11 Temmuz 2020 23:29

Bozkırlar yeşerecek...

Mor renkli çiçek tarlası

Fotoğraf: Özer Akdemir / Evrensel

PAZAR
Paylaş

Yazın ortasındayız. Sıcaklık Ege’de asfaltta yumurta pişirme noktasına eriştiğinde yapılabilecek en akıllıca iş, şehirden kaçmaktır. Yıllar bunu size çok acı deneyimlerle öğretiyor.

Kentteyseniz, ağacı kalmamış, betona gömülmüş mahalle aralarında, yüksek katlı binaların olduğu caddelerde, rüzgarın efileyecek bir aralık bulamadığı sokaklarda ya da dış cephesi baştan ayağa camla kaplı gökdelenlere yakın bir iş hanındaysanız eğer, siz de asfaltta kırılan yumurta gibi pişiyorsunuzdur! Çalıştığınız yer, eviniz, yolculuk yaptığınız araç klimalıysa burnunuzu dahi dışarı çıkarmak istemezsiniz. Olduğunuz yerde nemden bütün giysileriniz üzerinize yapışır, terin suyun içine batıp çıkarsınız...

HERKESİN CENNETİ BAŞKADIR

Kaçmak en iyisi bu durumda, kaçabilme olanağı varsa tabii! Biz de on on beş günlüğüne memlekete, bozkıra kaçarız okullar kapanıp yaz kentin üstüne abandığında. İzmir’den, akşamın boğucu sıcağında şortlarla bindiğimiz otobüste bozkıra geldiğinizi Afyon’daki molada anlarsınız ilk. Yanınızda uzun kol, uzun bacak bir giysiniz yoksa işiniz zor baştan söyleyeyim. Bu serinlik size cehennem sıcağını arkanızda bırakıp geldiğiniz için ilk başlarda iyi gelir ama aldanmayın. Bir süre sonra bu sefer soğuktan büzülürsünüz koltuğunuza.

Kuşluk vakti kasabanın otogarına indiğinizde güneş epeyce yükselmiş olsa da sabah serinliği henüz dağılmamıştır. Otogarın etrafındaki söğüt yapraklarına, kırmızı, pembe güllerin ayasına ve duvar diplerinde “elif gibi” göğe uzayıp giden gülhatmilerin tomurcuklarına biriken sabah çiğine dokunun. Serincedir, yaşam doludur... Parmak uçlarınıza değen çiğ damlacığından diri bir bozkır sabahına inmenin rahatlığı yayılır tüm bedeninize. Dinçleştiğinizi, bedeninizin yeniden kendine geldiğini duyumsarsınız. Velhasıl herkesin memleketi gibi bizim memleket de bize bir başka güzel gelir.

Yıllar önce, Cumhuriyet Gazetesinin İzmir Muhabiri Ozan Yayman’la sanırım Seferihisar tarafında bir habere gidiyorduk. Yolumuz bir yanı yemyeşil ormanlar, diğer yanı masmavi Ege denizi manzaralıydı. Kendisi de Egeli olan Ozan, “Cennet dedikleri böyle bir yer olmalı” dedi manzaranın güzelliği karşısında. “Sen bizim memleketi gördün mü de buraya cennet diyorsun” dedim gülerek. Memleketimi soran Ozan yanıta epey şaşırdı. “Ne var ki sizin memlekette? Deniz yok, orman yok! Neresi cennet? Bildiğin bozkır oraları” dedi.

“Bizim cennetimiz de orası Ozan kardeşim” dedim. “Herkesin ana vatanı çocukluğudur, cenneti de çocukluğunun geçtiği yer...”

HACIBEKTAŞ’A ÜVEY EVLAT MUAMELESİ

İşte, Anadolu’nun geniş bozkırlarının tam ortasında kalan Hacıbektaş’ın Köşektaş köyüdür benim ana vatanım. Yassı iki tepeciğin eteklerindedir köyüm. Önündeki sarışın ovaya bakar gece gündüz, her mevsim. Tam ortasından da etrafı salkım söğütler ve iğde ağaçlarıyla bezeli incecik bir dere akar.

Köyümün bağlı olduğu Hacıbektaş Orta Anadolu’daki en bakımsız ilçelerden birisidir ne yazık ki. Yolları patates tarlası gibi çukur çukurdur. Toz direkleri ilçenin her sokağında, her evin, dükkanın köşe bucağını yoklayarak döner durur. Hacıbektaş, her daim “üvey evlat” muamelesi görmüştür siyasi iktidarlardan. Kurulu düzene çomak sokmuş, yüzyıllardır bu nedenle kıyımlara, zulümlere, asimilasyona ve her türden baskıya uğramış Alevi inancının kutsalıdır çünkü küçük ilçe.

Eskiden Kırşehir’e bağlıymış Hacıbektaş. Kırşehir, 1954 yılında Demokrat Partiye oy vermedi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Genel Başkanı, Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı yeniden milletvekili seçildi diye Adnan Menderes tarafından cezalandırılarak bir gün de ilden ilçeye çevrildiğinde Hacıbektaş Nevşehir ilinin sınırları içine katılmış. Anadolu Selçuklu Devletinden o zamana kadar hep sancak ve il olan Kırşehir’in bütün ilçeleri civar illere pay edilmiş! Çiçekdağı Yozgat’a, Kaman Ankara’ya, Hacıbektaş, Mucur ve Avanos da Nevşehir’e! Demokrat Parti içinde bile tepki çeken bu karardan üç yıl sonra Kırşehir tekrar il yapılsa da Hacıbektaş ve Avanos Nevşehir de kalmış.

“Bize oy verenler-vermeyenler” ayrımcılığının daniskası günümüzde Demokrat Parti zihniyetinin devamı olan AKP tarafından yapılıyor. Hacıbektaş da bu siyasal İslamcı ayrımcılıktan payını fazlasıyla alıyor.

BOZKIRIN KIZIL GÜLÜ...

Bizler, Hacıbektaşlılar, her ne kadar Nevşehir’e bağlı olsak da kendimizi Kırşehirli görürüz ekseriyetle. Anadolu bozkırının ezilse de boyun eğmeyen, düştüğü yerde serpilip büyüyen kızıl gülleriyiz yüzlerce yıldır...

“Şarabı sevmemiz üzüme meftunluğumuzdan değil, ezilenden yana oluşumuzdandır” çünkü...

Çünkü bu topraklara, bu toprakların dikenine, gülüne, insanına, hayvanına, efil efil esen yeline sevdalıyız...

Zemheride uluyan rüzgarın da, göz gözü görmez tipinin de dineceğini ve en çetin kışlardan sonra bile baharın geleceğini biliriz.

O kadim bilgi bize der ki;

“Daha çok yok sabaha

Fırtına dinecek

Bozkırlar yeşerecek....”

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa