13 Temmuz 2020 00:30

NBA'e sendika nasıl girdi? -2 | Ağır bedel: Maurice Stokes

Jack Twyman (solda ayakta) ve Maurice Stokes

"Beyaz" Jack Twyman'ın "Siyah" Stokes ile dostluğu | Fotoğraf: Saint Francis Üniversitesi Maurice Stokes Koleksiyonu

Paylaş

1957/58 normal sezonunda son maç… Cincinnati Royals, playoff ilk turunda ev sahibi olabilmek için Minneapolis’te kazanmak zorunda. Takımın genç yıldızı Maurice Stokes, bu yüzden boynundaki çıbana rağmen parkede. Çağdaşlarından Wayne Embry’nin Sam Smith’e “Elgin Baylor, Karl Malone ve LeBron James’in karışımı gibiydi” diye anlattığı Stokes, potaya yöneldiği bir anda aldığı darbeyle başını yere çarpıyor ve bayılıyor. Tabii o dönem pek çok temel haktan yoksun olan, sendikayı bile yeni kabul ettirebilen oyuncuların sağlığını düşünen yok. Stokes, ciddi bir tetkikten geçirilmeden, amonyak tuzu koklatılarak ayıltılıyor ve maça dönüyor. Royals sahadan galip ayrılırken Stokes maçı 24 sayı 19 ribauntla tamamlıyor.

Bir sonraki gün hastalanıyor, baş ağrısı çekiyor, kusuyor. Grip olduğunu düşünüyorlar ki aslında bunların hepsi beyin sarsıntısı semptomları.

İlk playoff maçı öncesi baş ağrısından şikayetçi. İkinci maç için uçakla Cincinnati’ye dönerken, kalkıştan 10 dakika sonra havale geçiriyor. Ağzından ve kulaklarından kanlar akıyor, kusuyor ve konuşamaz hale geliyor. Hastaneye götürüldüğünde, zaten etkilerini hissettiği beyin sarsıntısına uçaktaki hava basıncı değişimi nedeniyle beyin ödeminin eşlik ettiği ve bunun beyin iltihabına neden olduğu ortaya çıkıyor. 1 ay komada kalıyor, aylarca hareket edemiyor, bir daha hiç konuşamıyor ve yürüyemiyor.

“Siyah” Stokes’un takım arkadaşlarından çok azı tatil döneminde de Cincinnati’de oturuyor. “Beyaz” Jack Twyman, onlardan biri. Aynı zamanda bir sigorta şirketinde çalıştığı için kentte kalıyor ve sık sık takım arkadaşını hastanede ziyaret ediyor. Twyman zamanla Stokes’un hem en iyi arkadaşı hem de ailesiyle birlikte “koruyucu”su haline geliyor. Dönemin ABD’sinde bunu bile hazmedemeyenler oluyor. “Neden bir siyah için bu kadar uğraştığını” sorgulayanlar çıkıyor, evine nefret dolu içeriklere sahip postalar gönderiliyor ama Twyman ve ailesi bunları umursamıyor.

Stokes’un hangi bankada olduğunu hatırlayamadığı, tüm mal varlığı olan 9 bin dolarını buluyor, arabasını satıyor. Yaşanan şey aslında bir “işyeri kazası” olduğu için bunun peşine düşüyor ve işçi tazminatını alıyor. Ancak bu tazminat hastane masraflarını karşılamaya yetmiyor. Twyman bunun üzerine gelir yaratmak için oyuncular sendikasıyla birlikte, Milton Kutsher’in organizasyonuyla ağustos ayının başında bir özel maç düzenliyor. O günden sonra 41 yıl boyunca her ağustos ayında gerçekleştirilen müsabakaya dönemin tüm yıldızları geliyor. Maçlar o kadar ilgi çekiyor (Sam Smith, popülaritesinin All-Star’ı geçtiğini yazar), o kadar çok oyuncu, Stokes’a yardımcı olabilmek istiyor ki senede bir maç yeterli olmuyor ve ikincisi ayarlanıyor. Wilt Chamberlain -ki bu maçların hiçbirini kaçırmamıştır- o dönem adı Lew Alcindor olan Kareem Abdul-Jabbar’la ilk kez bu müsabakalarda karşı karşıya geliyor.

Heyhat, Maurice Stokes, 1970 senesinin nisan ayında menenjit ve zatürreyle boğuştuktan sonra geçirdiği kalp krizi sonucu, 36 yaşında hayata veda ediyor. Geriye büyük bir sporcu dayanışması hikâyesi kalıyor ve NBA, Jack Twyman’ın hayatını kaybettiği 2012 sonrası bunu bir ödüle çeviriyor: Twyman-Stokes Yılın Takım Arkadaşı Ödülü.

Güzel ama neticede bugün pek çok sektörde örneklerini görmeye devam ettiğimiz bir işçi güvenliği skandalı bu. NBA yönetiminin ve takım sahiplerinin sporcu sağlığını hiçe sayan, oyuncular sendikasının o dönemki taleplerini kabul etmeyen tutumunun yarattığı bir trajedi… Bu nedenle Twyman hep, oyuncuların önce tıbbi sonra da emeklilik taleplerinin kabul edilmesinde Stokes’un yaşadıklarının önemli rolü olduğunu söyler.

1961’de yani Stokes felç kaldıktan 3 yıl sonra NBA, Dönemin Oyuncular Sendikası Başkanı Tom Heinsohn’a “emeklilik planı” sözü verir. Bu söz bir türlü yerine getirilmez. 1964 All-Star boykotu girişiminde oyuncuların taleplerinden biri “emeklilik” sözünün tutulmasıdır. Ancak 1967’de bu kez Oscar Robertson’ın başkanlığı döneminde “playoffları boykot tehdidiyle” talep kısmen kabul edilir.

Bu hikayenin söylediği iki şey var: İlki, asgari sporcu sağlığı ve emeklilik haklarını elde edebilmek için NBA oyuncularının bile büyük bir bedel ödemek zorunda kalmış olması. İkincisi ise oyuncuların birleşik mücadelesini sağlayan sendikaları olmasa patronların bu hakları dahi tanımaya yanaşmadıkları.

NOT: NBA’de sendikanın ilk 10 yılında yaşanan mücadeleleri anlatan bu yazı dizisi haftaya sona erecek. Cem Kayıran ve Cem Pekdoğru ile 1960’tan bugüne NBA’de aktivizmi konuştuğumuz bir sohbet gerçekleştirdik. Dilerseniz bunu Socrates Podcasts-Parke Gıcırtısı ya da Bant Mag Radyo’dan dinleyebilirsiniz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa