24 Temmuz 2020 00:06

AKP, TİHEK, YÖK ve Üniversiteler: Ayasofya Müzesi, İstanbul Sözleşmesi ve Kadın Anlayışı

Bursa'da kadınlar basın açıklaması düzenliyor

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Ayasofya Kilisesi’nin camiye dönüştürülmesi, İstanbul Sözleşmesi’nin Sami Dinlerinin (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam) babaerkil önceliklerine veya normlarına ve Türk gelenek göreneklerine uygun düşmediğinin ilan edilmesi ve YÖK arasında nasıl bir münasebet veya münasebetsizlik var?

Bu yazının iddiası şu ki, YÖK’ün anlayışı ile İstanbul Sözleşmesinin ana maddelerine şerh düşülmesini isteyen anlayış, Ayasofya Kilisesinin camiye dönüştürülmesini isteyen anlayışla aynıdır. Veya Ayasofya Kilisesinin camiye dönüştürülmesini isteyen anlayışla İstanbul Sözleşmesindeki cinsiyet tercihlerine saygı gösterilmesini ve şiddete karşı önlem alınmasını öngören yaklaşıma karşı çıkan anlayış ve mevcut YÖK anlayışı aynıdır.

Bu parçalı bir zihniyet değil dini ve patriotik geleneği, otoriter geleneği temsil eden, fetihçiliği temsil eden, kendi din ve geleneğinin ötekine üstünlüğünü savunan bütüncül bir zihniyettir. O kadar bütüncül ve toptancıdır ki, kendi normlarıyla çelişen her bir varoluş veya anlayışı yok saymanın ötesinde bundan rahatsızlık duyan ve bunları belalı, hain veya düşman sayan bir anlayıştır.

 

AYASOFYA KİMİN BAŞARISI?

 

Ana damar olarak üç anlayıştan söz edebiliriz.

İnsanın Başarısı, Müze Olması:

İnsanlığın ortak ürünü sayarsak bir mesele yok. M. Kemal bunu yapmıştı. Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi anlayışı çok doğru bir yaklaşım olmuştur. Kendini insanlığın parçası saymış, Ayasofya’yı da bu insanlık anlayışının bir parçası olarak tüm insanlığın görgü deneyimine, ortak mirasına açmıştır.

Ayasofya’dan Müslüman’a veya Türk’e ahlaki bir övünç çıkacaksa bunu ancak bir ortak-evrensel insan başarısı sayarsa, buna saygı duyduğu için çıkabilir.

Ayasofya insan mimarın yaptığı, benim türdeşim olan insanın yaptığı bir mimari yapıdır, bir sanat ve kültür eseridir, ben de insan olarak bundan övünç duyuyorum. O halde MÜZE kalması doğru bir yaklaşımdır.

Roma ve Hıristiyanların Başarısı, Kilise Olması:

Eğer insanlığın ortak mirası saymıyorsak ve dahası kendi başarımız da saymıyorsak o halde doğru olan buranın KİLİSE olarak korunması ve bu eseri yaratanlara saygı duyulmasıdır, en azından “onların”  eseri olduğunun hakkının teslim edilmesidir. Bu durumda KİLİSE olarak korunması doğru yaklaşım olacaktır.

Osmanlı ve Müslümanların Başarısı, Kilisenin Camiye Dönüştürülmesi:

Ayasofya’da Osmanlı ve Müslümanların başarısı nedir? Neyle övünülecek?

Fatih’e Osmanlı’ya dair olan övünç kaynağı fetih etmiş olmasıdır. Kılıç hakkı sayılır mı, o da çok tartışmalı, ama terimleri kıvırmaya gerek yok, kılıçla ele geçirilmiştir, fethedilmiştir. O halde burada tek üstünlük var ki, o da ele geçirilmiş olmasıdır.

Ele geçirilmesinin sembolü camiye mi dönüştürmektir, o da ayrı bir sorundur, kilise olarak kalması daha da güçlü bir ele geçirme simgesi olabilirdi, “bak sizin kilise ve kültürün üstünde biz oturuyoruz”, çok daha açıkça gösterilmiş olurdu. Bu fikre katılmamakla beraber bu mutlak bir fetih göstergesi olabilirdi.

Ayasofya’nın müzeden camiye çevrilmesinde Müslüman veya Türk’e dair fetihçilik dışında övünülecek bir konu yok.

Tam tersine farkında olmadan aslında bir başka kültürün, Roma’nın, Hıristiyanlığın mimarisi ve kültürü övülmüş olmaktadır.

