21 Temmuz 2020 00:31

Vatan yahut Sirte!

Libya bayrağı

Fotoğraf: Abdul-Jawad Elhusuni/Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)

Paylaş

Osmanlı’nın son dönemlerinde aydınlar (münevverler) ‘çöküş’ü durdurmaya yönelik arayışlarıyla öne çıkmışlardı. Bu aydınlardan biri olan Namık Kemal, 1872’de yazdığı ‘Vatan Yahut Silistre’ adlı tiyatro eserinde o dönem Osmanlı toprağı olan Silistre’nin (Romanya sınırında bir Bulgaristan kenti) Ruslara karşı savunulması üzerinden ‘Osmanlı vatanseverliği’ duygusunu canlandırarak Osmanlı’daki dağılmanın durdurulabileceğini savunur. Eserin ilk sahnelenişinin coşkulu bir gösteriye dönüşmesi sarayı (Padişah Abdülaziz) korkutur ve Namık Kemal’in tutuklanıp Mağusa’ya sürgüne gönderilmesine neden olur.

Namık Kemal’in ‘Osmanlı vatanseverliği’nin, tarihsel-toplumsal gelişmenin bir sonucu olan ulusal/etnik hareketlerin ve Osmanlı’daki çözülmenin önüne geçemediği biliniyor.

Namık Kemal’den 150 yıl sonra günümüz yeni Osmanlıcıları, bu kez “Vatan savunması Sirte’den başlar” diyorlar. Ancak bir farkla; Namık Kemal’de ‘vatanseverlik’ dağılmayı önleme arayışına bağlı olarak geliştirilmiş bir kavram iken, bugünün yeni Osmanlıcılarının “vatanseverliği”, 100 yıl önce kaybedilen toprakları yeniden ele geçirmenin, başka bir deyişle yayılmacı emellerin örtüsü olarak anlam kazanıyor.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, geçen hafta Financial Times’a yaptığı açıklamada, Libya’da ‘ateşkes’i ancak Libya Ulusal Ordusu’nun (Hafter güçleri) Sirte ve Cufra’dan çekilmesi halinde kabul edeceklerini söylüyor.

Çavuşoğlu, 100 yıl önce Osmanlı’nın elinden çıkmış olan Sirte’den sanki Silifke’den söz eder gibi söz ediyor. Çünkü tek adam iktidarının yayılmacı emelleri, Türkiye’yi Libya’da tehlikeli bir bölgesel savaşın taraflarından biri haline getirmiş bulunuyor. Türkiye’nin sınır komşuları Suriye ve Irak’ta “milli güvenlik”, “sınır güvenliği” vb. adı altında sürdürülen yayılmacı politika, bu kez sınırların binlerce kilometre ötesindeki Libya’da “mavi vatanı savunmak” söylemi üzerinden yürütülüyor.

Peki, tek adam iktidarı neden Sirte’de bir “vatan savunması”ndan söz ediyor?

Çünkü Sirte, Libya’nın ‘petrol hilali’ olarak adlandırılan ve petrol ihracının yüzde 60’ının yapıldığı bölgenin merkezi konumunda bulunan bir liman kenti. Dolayısıyla eğer stratejik önem taşıyan Sirte kenti Türkiye’deki iktidarın desteklediği güçlerin (Serrac’ın Ulusal Mutabakat Hükümeti) eline geçerse Libya’daki paylaşım savaşındaki dengeler de önemli oranda değişecek. Libya’nın en önemli petrol bölgeleri ve liman kentleri UMH’nin eline geçmiş olacak. Elbette bu koşullarda bir ateşkes, aslında Türkiye’nin desteklediği UMH’nin egemenliğini tanıma anlamına gelecek.

Ancak Sirte’de Çavuşoğlu’nun sözünü ettiği koşularda bir ateşkesin, Libya savaşına taraf olan ülkelerin dahil olduğu bir savaş yaşanmadan gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Bu nedenle Çavuşoğlu bir yandan ‘ateşkes’ten söz ederken öte yandan Erdoğan iktidarının desteklediği UMH, Sirte yakınlarına büyük bir bölümü Türkiye’den alınmış silahlar ve Türkiye destekli cihatçı militanlar üzerinden bir askeri yığınak yapıyor.

Tek adam iktidarı ve desteklediği UMH, Sirte ve Cufra’ya operasyon hazırlıkları yaparken karşı cephe de boş durmuyor. Libya’nın sınır komşusu olan Mısır’ın lideri Sisi, daha önce Sirte ve Cufra’ya operasyonun kendileri için ‘kırmızı çizgi’ olduğunu söylemiş ve böylesi bir operasyonun başlaması halinde kendilerine de müdahale hakkının doğacağını söylemişti. Aynı şekilde Libya savaşının taraflarından Tobruk’taki Temsilciler Meclisi’nin Başkanı Akile Salih de tıpkı Erdoğan iktidarını yardıma çağıran Serrac gibi, operasyon halinde Sisi’yi yardıma çağıracaklarını açıklamıştı.

Burada Erdoğan iktidarının ve desteklediği UMH’nin karşısındaki güçler, elbette Mısır’dan ibaret değil. Öncelikle Mısır’la birlikte BAE ve S. Arabistan da Hafter güçlerini önemli oranda destekliyor. Öte yandan Rusya için Suriye’den sonra Libya’da da etkin bir pozisyon edinmek, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki paylaşım ve egemenlik mücadelesi bakımından stratejik bir önem taşıyor-ki, Rusya’nın bugün UMH’nin operasyon hazırlığı yaptığı Sirte’de deniz ve Cufra’da hava üssü kurmak istediği biliniyor. Yine Afrika’da en etkin emperyalist güçlerden biri olan Fransa da Türkiye ve desteklediği güçlerin ilerleyişini kendi çıkarları için bir tehdit olarak görüyor.

Türkiye’nin İHA, SİHA, ağır silahlar ve binlerce militan göndermesi sonrasında UMH’nin eline geçirdiği Vatiyye hava üssüne geçtiğimiz günlerde Hafter’i destekleyen güçlerce yapılan hava saldırısı ve bu saldırıda Türkiye’nin yerleştirdiği hava savunma sistemlerinin imha edilmesi de Sirte operasyonu öncesinde Türkiye’ye verilmiş bir mesaj olarak anlam kazanıyor.

ABD ve NATO ise, özellikle son dönemlerde Rusya’nın Libya’da pozisyon edinmesini engellemek üzere Türkiye’nin hamlelerini destekleyici bir tutum takınıyor-ki, bu durum NATO ile Fransa arasında gerilime de yol açıyor.

Bu tablo, Sirte’ye operasyon konusundaki ısrarın Türkiye’yi nasıl bir savaş ve gerilimin içine sürüklediğini de açıkça ortaya koyuyor.

Daha önemlisi, savaşa dahil olan güçlere bakıldığında bile Sirte’de söz konusu olanın bir “vatan savunması” değil; Türkiye’deki iktidarın da bir parçası olduğu emperyalistler ve bölge gericilikleri arasındaki bir paylaşım savaşından başka bir şey olmadığı da görülüyor.

Sonuç olarak, iktidar ve medyasının “vatan savunması Sirte’de başlar” yönlü propagandası, tekelci burjuvazinin ve onun iktidarının yayılmacı emellerinin bütün ülkenin/milletin çıkarına bir politikaymış gibi gösterilmesinin bir aracı olarak kullanılıyor.

Öte yandan dış politikadaki bu yayılmacı, savaş kışkırtıcısı ve milliyetçi politika, ülke içinde inşa edilmek istenen faşist rejimin harcına dönüştürülüyor.

Öyleyse bugün kimi muhalefet partilerinin yaptığı gibi; iktidarın dış politikadaki bu gerici, saldırgan, yayılmacı hamlelerine seyirci/sessiz kalınarak içerideki faşist rejim inşasını durdurmak olanaklı görünmüyor!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa