18 Temmuz 2020 00:55

AKP iktidarı, İstanbul Sözleşmesi’nden neden çıkmak istiyor?

Adana Kadın Platformu

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

“İnfaz düzenlemesi” adı altında çıkarılan “af yasası”na kadın cinayetleri ve kadına yönelik suçları sokamayan AKP, bundan rahatsızdı.

Daha doğrusu AKP son yıllarda birkaç kez kadınların kazanımlarına yönelik hamle yaptıysa da kadın çevrelerden ve kamuoyundan gelen tepkiler karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştı.

Dolaylı yollardan amacına ulaşamayan AKP, kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırıyı bu sefer doğrudan, İstanbul Sözleşmesi’ni de hedefe koyarak yapmak için harekete geçmiş bulunmaktadır. Tabii bu vesileyle bir muhalefet odağı olarak gördüğü kadın mücadelesini de pandemi koşullarından da yararlanarak ezmeyi gündemine almış görünmektedir.

Nitekim salı günü yapılan AKP MYK toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bulgaristan, Hırvatistan ve Macaristan’dan örnekler vererek Türkiye’nin de Sözleşme’den çekilmesi gerektiğini söylediği ve bunun için hazırlık yapılmasını istediği basına yansıdı.

Burada Erdoğan’ın örnek olarak Bulgaristan, Hırvatistan gibi Avrupa’nın en geri, Macaristan gibi bütün dünyanın artık faşizan, hatta “faşist bir rejim” olarak gördüğü bir ülkeyi örnek göstermesi, iktidarın artık nereden ilham aldığını göstermesi bakımından manidardır.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇIKILMASINI KİMLER İSTİYOR?

2011 yılında AKP Hükümeti tarafından imzalanan ve kadına yönelik şiddete karşı imzacı devletlere önemli sorumluluklar yükleyen İstanbul Sözleşmesi’ni gerici odaklar; “Ailenin çürümesi”, “Boşanmaların artması”, “Ahlak yoksunluğunun çoğalması”, ‘Eşcinselliğin yaygınlaşması” olarak hedefe koymuşlar ve yoğun bir kara propaganda sürdürmüşlerdir.

Bu konuda son birkaç gündür gazetemizde Sevda Karaca ve İlke Işık’ın aydınlatıcı yazıları yanında, önemli haberler de çıktı. Süreç ilerledikçe konu daha da ayrıntılarına inilerek tartışılacak elbette. Bu yüzden bugün bu köşede sözleşmenin önemi ve içeriğinden çok, siyasi boyutuna dikkat çekeceğiz.

Orta Çağa öykünen gerici odakların propagandasına her geçen gün kulaklarını daha fazla açan AKP iktidarı, kadınların kazanımlarına yönelik şikayetler ve bu kazanımların kaldırılmasına yönelik taleplerin geniş bir toplum kesimi tarafından dile getirildiğini iddia etmektedir. Oysa AKP bu konudaki istemlerini, kadınların kitlesel direnişiyle karşılaştığı için geriye çekmek zorunda kalmıştır. Kaldı ki AKP bu istemlerini geriye çekince kimse de sokaklara inip, “Biz illa da kadınların haklarının geri alınmasını istiyoruz” diye eylemler yapmamıştır!

Şimdi de gerçek durum böyledir. Toplumun geniş kesimlerinde kadınların kazanımlarının geri alınmasına yönelik bir istek olmadığı gibi hiçbir kadın çevresinden de bu gerici girişime destek verilmemektedir. Tersine bu talebin, son yıllarda iktidara en yakın cemaatlerden olduğu belirtilen İsmailağa Cemaati başta olmak üzere cemaat ve tarikatlar ile onların organize ettiği vakıf ve derneklerle, Akit gibi gazetelerin temsil ettiği çevrelerle sınırlı olduğu açıkça görülmektedir.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDEN ŞİMDİ GÜNDEME GETİRİLDİ?

