Adalet Heykeli, Seven Seconds ve savunmanın muazzam direnişi
Fotoğraf: DHA
ABD’de siyah George Floyd’un (46) 25 Mayıs 2020 günü akşam saatlerinde Minnesota’da bulunan Minneapolis kentinin güney mahallesinde beyaz bir polis tarafından öldürülmesi bir kırılma noktası oldu. Polis Derek Chauvin’in kelepçeli şekilde yere yüz-üstü yatırarak diziyle boynuna bastırdığı Floyd’un, 8 dakika 46 saniye boyunca defalarca “Nefes alamıyorum” dediğini gösteren video kayıtları sosyal medya platformları ve sayısız medya kurumunda yayımlanarak yayıldı.
Bu cinayete karşı gerçekleşen ve yaygınlığı ile ‘tarihi’ olarak anılmayı hak eden gösterilerle birlikte, ırkçılık, adalet, siyaset, neoliberalizm gibi bir dizi temel başlık etrafında önemli tartışmalar yapıldı, yapılıyor.
Bu tartışmalar bağlamında, izlememiş olanlar, iki yıl önce Netflix’te yayımlanan 10 bölümlük ‘Seven Seconds’ (7 saniye) adlı diziye de dönüp bakabilir. Sinemasal kalitesine dair değerlendirmeyi sinema eleştirmenlerine bırakarak devam edelim. Dizi, beyaz bir polisin aracıyla bir parktan geçerken, bisikletiyle giden 15 yaşındaki siyah bir gence kazayla çarpmasıyla başlıyor. Polis, cep telefonuyla konuştuğu için neye çarptığının bile farkında değildir. Aracından inince, arabasının altındaki bisikleti ve yerdeki kanları, ardından da ileride çukurda yatan genci görür. Ardından birlikte çalıştığı ve beyaz polislerden oluşan narkotik ekibi olay yerine gelir ve siyah genci orada bırakarak kaçmaya karar verirler. Önce bir kaza ile başlayan, ancak siyah gencin orada öylece bırakılmasıyla ırkçı bir cinayete dönüşen olay sonunda, kaza sonrası sağ olduğu anlaşılan genç hastanede yaşamını yitirir.
Soruşturmayı siyah kadın Savcı Yardımcısı K. J. Harper, beyaz erkek Dedektif Fish ile birlikte üstlenir. Mücadele ettikleri şey, sadece uyuşturucu mafyası ile iç içe geçmiş, onları koruyan ve onlardan rüşvet alan bir beyaz polis ekibi değil, siyahlara karşı ön yargısını sık sık hissetiren ABD adalet sistemidir. Aslında toplam bir ABD yönetsel mekanizması demek daha doğru.
Savcı Yardımcısı K. J. Harper, Dedektif Fish’in, dizi boyunca karşılaştıkları güçlüklere rağmen soruşturmadan kopmayarak ortaya koydukları deliller, cinayetin ırkçı bir cinayet olduğunu tartışmasız kanıtlar nitelikte olsa da, mahkeme bunun ırkçı bir cinayet olmadığına karar verir ve sadece siyah gence çarpan polise çok küçük bir ceza vererek davayı sonlandırır.
Bu kadar lafı aslında, dizinin bize göre en önemli anı olan son sahnesindeki repliğe gelmek için ettik. Karar açıkladıktan sonra cinayetin sorumlusu olan beyaz polisler ile yakınları mutlu bir biçimde duruşma salonundan ayrılırken, Savcı Yardımcısı K. J. Harper ile Dedektif Fish, adliye binasının önündeki merdivende ve gözü bağlı adalet tanrıçası heykelinin hemen arkasında oturarak kederli bir konuşmaya başlarlar.
Kamera heykeldeki göz bağına zoom yaparken, Savcı Yardımcısı K. J. Harper, yüzünden düşen bin parça, “Ben de şu göz bağı iyi bir şey sanıyordum” der. Dedektif Fish de, “Onun da sırtı bize dönük” diye devam eder.
Evet, bu heykel, yargıya “Babanın oğlu bile olsa görmeyeceksin, tarafsız karar vereceksin” diyen bir sembol müdür, yoksa çoğu zamanki pratikteki karşılığı ile hakikatin karşısındaki ‘göz bağı’ mı?
Irk ayrımcılığına karşı mücadele eden ve 1981’den beri ABD’de cezaevinde bulunan Kara Panterler Örgütü Üyesi Gazeteci Mumia Abu Jamal, dün Evrensel’de yayımlanan yazısında şu vurguyu yapıyordu: “Karl Marx ve Friedrich Engels, 1848’de Komünist Parti Manifestosu’nda, ‘Modern devlet iktidarı sadece tüm burjuva sınıfının ortak ilişkilerini yöneten bir komitedir’ demişlerdi. Bu sözler egemenlerden nesiller boyu sürmekte olan ırkçılığa karşı çözüm gelemeyeceğini açıkça ortaya koyar. Çözüm fikirleri sadece halk hareketinden gelir.” Evet, bu, yukarıdaki soruya güçlü bir yanıttır.
Türkiye’de, yüksek yargıdan sonra savunmayı da kendi hegemonyası bakımından yeniden yapılandırmak için ciddi bir hamleye girişen iktidara karşı savunmanın gösterdiği muazzam direniş de, bu göz bağının bundan sonraki anlamının ne olacağına dair süreci belirleyecek özellikler taşıyor.
Savunma hepimiz için direnirken onu yalnız bırakmamak bu sürecin nasıl sonuçlanacağını etkileyen faktörlerden birisi olacak. Ben evimde oturayım ve adalet kapıma gelsin diye bir şey yok. O zaman o ‘adalet’, sabaha karşı seni, kestirmekte bile güçlük çekeceğin bir suçlama ile evinden almak için de gelebilir.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00