 

ÜNİVERSİTELERE ÜST YAZILI DUYURU: ŞİDDET VE TACİZ DURUMUNDA HAKEME GÖTÜRÜN

 

Bunca kadın cinayeti işlenirken TİHEK tarafından üniversitelere her tür etkinliklerinde dikkate alınması hususu hatırlatılarak bir yazı gönderiliyor:

“Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, artmakta olan şiddet olgusuna dikkat çekmek, şiddetle mücadele mekanizmaların etkililiğini değerlendirmek ve çok yönlü, bütüncül politikalar belirlemek amacıyla, 15-16 Kasım 2019 tarihlerinde Ankara’da “Şiddetin Önlenmesi Çalıştayı” düzenlemiştir. (…) Sonuç bildirisi ekte sunulan dergi https://www.tihek.gov.tr/tihek-akademik-dergisi-siddetin-onlenmesi-ozel-sayisi/ adresinde yayınlanmıştır. Ekte gönderilen sonuç bildirisinin ÇALIŞMALARINIZDA VE KANUN, MEVZUAT, POLİTİKA, STRATEJİ VE PROGRAMLAR HAZIRLANIRKEN DİKKATE ALINMASI hususunu arz ederim. Süleyman ARSLAN Başkan”

Bu yazıda 2012’de çıkarılan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair kanunun değiştirilmesi (dikkate alınmaması) isteniyor. “Aile içi şiddetin önlenmesi için (…) HAKEM VE UZLAŞMACI MEKANİZMALARI geliştirilmeli (…) 6284 sayılı yasada kadın sınırlı olarak korunmakla birlikte, ERKEĞİN EVDEN UZAKLAŞTIRILMASI UYGULAMALARI ŞİDDETE KATKI SUNDUĞU VE BOŞANMALARI ARTIRDIĞI İÇİN GEREKLİ YASAL DÜZENLEMELERİN GELİŞTİRİLMESİ yanında yasaların doğru uygulanması da sağlanmalıdır.” Bu ilk değil. TİHEK 29-30 Nisan 2019 tarihinde “İnsan Hakları Bağlamında Ailenin Korunması Hakkı” sempozyumu gerçekleştirmiş, Birleşmiş Milletler 15 Mayıs “Uluslararası Aile Günü” etkinlikleri kapsamında Sonuç Bildirisinde cinsel tercihleri sapkınlıkla nitelemiş, İstanbul Sözleşmesini İslam ve Türk normlarına uygun bulmamıştı.

YÖK ve MEB de 2015’te yayınladıkları “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi”nden 2019’da vazgeçtiğini duyurmuştu.

 

AYRIMCILIK, ŞİDDET VE TACİZ TEMEL SUÇLAR MIDIR, HAKEME UZLAŞMAYA GÖTÜRÜLECEK ANLAŞMAZLIKLAR MIDIR?

 

Şiddet ve tecavüz anlaşmazlık değil temel bir suçtur, bunların uzlaşması olur mu, uzlaşması olacak konularsa şiddet ve taciz değil ancak bir anlaşmazlık sayılabilir. Oysa 6/4/2016 tarih ve 6701 sayılı kanunla kurulmuş “Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK)” yasal tanımları şu şekildedir:

d) Doğrudan ayrımcılık: Bir gerçek veya tüzel kişinin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden karşılaştırılabilir durumdakilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını bu Kanunda sayılan ayrımcılık temellerine dayanılarak engelleyen veya zorlaştıran her türlü farklı muameleyi,

e) Dolaylı ayrımcılık: Bir gerçek veya tüzel kişinin, görünüşte ayrımcı olmayan her türlü eylem, işlem ve uygulamalar sonucunda, bu Kanunda sayılan ayrımcılık temelleriyle bağlantılı olarak, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanma bakımından nesnel olarak haklılaştırılamayan dezavantajlı bir konuma sokulmasını,

j) Taciz: Psikolojik ve cinsel türleri de dâhil olmak üzere bu Kanunda sayılan temellerden birisine dayanılarak, insan onurunun çiğnenmesi amacını taşıyan veya böyle bir sonucu doğuran yıldırıcı, onur kırıcı, aşağılayıcı veya utandırıcı her türlü davranışı, (…) ifade eder.

TİHEK, Anayasa ve kendi yasasını yok sayarak ayrımcılık, şiddet ve tacizlerin hakeme veya uzlaşmaya götürülmesi yoluyla cezasız kalmasını öneriyor. Bazı üniversiteler bunu üst yazı ile duyuruyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa