23 Temmuz 2020

Gaspçı politika ve savaşan şahin!

Arşiv | Fotoğraf: DHA

Gasp sözcüğü ve gaspetmek fiili, başkalarına ait bir hakkın, ürün  ya da mülkün kuvvet ve hile ile ele geçirilmesi anlamında kullanılır.  Gaspçılığın bireyler arası ilişkilerde yaşanan biçimlerini bir yana bıraktığımızda, bütün sermaye devletlerinin yönettikleri ülke halklarına karşı gasp politikası uygulamakla kalmayıp, güçleri oranında alan, olanak ve kaynak gaspına soyunduklarını görürüz. Gasp bir emperyal dayatma, emperyal politikadır. İşgaldir, zaptetmektir; kültürü-yaşamı-maddi ve manevi birikimi yağmadır. Afganistan’da, Irak, Suriye ve Libya’da yaşananlar açık örneklerdir. Yağmacı kuvvetler bu ülkeleri çatışma ve savaş sahasına çevirip on yıllar boyu bu koşullarda tutarak hem bu ülkelerin halklarını kırımdan geçirip varlıklarını yok ettiler hem de her biri kendi ülkelerinin halklarını düşünce ve davranışlarıyla esir aldılar. Kargaşa ve yıkım kuvvetleri, bu ülkelere “barış getirme”; bu ülkeleri “huzura kavuşturma” yalanıyla hâla oralardalar!

Savaş uçakları, uçak gemileri, tanklar, obüs topları, insanlı-insansız hava araçları, binlerce, kiminde on binlerce asker dış güç-müdahale kuvveti ve işgalci olarak hâla bu ülkelerde bulunuyor. Petrol sahaları, ateş sahası! Yenileri sırada beklemiyor, sıraya konuyor!  İran’da birbiri ardına tesisler patlıyor ya da vuruluyor. Tehdit açıklamaları İsrail ve ABD’yi işaret ediyor. Türkiye’yi yönetenler, Libya’ya asker çıkardılar. Akdeniz ve Karadeniz’de savaş gemileri eşliğinde rezerv petrol arama “gösterisi”, uluslararası bir dalaşın işaret fişeklerini birbiri ardına fırlatmış oldu. Alman devleti gibi, diş göstermeden iş yapmayı öne alan bir devletin bakanı dahi, baş vurulan politikayı uluslararası provokasyon olarak niteledi. Erdoğan yönetimi ise, içeride muhaliflere karşı sürdürdüğü baskı, tehdit, yasak ve saldırıları da örtmek üzere, dikkatleri Akdeniz’e, Libya’ya, AB ülkeleriyle “sürtüşme”ye; “dişime göre” diye aşağıladığı Yunanistan ile gerginleşen ilişkilere çekmeyi, “büyük güç olma”nın göstergesi olarak reklam etmeyi sürdürüyor.

Medyadaki sermaye şarlatanlarının “savaşan şahin!” diye ağzı açık-salya sümük övündükleri bu durum, ülke ve bölge halklarının bugününü ve geleceğini yeni ve daha yıkıcı savaşlara sürüklemeye adaydır.

İktidar sözcüleri, “inşâllah savaş gemimiz de olacak, milli uçağımız da...” diye açıklamalar yaptığında, açıklamaları, bölgemizdeki dış alanlara yönelik kışkırtma ve fiili müdahaleler izledikçe “gururlanan”lar,  Fransızları aşağılayıp Mısır sultanlarına meydan okumaların dozu yükseldikçe, gazete köşeleri ve televizyon ekranlarından “şahin”leşenler, ülkenin işçi ve emekçilerine, el birliğiyle pusu kurmakta, gasp politikasının kapsamını genişletmektedirler. Abartılı ve uyduruk anketleri bir tarafa bıraksak bile işsizliğin katlanarak arttığı, yoksulluğun daha geniş kesimlerin sorunu haline geldiği, kredi borçlandırmalarıyla daha fazla sayıda insanın aile bireyleriyle birlikte rehin tutulduğu bir ülkede, Osmanlı payitahtından “aleme çalım atma!” seanslarıyla gerçekleştirilmek istenen ilizyon, önemli bir kitle gücünü hâla uyutabiliyorsa, bu, evet ciddi bir travmatik sorundur, ama sorunlar sorun olmaktan çıkmayıp daha da ağır biçimler alıyor. Ayasofya’da “namaza duranlar”ın kuyruğu Levent’e dek uzasa da bu durum değişmez.

Fethetmek, fetih alanlarına nüfus yerleştirerek eski yerleşikleri yerinden-yurdundan etmek bazıları için geleneksel miras özelliği gösterse de, başkaları için gasp anlamına geliyor. Ve gaspın içe yönelik hamleleri birbiri ardına neredeyse günlük noterlik onayı ile yürürlüğe girerken, dışarıya hamle atışı için barut biriktirme, işsiz, aç ve yoksul insanların sırtından temin ediliyor. Kadına yönelik cinayetleri, çocuk istismarını, işsizliği, artan yoksullaşmayı, tarım üreticilerinin sorunlarını, düşük taban fiyatlarının yol açtığı yıkımı, iktidar ipinin ve sultanlık tahtının kimin olacağına yönelik iç darbe ve komploların nedenlediği travmaları örtmek için Ayasofya’dan Libya’ya, Karadeniz’den Akdeniz’e “bayrak gösterme”lerle devam edilen yol, petrol alevlerinin içine çıkıyor. İçeride değilse de dışarıda patlama malzemesi birikiyor. Ancak dışarıyı yakmak isteyenin yakacağı ateşin içeriyi de saracağı tarihin kaydıdır.

İşçi sınıfı ve emekçiler, bölgenin emperyalist gücü olmaya soyunanların girdikleri yolun esenliğe değil felaketlere davetiye çıkardığını görmelidirler. Dünyanın emperyalist güçlerinin kendi halklarına kazandırdıkarı bir şeyin olmaması, askine halkları üzerinde barbarca kuvvet uygulamayı başarmalarının bir nedeninin de uyguladıkları yağmacı politika olması, öğretici olmalıdır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et