınmış sorularla iyi okullara girenlerin hâlâ oturduğu koltuklarla, akademilerin güçlü kadrolarının KHK ile uzaklaştırılmasıyla, emekçinin elinden emeklilik hakkını almakla, kıdem tazminatını kaldırmakla, işten çıkarmayı yasaklıyorum deyip ücretsiz izni serbest bırakmakla yaralanır.
Adalet, bu ülkede var olma, sağ olma kavgasından çıkışın tek bir parti rozetine ve koşulsuz biata bağlı olmasıyla yaralanır.
Adalet, sadece duruşma salonlarıyla ilgili değildir.
Adalet, bir sporcunun sadece çalışarak kupa alabilmesi, madalya takabilmesiyle ilgilidir.
Adalet, soy adına, soy ağacına, akrabalık ilişkilerine bakılmaksızın emeğinle gelebileceğin yerle ilgilidir.
Adalet, bir ülkede her çocuğun maddi durumuna bağlı olmadan eşit ve iyi bir eğitim alabilmesiyle ilgilidir.
Adalet, hastalandığında parasızlık ve ilgisizlikten ölmeyeceğini, vergilerinin seni hayatta tutmak için sana harcanacağını bilmekle ilgilidir.
Adalet, gece gündüz çalışırken, emekli olacağın günün hayalini kurabilmekle ilgilidir.
Adalet, nüfus cüzdanında yazan kütük bilgisinin, cinsiyetin ve din hanesinin bir bedel ödetmemesiyle ilgilidir.
Adalet, susmanın ya da konuşmanın kişinin kendi inisiyatifinde olmasıyla ilgilidir.
Adalet, geceleri rahat uyuyabilmek, sabahlara uyanacak sebep bulabilmekle ilgilidir.
Ve Cortez’in dediği gibi:
“Çoğu kez yapabileceğiniz en doğru şey masayı sarsmaktır, itirazdır.”
Bunca yıldır ettiğimiz itiraz, elimizden almaya çalıştıkları hakları korumak üzerine.
Yeni bir gol yememek adına aynı yarı sahada direniyoruz ve alan kaybediyoruz, dar bir bölgeye sıkışıyoruz.
Adalet için yapılması gereken artık defansif muhalefetten ofansif bir muhalefete geçmektir.
Muktedirin belirlediği gündeme itirazdan ziyade, asli itirazları hep birlikte ortaya koyup gündemi belirleme görevini devralmak gerek.
Eldeki hakları bari kaybetmeme stratejisinden çıkmak, daha büyük düşünmek gerek.
Çıtayı kim belirlerse, tartışma onun seviyesinde döner.
Çıtayı arşa çıkarmak için artık beklememek gerek.
Ben adalet istiyorum, her şeyiyle gerçek bir adalet.
Çoğulcu demokrasi, katılımcı ve işlevli bir meclis, bağımsız yargı istiyorum.
Bu hayalperestlik değil, gerçekçi bir temenni ve beklentidir. Zira bu ülkede yakın geçmişte tecrübe edilmiştir.
İstemek, başarmanın yarısıdır.
Adalet kelimesi Arapça’da adl kökünden geliyor, bir şeyi yerli yerine koyma anlamında, hak ile eş anlamlı kullanıyor.
Dilerim herkes adaleti aynı ölçüde istiyordur.
Bir yazıda 40 kere adalet yazmış demeyin, bir şeyi 40 kere söylersen olur.
Adil pazarlar.
Evrensel'i Takip Et