Bu kuşağın genç kadınları işte bu ortamda yetişti
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
Son günlerde X, Y, Z harfleriyle, soyut genellemelerle çeşitli karakter özellikleri atfederek yürütülen tartışmalarda bir kuşak resmi çiziliyor. Şüphesiz gençlik çok farklı kesimlere mensup, çeşitlilik gösteren bir nüfus. “Gençler” derken hangi kesimden bahsettiğimiz önemli. O yüzden bu türden soyut karakter analizleri biraz tuhaf.
Ama genelleştirip sonuç çıkarabileceğimiz şeyler yok mu? Var. O da içinde yetiştikleri dönemin özellikleri... Bu kuşağın yetiştiği 18 yıllık dönemi genç kadınlar bakımından değerlendirirsek neler çıkıyor karşımıza?
Diyanet’in eğitimin neredeyse Milli Eğitim Bakanlığı kadar eşit paydaşı olduğu, Kuran kursu ve sübyan okullarının pıtrak gibi yaygınlaştığı, dar gelirli ailelerin çocuklarının çocukluklarının bu kurslarda ve kreşlerde heba edildiği bir dönem…
4+4+4 sistemiyle kız çocuklarının örgün eğitime devamında ciddi sorunların yaşandığı, mukaddesatçılık ve cinsiyetçilikle malul müfredatlara ek olarak, kaynak kitapların kreş yaşından üniversite aşamasına kadar muhafazakâr cinsiyetçi ifadelerle dolu olduğu bir dönem...
Eğitim alanındaki tüm uygulama ve kaynaklarda “çocuk ve genç” lafıyla sadece erkeklerin kast edildiği, kızları ev işi ve nesil yetiştirmeyle, erkekleri ise “yerli ve milli” bilimle ve çalışmakla yükümlü kılan, bütün resmi bilim, eğlence etkinliklerinin, kamplarının yalnızca erkek çocuklar için yapıldığı, kız çocuklarının payına da gelinlikli kreş hatimleri, kına gecesi ve evlenme temalı sınıf içi ilkokul etkinliklerinin düştüğü bir dönem...
Milleti her daim saldırıya hazır iç-dış mihraklara karşı tetikte olmaya çağıran, nüfus artışını bu hedefe kilitleyen politikaların genç kadınlar ve kız çocukları üzerinde neredeyse üreme baskısı haline dönüştüğü bir ortamın gençleri...
Çocuk istismarını “genç evlilikler”, çocuk anneleri “genç anneler” olarak adlandırmaktan; evlilik şartıyla çocuk istismarını cezasızlaştırma girişiminden vazgeçmeyen, 13-17 yaş arası genç kızları alenen “doğurganlığının doruğunda mükemmel kuluçka makinaları” olarak ilan eden... Ama akran ilişkilerinin adeta “lanetlendiği” bir düzenin gençleri…
VELEV Kİ ÜNİVERSİTE KAPISINDAN GİREBİLİRSE;
Akademisinin de cinsiyetçilik, yaygın cinsel taciz ve ayrımcılıkla malul olduğu; erkek akademisyenlerin kadın öğrencilere “Zaten evleneceksiniz, yormayın kendinizi”, “Cerrahlık/mühendislik/savcılık/hakimlik erkek işidir”, “Eğitimli de olsanız öncelik evlilik ve ailenizdir” dediği, uzaktan eğitim mecralarında cinsiyetçiliğin ve tacizciliğin faş olduğu bir dönemin gençleri…
Genç kadınların öğrencilik yıllarından itibaren sürekli taciz gördükleri yarı zamanlı, güvencesiz işlerde çalışarak, banka kredileriyle apartmandan bozma özel okullara, vakıf üniversitelerine mecbur kalarak eğitim alabildiği… Bu ortamlarda yaşadıkları şiddetin “genç kadınların ahlak yoksunluğu” ile açıklandığı… Tek çarenin evlenmek olarak lanse edildiği, hatta eğitimleri devam ederken devletin çeyiz, genç evlilere evlenme yardımlarıyla evliliğin teşvik edildiği bir kuşak…
İktidarın “Kadınlar hadlerini bilecek, fıtratlarına uygun mesleki-eğitim tercihleri yapacak; geleceklerini ve yaşamlarını aileye gömecek; mesleki hedefleri, ya da yoksulluğun yarattığı zorunluluklardan doğan çalışma ihtiyaçlarını, ‘fıtratları gereği’, çalışan erkekler karşısında ikincil olarak görecek…” hayalinin inşa döneminin gençleri…
Son haftalarda İŞKUR başvuru büroları önünde uzayan kuyrukların müdavimi genç kadınlar salgın öncesinde de eğer şanslılarsa, ağırlığı artan hizmet sektöründe esnek, yarı zamanlı dense de tam zamanı alan işlerde çalışıyorlardı. Söylenenin aksine “iş beğenmemekten” ziyade, geçici, güvencesiz ve kıt olan istihdama genç kadınların dahil olma mücadelesi söz konusuydu, hâlâ öyle, görünen o ki bu mücadele işsizlik arttıkça şiddetlenecek. “İş beğenmiyorlar” diyenler madenlerde dahi kayıt dışı olarak çalışan, üniversite öğrencisi olup sene içi masraflarını zeytin toplayarak, tarla ve bahçelerde çalışarak, çocuk bakarak, yarı zamanlı kreş çalışanı olarak karşılayan, çeviri, büro, temizlik, garsonluk işleri yapan genç kadınları nereye koyacak?