AKP’nin iktidara gelmesinde en önemli desteğin kadınlardan geldiği herhalde tartışmasızdır. Ama son yıllarda kadınların AKP’den uzaklaşmaya başladığı da aynı ölçüde tartışmasızdır. Nitekim 2017 Nisan referandumu sonrasında yapılan anketlerde genç, çalışan ve eğitimli kadınların AKP’ye verdiği desteğin hızla azaldığı ortaya konmuştu.

Gezici Araştırma firmasının geçtiğimiz  9 Temmuz’da açıkladığı verilere göre ise, 2015-2018 yıllarında AKP’ye oy veren “50-64 yaş arası kadın seçmen”ler yüzde 53.8’den yüzde 45.5’e gerilemiş!

Kadınlar AKP’den uzaklaşırken, eşitlik ve kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin en önemli dayanaklarından birisi olan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak hiç anlaşılır değildir. Çünkü AKP’nin bu girişimi zaten çeşitli nedenlerle AKP’den uzaklaşmaya yönelmiş kadın kitlelerinin uzaklaşmasını daha da hızlandırıp daha da kitleselleştirecektir!

Sorunun belki “tek adam yönetimi” ve onun psikolojisi, sosyo-psikolojisiyle bağlantılı yanları vardır. Ama sorunun bu yanını bilim insanlarına bırakıp doğrudan siyasetle ilgili yanına değineceğiz.

İktidarın akılcı bir çizgide kalındığında açıklanamayacak bu tutumunun tek dayanağı, AKP-MHP ittifakının artık seçim kaygısını birinci kaygı olmaktan çıkarmış olduğu gerçeğidir. Tersine iktidarın 2015 7 Haziran seçiminden beri adım adım geldiği yerde asıl kaygısı, en radikal en dinci ve milliyetçi güç odaklarıyla ittifakını tahkim etmektir. Bunu “Ayasofya’nın ibadete açılması” girişiminde açıkça görmüştük, şimdi de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek istenmesiyle daha da açık görüyoruz.

TOPYEKÜN SALDIRININ BİR PARÇASI

AKP iktidarının geldiği aşamadan bakıldığında açıkça anlaşmaktadır ki; AKP’nin tek adam tek parti yönetimi üstünden inşa etmeyi planladığı “muhafazakar toplum” inşası ve bu amacının e önemli adımı olan “Dindar nesiller yetiştirme” amacı başarısız olmuştur!

Çünkü; 4+4+4’le de desteklenen eğitim müfredatının dinselleştirilmesi, imam hatiplerin sayısının normal orta öğretim kurumlarıyla yarışır bir seviyeye getirilmesi, ilkokullardan başlayarak okul yönetimlerine partizan eğitimcilerin getirilmesi, tarikat ve cemaatlerin milli eğitimin asli dayanakları ilan edilmesi, akademide bilimin yasaklandığı bir düzen kurulmuş olması,... “dindar nesiller” yetiştirmeye yetmemiştir. Tersine, imam hatipler ve ilahiyat fakülteleri “deizm” üretmeye de başlamıştır! Şimdi iktidar dindar nesiller yetiştirme ve “muhafazakar toplum inşa amacına; Orta Çağcı, fetihçi ve cihatçı, dinci ve milliyetçi güçlerin harekete geçirilmesiyle oluşturulacak bir siyasi iklimin belirlediği siyasal bir düzen eklemeyi amaçlamaktadır. Ve seçime de muhalefetin iktidar alternatifi olmaktan çıkarıldığı, seçim sonuçlarının halkın serbest oylarıyla değil ama oluşturulan baskı ortamının etkin araçlarıyla belirlendiği koşullarda gidilmek istenmektedir. İşte bu radikal dinci ve milliyetçi odaklarla ittifakın bugünkünden de ileriye götürülmesinin arkasında bu amaç vardır.

Kısacası Ayasofya’nın ibadete açılmasının arkasında hangi neden ve amaçlar varsa, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek için girişilen hamlenin arkasında da aynı neden ve amaçlar vardır.

İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmesi etrafındaki girişimler, halk kesimlerinin kazanımlarına yönelik topyekün saldırının bir parçasıdır. Bu yüzden de bu mücadele sadece kadınların değil tüm demokrasi güçlerinin mücadelesi olarak biçimlenen bir mücadele olmak durumundadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa