‘Yoğurt yemenin kuralları’ meselesi
Fotoğraf: Pixabay
Kirvem,
Bizim diyarlarda şu veya bu minvaldeki kimi olaylar nedeniyle başımız yarım porsiyon sıkıştığında; ya da ülke genelinde “Ayvaz kasap, hep bir hesap” misali içinden çıkılmaz durumlarla karşılaştığımızda; önce duvardaki tozlu tamburumuzu indirip, “Ağustosta suya girsem, balta kesmez buz olur” türküsüyle kem talihimize kızarken, ardından da, “Alnımın yazısıydın, ne yapsam silemem ki” şarkısı eşliğinde kara bahtımıza bir yandan veryansın ederken, diğer taraftan da içine saplanıp kaldığımız bu “Allah’ın belası“ sorunlardan kurtulmanın yollarını bu kez de, “Ceddin deden neslin baban” marşıyla geçiştirmeye çalışıyoruz...
Aslında şu veya sebeplerle başımıza musallat olan, canımızı sıkıp huzurumuzu kaçıran sorunlarımızın tümünü bir an önce çözüp, dolayısıyla “Aklın yolu birdir” düsturuyla yola koyulup, böylece rahata kavuşmayı düşlerken, bu arada gerek birey, gerekse toplum olarak kendi keyfimizin kahyası kesilmeyi özü özümüze hak belliyoruz ama, öte yandan aksini düşünenleri, yani mesela kara dediklerimize birilerinin siyah, beyaz dediklerimize illa da ak demesi sinirlerimizi gıdıklarken, keza örneğin daha önce bir vesileyle sütten ağzımız yandığı için yoğurdu üfleyerek yemeye kalkışınca; nedense, ne hikmetse horlanıp dışlanıyoruz: Çünkü yoğurt yemenin en “doğru”, en cafcaflı kuralı sadece ve sadece kendi babamızın inisiyatifinde, hatta özbeöz tapulu malı!
Cennet vatanımızın her köşesinde, her bucağında, affedersiniz yolu, affedersiniz içme suyu, mil pardon elektriği, affedersiniz kenefi, kileri olmayan tüm mezralarında doğru dürüst yenebilecek bir bakraç yoğurdumuz, içecek iki tas ayranımız yokken, bir de işin içine bunların yeme, içme “kurallar”ı girince, bu kez de her birimiz bileğimizin gücüne sığınıp ardından da, “Al Allah kulunu, zapt eyle delini” babalanmalarıyla ortalıkta cirit atıp, illa da kendimize has “demokratik” davranışlarımızı yerine göre tekme tokat yöntemleriyle, yerine göre minareye kılıf uydurup pazarlıyoruz nitekim!
Kirvem, senin de bildiğin üzere dünyanın ezelden beri sürüp gelen kendine has tabiat kurallarının bazıları şu veya bu baptaki teknolojik gelişmeler, hoyratça davranışlar sonucunda yerle yeksan olurken, buna rağmen hani nasıl derler sittin seneden beri değişmeyen, neredeyse ilk günden itibaren daima yerini koruyan, “Gücü gücüne yeten” bilumum mahlukatın yanı sıra, keza akıldan yana bol kepçeyle nasiplerini alan insanlık aleminin de, ne yazık ki hem anayasaları hem de özellikle “babayasa”ları “güçlüler”in “tekel”inde, onların iki dudağının arasında olduğu için mi bu alemde iki yakamız bir araya gelmedi, gelemiyor, bilemiyorum Kirvem!..
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30