Tüm gençler için bir yaşam kurmaktan uzak olan ücretler, genç kadınlar için daha da düşük. Çalışmaları asli görülmediği için hayatlarını kazananlar olarak değil, harçlık ihtiyacında “çocuklar” olarak görülüyorlar. Aldıkları ücretlerle kendileri için bir hayat kuramıyorlar; uzun süreli aileye ve haneye bağımlılar.
İTİRAZI BÜYÜYENLER…
Geçen gün AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in “kadın” denince aklına ilk gelenin “başörtülü kadınlar” olduğu gerçeğinden hareket edersek, şunları da eklemeliyiz. AKP tarafından en önemli kadın sorunu olarak tartışılan başörtüsü meselesi, “erkek siyasetçiler eliyle” çözülmüş gibi lanse edilse de, biliyoruz ki dindar kadınların yaşamları sürekli bir denetim ve mercek altında. İslamcı basın ve siyasal İslamcı erkeklerin neyin makbul, neyin makbul olmadığına, tesettüre indirgenmiş Müslüman kadın temsiline ve bu kadınların yaşantılarına, evlilik ve doğurganlık tercihlerine ilişkin ayarları dolu dizgin devam ediyor.
Bu tablonun yarattığı hayal kırıklığı açık: 2018’de KONDA’nın araştırması AKP döneminde yetişen dindar kesim ve diğer toplumsal çevrelerden gençlerin eski dindar ve kindar kuşak kadar AKP siyasetinin taşıyıcısı ve destekçisi olmadığını ortaya serdi. SODEV’in Türkiye’nin Gençliği Araştırması raporunda araştırma yapılan gençlerin yüzde 49’luk kesimi oluşturan genç kadınların önemli bir bölümü AKP tabanından gelse de, bu ülkedeki istihdam ve gelecek endişelerini, bu konularda yaşadıkları ayrımcılığı; yüksek eğitim alsa da istihdam dışı kalma olasılığının büyüklüğünü dile getiriyor. Araştırmaya katılan genç kadınların yaklaşık yüzde 39’u ise istihdamda ya da eğitimde yer alamayan, iktidarın en yetkin ağızlarının kırılgan ve korunmaya muhtaç, bu nedenle ailede, çocuk -yaşlı-engelli ve hasta bakımı ile meşgul olmasını ve mutlaka evlenmesini; gerektiğinde bu işleri sürdürerek düşük ücretlerle evde, en kötü ihtimalle mevsimlik ve dönemlik hizmet sektörü alanlarında çalışmasını uygun bulduğu kesim. Yani tümüyle geleceksizleştirilmiş olanlar… İtirazı büyüyenler…
Gençler, kurulmak istenen bu düzenin istediği gibi şekil verdiği “nesneler” değil. Nitekim genç kadınların bu tabloya itirazları, tartışmaları ve talepleri bu hayatın özneleri olmak için nasıl bir mücadele içinde olduklarını da gösteriyor. Bu da sonraki yazının konusu olsun.
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52