Kanseri yenmek, kansere yenik düşmek
Akciğerde kanserli doku | Fotoğraf: Wikimedia Commons/CC BY-SA 3.0
Tıp alanında bilgi ve teknoloji bilimsel temelde geliştikçe, kanser hastalığına karşı toplumsal yaklaşım da çok yakın geçmişe oranla farklılaşıyor. Yakın zamana kadar bu hastalık kanser sözcüğü kullanılmadan ifade edilmeye çalışılırdı; ‘illet’ denirdi, ‘tümör’ denirdi, ‘kitle’ denirdi, ‘işte o şey’ denirdi, hatta bazen hiçbir şey demeden belli bir biçim bakışla ya da belli bir sessizlik anıyla anlatmaya çalışılırdı. Neden böyle olurdu, bilemiyorum , ama kurtuluşun olmadığı düşünülen, yaklaşan ölümü çoğunlukla hastanın görünümündeki değişikliğin ve çektiği acıların haber verdiği bu hastalığı ‘kanser’ diye ismini anmadan lanetlemenin bir yoluymuş gibi kabullenilirdi, sanıyorum. Tıp bilim alanında gelişti, tedavi yöntemleri oldukça ileri teknoloji ürünü aletlerle desteklendikçe kanserin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu fikri toplumsal kabul gördü.
Ve artık, çoğu çevrelerde hastalığın tedavisindeki başarı ‘kanser tedavi edildi, hasta iyileşti’ yerine ‘kanseri yendim/yendi’ sevinciyle; hastalığın tedavisinde başarılı olamama durumu ‘kanser tedavi edilemedi, hasta iyileşemedi-öldü’ yerine ‘kansere yenildi/yenik düştü’ üzüntüsü ve hüznüyle anlatılmaya başlandı.
Ben bu anlatım biçimini oldukça yadırgıyorum.
‘Kanseri yendim’ ifadesi gerçeği anlatmaz: Kanser vücudumuzdaki DNA’sı hasar gören, hasarı onarılamayan, doğal olarak programlandığı, yani öyle olması gerektiği halde ölümü gerçekleşmeyen ve süreç sonunda değişime uğrayıp kendine özgü yeni doğal yazılım programıyla sürekli bölünüp-çoğalan, bir organa, dokuya tutunarak kitleselleşen, yayılarak içinde yaşadığı bedenden beslenen ve ondan enerji alan bir hücredir; yani bu hücre ‘kanseri yendim’ diyenin kendi hücresidir… Vücudumuzda her gün dolaşan, yaklaşık yüz bin hasarlı hücreden hasarı onarılmayan, ölmeyen ve yine kendi vücudumuzdaki bağışıklık sisteminin hücrelerince yok edilmeyen hücre mütasyona uğrar –değişir- ve kanser hücresini oluşturur. Önceleri vücudumuzda yararlı bir işlevi olan dost hücre işlevinden uzaklaşmış, kendini diğer hücrelerimizle olan kaotik de olsa anlamlı ilişkisinden sıyırtmış, kendi kaderini belirleyen ve diğer dost hücrelerimizde bulunmayan özellikleri üreten, bir anlamda kendine özgü doğal yazılım programını oluşturmuş, bundan böyle düşmanımız olmuştur. Ve biz ‘kanseri yendim’ derken aslında kendi, önceleri dost-sonradan düşman kendi hücremizle yürütülen bir mücadeleyi kazandığımızı anlatmış oluyoruz. Oysa kansere dönüşen hasarlı hücremizi bizzat kendi olanaklarımızla yok etmemiz, öldürmemiz olası değildir. Zaten hasarlanmış ve hasarı/ları onarılamamış hücremizi kendi olanaklarımızla (örneğin, bağışıklık sistemimizle) yok edemediğimiz için o hücremiz kendine özgü yeni programıyla kanser hücresine dönüşmüştür. Kanser hücresiyle mücadele kendimiz dışındaki güçlerin vücudumuza müdahalesini zorunlu kılmaktadır. Biz ancak kimin veya kimlerin, nasıl ve hangi araçlarla müdahale edeceği noktasında tercih yapabiliriz. Zamanında ve doğru tercihi yaparsak mücadeleyi kazanma şansımız yükselir. Mücadelede bizzat kendimizin yapabileceği ve yapması gereken şeyler doğru beslenme, hareket, sağlıklı uyku, yaşam tarzımızı mücadeleye uygun zeminde sürdürmeye çalışmaktan ibarettir. Bunları yaparsak dıştan müdahaleye büyük katkı sağlar, başarı şansını daha da arttırırız.
Ben kanserli hücrenin oluşum ve bu hücreyle mücadele süreci toplumsal yaşamda faşizmin yeşermesi ve onunla mücadele sürecinin kurgusuyla anlatılırsa daha anlamlı olabilir diye düşünüyorum.
Kanserli hücre, kendini diğer hücrelerden ayırt eden özellikleri barındıran, sadece kanserli hücrelere özgü, bu hücrelerin özerkliğini gerçekleştiren, kanserli hücre türü bireylerinin çoğalmasını, içinde yaşadığı bedende organdan organa atlayarak yayılmasını ve böylece yerleşip besleneceği, enerjisini kullanacağı bedeni ihtiyacı nispetinde ele geçirmesini sağlayan, yeni kuşaklarını üretebildiği bir genetik bilgi ve bu bilgi yönünde hareket edebilme doğal/genetik yazılımına sahiptir. Tıpkı faşizmin diğer toplumsal tasarımlardan farklı, kendini bu tasarımların fikriyatına karşı özerkleştiren, kendini özümseyen bireylerin çoğalmasını, kendini özümseyecek birey kuşaklarını planlamasını, içinde yaşadığı siyasi sınırların ötesine yayılarak doğal zenginliklerini, kaynaklarını, enerjisini kullanacağı toprakları ele geçirmeyi öngören toplumsal tasarım kurgusunun olması gibi.
Kanserli hücrenin sahip olduğu, diğer hücrelerde olmayan özellikleri faşizmin yapısında da görmek olasıdır. Kanser hücresi, diğer hücreler gibi planlı olarak ve gerektiğinde bölünme -çoğalma- ,zamanı geldiğinde hiç bölünmeme programına uymaz, diğer hücrelerden farklı olarak sürekli bölünür –çoğalır-; tıpkı faşizmin doğum kontrolü ve planlı üremeyi reddederek çok çocukluluğu teşvik etmesi gibi. Kanserli hücre sürekli bölünme –çoğalma- ve büyüme yeteneğini tehdit eden baskılayıcılardan kaçar, bağışıklık sistemine takılmamanın yolunu bulur; tıpkı faşizmin kendi toplumsal kurgusunun fikriyatını benimsemeyen, bu fikriyatla bağdaşmayan, bu fikriyata karşı çıkan kurumları, kuruluşları ve kişileri etkisizleştirmesi gibi.
İltihaplanma hücrenin kanserleşmesini tetikler; tıpkı anlamsız veya provokatif ya da faşizm savunucularınca bizzat planlamış şiddet eylemlerinin faşizme can vermesi gibi.
Kanserli hücre, hasarlanmış ve hasarı onarılmamış, yok da edilemediği için genetik mütasyona uğrayan hücredir; tıpkı faşizmin faşizme yol açan yapıların, uygulamaların, kurumsallaşmaların, fikriyatın önüne geçilmediği, toplumsal cazibesinin cazibesizliğe dönüştürülmediği, bu yolda uyanık davranılmadığı ve gerekli mücadele verilmediği için tehlikeye dönüşmesi gibi.
Kanserli hücre bölünür, bölünmüş hücreler diğer organlara erişir. Bu kanserli hücrenin varlığını ölümsüzlüğe ulaştırabilme yoludur. Tıpkı faşizmin başka ülkeleri işgal ederek kendi varlığını ölümsüzleştireceğini sanması gibi.
Ve kanserli hücrenin oluşum ve gelişim sürecinde dört temel faktör önem kazanır: Hücrenin bölünme –çoğalma- sinyallerini sürdürmesi (tıpkı faşizmde çok çocuklu ailelerin toplumsal örgütlenmenin temelini oluşturması gibi); büyüme baskılayıcılarından ve bağışıklık sisteminden kaçmasını sağlayan bilgilere sahip olabilmesi (tıpkı faşizmin çocuklara faşizmin ideolojisiyle donanımlı yetişmesini ve toplumsal yaşamda ona uygun davranmasını öğretmeyi öngören eğitim sistemi gibi); kanserli hücrenin hücresel ölümsüzlüğü etkinleştirmesi (tıpkı faşizmin özellikle sağlık sorununu çözme konusundaki hassasiyeti gibi); kanserli hücrenin beden içinde yayılabilmek amacıyla yeni damar oluşturabilmesi (tıpkı faşizmde şehirler arası ve kent planlamasında öngörülen askeri ve istihbari denetimi kolay, çok katlı yüksek binalardan oluşan, gösteri ve yürüyüş bakımından birbirinden kopartılmış şehircikler arası sosyal ve ekonomik hareketliliği sağlayan ulaşım sistemleri gibi). Yani var olabilme, varlığını özerkleştirip egemenliğini sağlayabilme, varlığını sürdürebilme bakımından kanserli hücre ile faşizm arasında, kendi kuşaklarını yaratmaya, eğitime, sağlığa ve ulaşıma verilen öncelik ve önem bakımından büyük benzerlik bulunduğunu düşünüyorum.
Mücadele bakımından da benzer şeyler söylenebilir.
Önce , kabul edelim, kanseri hatalarımız yaratır, besler: Yaşam tarzımızı belirleyen koşulları kader görüp, mücadele etmemek (yoksul mahallelerde güvensiz, sağlıksız yaşamaya boyun eğmek, doğru dürüst eğitim görmemeye, din, inanç, siyasi görüş, toplumsal cinsiyet, cinsel hal vb. nedeniyle yaşanan her tür dışlanmışlığa isyan etmemek gibi), bu sayılanlar ve işyeri çalışma koşulları, aile yaşamı gibi ya da benzeri nedenlerle yaşanılan uzun süreli stresli durumlar, sigara ve ölçüsüz alkol tüketimi, sağlıksız beslenme, sağlıksız uyku alışkanlığı, hareketsizlik hücrenin kanserleşme sürecini tetikler. Tıpkı aynı etkenlerin ve diğer toplumsal mücadeledeki hatalarımızın faşizmin yeşermesine elverişli ortam yaratması gibi.
Sonra, düşman gördüğümüz kanser hücresini iyi tanımadan onunla mücadeleye kalkışırsak yolumuzu şaşırır, kanserli hücreye destek verebiliriz. Örneğin kanserli hücrenin en temel özelliği telomerlerinin uzun olmasıdır. Telomerler içinde bulundukları hücrelerin sağlıklı bölünmesini, yenilenmesini yönetirler. Telomer kısaldıkça hücrenin bölünmesi, yenilenmesi azalır. Telomer uzun kaldıkça hücre bölünür, yenilenir. Ancak kanserli hücrenin telomeri uzundur, kısalmaz ve bu nedenle sürekli bölünüp çoğalır, hücre yenilenir. Telomerin büyüme becerisini telomeraz enzimi sağlar. Telomeraz telomer üretir ve telomeri yeniler. Eğer yapay telomeraz çoğaltma yoluyla yanlış bir zamanda ve yanlış bir hücrede birikir, olayımızda kanserli hücrede telomerin daha da uzamasına yol açarsa buna en çok sevinen ölümsüzlük yolunda hızla ilerleyen kanserli hücre olur. Tıpkı faşizmin, fikriyatında ancak o fikriyatı temsil etme imtiyazına sahip olan başbuğun değişiklik yapabilmesini, onun dışında değiştirmeye cüret edenin yok edilmesini, devlet sisteminin bu değişmezlik üzerine örgütlenip kurumsallaşmasını ifade eden bir kavramı seçimle gelip gitme olarak anlayan, anlamakta ısrar edenlerin ya da yayılma siyasetini milli duygu hamasetiyle destekleyenlerin bu şekilde faşizme destek olmaları gibi.
Dahası, kanserli hücreyi yok etme mücadelesinde dış müdahaleyi kimin, nasıl, hangi araçlarla yapacağına karar verirken yanlış tercihte bulunursak yenilgiye çanak tutarız. Örneğin, zakkumdan elde edilen ürünle kanser hücresini yok edeceğini ileri süren doktoru ve bu yolu tercih edenler, ‘kansere yenildiler!’, bu tedaviyle hastalık iyileştirilemedi. Tıpkı faşizme karşı mücadelenin kimlerle birlikte, hangi mücadele biçimiyle, hangi araçları kullanarak sürdürüleceği konusunda yapılacak tercihin belirleyici olması gibi.
‘Kansere yenildi/yenik düştü’ ifadesi bir bakıma doğru, bir bakıma yanlış. Doğru, çünkü hastanın ölmüş olmasını ifade ediyor. Yanlış, çünkü hasta ölünce hastanın bedeninde ölümsüzlüğe ulaşmayı programlamış olan kanserli hücre de ölüyor. Yani hasta ölmekle düşman hücreyi de yok ediyor.
Kanserli hücre diğer hücrelerde olmayan tüm özellikleriyle kitleselleştiği bedende organdan organa yayılıyor ve böylece kuşaktan kuşağa ölümsüzlüğe programlandığını sanıyor. Yanılıyor; çünkü kanserli hücre kendi başına bir varlıktır ama aynı zamanda yaşadığı bedenin bir parçasıdır da ve ikisi arasındaki temel çelişki, birinin varlığının diğerinin yok oluşuna bağlı olmasıdır. Kanser hastası ölürse ölümsüzlüğü siyaset edinen kanser hücresi de ölecektir. Kanser hastası iyileşirse kanser hücresi yok edildiği için iyileşecektir.
Faşizmin sonu da kanser hücresinin sonu gibi değil midir? Tam bir analoji kurmak olası değil gibi geliyor bana. Faşizm ölümsüzlüğe ulaşma umuduyla yayıldığı topraklarda yaşamı söndürdüğünde kendi ölümünü de hazırlamış olmayabilir; varlığını sürdürmeye devam edebilir ama varlığı süresince sonunu getirecek toplumsal çelişkileri de derinleştirir. Yani, kanser hücresinin akıbetiyle faşizmin akıbetini benzeştirmek doğru olmayabilir.
Ama sanırım şöyle bir akıl yürütme yapabilirim. Bazı hallerde ‘kanseri yendim’ sevinci geçici bir süreyle sınırlı kalabilir: Kanser tedavisi sona ermiş, hücre görüntülenemeyecek kadar küçülmüş ama yok edilememiştir. Kanser hücresinin yeniden kitleselleşmesi, bir organdan diğer organa yayılması olasıdır. Tıpkı, yok edilen faşizmin yerine kapitalist üretim ilişkilerinin barındırdığı temel çelişkileri çözmeden yapılandırılan toplum tasarımlarındaki kurgunun faşizmin kendini yeniden üretmesine elverişli ortamı da bağrında taşıyor olması gibi. Faşizme en elverişli ortam kapitalist sistemin kendisidir; kapitalist sistem temelinde kurgulanan her toplumsal tasarım kurgusu bünyesinde DNA’sındaki hasarların onarılamadığı, çoğalması durdurulmadığı ve kendi koruma sistemleriyle yok edilmediği ya da edilemediği için faşizme dönüşmeye hazır hücreleri taşır.
Kanser hastalığı, kanser hücresi kesin olarak yok edilirse tamamen iyileşir. Faşizm ancak kapitalist sistemi de tarihe gönderecek toplum tasarımındaki kurgu yaşama geçirildiğinde bütünüyle yok olur.
- Yücel Sayman'ın eşinden veda notu 17 Aralık 2021 04:40
- Taburcu olmak/tezkere bırakmak 30 Ekim 2021 23:16
- YAE atışması üzerine 17 Ekim 2021 00:14
- Gülünç bile olmayan bilinçli davranışlar 12 Eylül 2021 00:12
- Makul ve makbul olmayan dilin yakın tarih serüveni 05 Eylül 2021 00:12
- Yıllara meydan okuyan kitap 22 Ağustos 2021 00:13
- Güvenlik/Özgürlük: Son aşamalara doğru 08 Ağustos 2021 00:12
- Sınırları aşan kitlesel hareketlilik 01 Ağustos 2021 00:12
- Yansımalar 27 Haziran 2021 00:30
- Yeşiller Partisi 13 Haziran 2021 00:15
- Yetilerimi kamulaştırmışlar!.. 06 Haziran 2021 00:50
- Şaşırtabildiklerimizden misiniz?.. 09 Mayıs 2021 00:02