Adından anlamına Adalet Ağaoğlu

Fotoğraf: AA
Adalet Ağaoğlu şiirlerini Kaynak dergisinde, tiyatro eleştirilerini ise Ulus gazetesinde yayımlatıyordu. Şiir yazmaya başladığında Dil ve Tarih’te genç bir öğrenciydi. 3 Ocak 1936’da, Ankara Halkevi’nde düzenlenen bir törenle açılan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi bir süre Evkâf Apartmanı’nda ağırlamıştı öğrencilerini. Adalet Ağaoğlu’nun soyadının o yıllarda Sümer olduğunu burada belirtelim, aman!
Besim Atalay, Suut Kemal Yetkin, Pertev Naili Boratav, Abdulkadir Gölpınarlı, Turgut Özakman gibi isimlerin eğitim verdiği Dil ve Tarih’ten Azra Erhat, Metin Altıok, Nezihe Araz, Ahmed Arif, Adalet Ağaoğlu, Özdemir Nutku, Ataol Behramoğlu gibi nice yazar ve şairimiz de mezun olmuştur.
Zaten yazmak şiirle çıkılan bir yolculuk bizim memlekette. Pişman olup yarı yoldan dönenler bir yanda, öte yanda yazamayacağını anlayıp bırakmak zorunda kalanlar, bu yanda da ben gibi yazamasa da yazmaktan başka yol bulamayanlar çeşitli başlıklar altında özetlenebilir. Adalet Sümer de şiir yazan genç kalemlerden. Ne de olsa Fransız Dili ve Edebiyatı’nda okuyor. Rüyalarına şair girmesi normal değil mi? Kaldı ki Üç Nal meyhanesine gidip Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile tanışmak isteyecek, okulu bitirip Türkiye Radyo Başkanlığı’nda işe başladıktan hemen sonra. Öncesi yok mu? Var elbet, olmaz olur mu?
Dil ve Tarih’te de diğer okullarda olduğu gibi edebiyat etkinlikleri yapılır, şiirler okunur, bir arada olmanın ve yazıyı paylaşmanın yolları aranırdı. Orhan Seyfi Orhon gibi Gülten Akın’ın da bu etkinliklerde şiir okuduğunu not düşelim buraya.
“Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kocaman salonunda şiir günleri yapardık. Benim ‘Sonbahar Duyguları’ adlı şiirimle birinciliği kazandığım yarışma o salonda yapılmıştı. (…) Adalet Ağaoğlu (…) yarışmaya katılan şairler arasındaydı. Bir çocuk saflığı ve yumuşaklığıyla şiirini okuyordu ‘Anneciğim, ben deve dikeni değilim ki!’” Mehmet Çınarlı, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde düzenlenen şiir dinletilerinden birini, Aynı Yolda adını verdiği eserinde böyle özetlemiş. Adalet Sümer de o yıllarda etkinliklere çıkıp yazdıklarını okuyan şairlerden biri olarak karşımıza çıkıyor bu belgede.
Adalet’in içinde dolaşan yazma isteğinin nereden geldiğini tam anlamıyla bilmek olası değil elbette. Ortaokul ya da lise yıllarında elbette Ankara’da şimdi İzmir Caddesi’nin köşesinde kalan Atatürk Bulvarı üzerindeki Kutlu Pastanesi’ne gitmektedir.
İsteyen oturup çayını kahvesini içerken, isteyen rakısını yudumluyor Kutlu’da. Işıklı, aydınlık, ferah bir mekân. Bir o kadar da temizliği göze çarpan, ayrı ışıldayan bir sadelik. Baki Süha Edipoğlu, Orhan Veli’nin Kutlu’ya gelip Yaprak’ın sayfalarını burada yaptığını yazmaktadır anılarında. Bazı kaynaklar Garip şiirinin ortaya çıkışında Kutlu’nun özel bir yeri olduğunu not düşmektedir.
Adalet de anne tarafından bir akrabasının eşi Haydar Bey ile Kutlu’ya gitmektedir. Haydar Bey de aşinadır başkentin okur-yazar tayfasına; yazmaya meraklı Adalet’i ve küçük kardeşi Ayhan’ı da yanına alarak Kutlu’ya götürmekte, onlarla birlikte pastanede dönemin edebiyatçılarıyla zaman geçirmektedir. Çocukluktan gençliğe geçmek üzere olan Adalet içindeki yazma yangınıyla Ahmet Muhip Dıranas’ı, Nurullah Ataç’ı, Cahit Sıtkı Tarancı’yı burada gözlemekte, konuşmalarına, daha doğrusu atışmalarına tanık olmaktadır. Arada içtikleri şarap mıdır, rakıdan mıdır bilmez o yaşlarda ama o her ne ise bir yudum aldıktan sonra birkaç leblebi atarlar ağızlarına. Fakat Adalet, şairleri ilgi ve merakla takip etmekte, anlattıklarını son derece ilgiyle dinlemektedir.
1950’li yıllarının sonlarına doğru bulunduğu apartman yıkılınca kapanmak zorunda kalan Kutlu’ya gidişini ve orada duyumsadıklarını Necati Tonga’ya verdiği demeçte anlatan Adalet şöyle demektedir: “(…) ve ben hayranlıkla Dıranas’ın beni bir görüvermesini beklemekteyim.”
Ölmeye Yatmak romanını nasıl unuturuz, oradaki Kutlu Lokantası, o eşsiz orkestra müziklerinin vazgeçilmez lokantası Kutlu Pastanesi değilse neresi ola ki?
Bir Düğün Gecesi, Ölmeye Yatmak, Hayır romanlarını nasıl unutabiliriz. Fikrimin İnce Gülü devletin kadrine uğrayan bir roman oldu; memleketin askerini küçük düşürdüğü gerekçesiyle yıllarca yargılandı Adalet Ağaoğlu.
Ekim 1949 ile Ocak 1983 yılları arasında yayımlanan Devlet Tiyatrosu adlı dergide Ahmet Kutsi Tecer, Muhsin Ertuğrul, Metin And gibi yazarları arasında Adalet Ağaoğlu da oldu. İHD’nin kurucu üyeliğinden tutun da istifa gerekçesine, yetmez ama evet’ten trafik kazasına bir dizi ayrıntıyla birlikte andık adını. Kitaplarını okuduk, sarı mersedesle yolculuklara çıktık ve bir hoşçakal kaldı bize yadigar.
Gözlüğünün üstünden haşarı bir çocuk gibi bakıyor bize. Yeşil Fıçı’dan Kalem’e, Ankara’dan İstanbul’a, memleketten dünyaya bir Adalet Ağaoğlu yaşadı. Özlediği deniz içimizde maviyi çoğaltsın!
Nezaketle kendisine.
Evrensel'i Takip Et