Yayılmacılık hak mı?

Fotoğraf: Abdul-Jawad Elhusuni/Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)
"Kimsenin hakkına göz dikmeyen ama kendi hakkını da söke söke alan bir ülke olarak hareket etmeye devam edeceğiz." Son iki yılı değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu cümleyi her kelimenin üstüne basarak sarfediyor. Uluslararası politikada başka ülkelere müdahalede bulunan hemen hemen her ülke diğerinin hakkına saldırmadığını kendi hakkını koruduğunu söyleye geldi. Erdoğan’da aynı şeyleri söylüyor ama gerçekler bütünüyle farklı şeyler gösteriyor. Eğer bu doğru olsaydı Türkiye bugün Suriye’de, Irak’ta, Libya’da olmaz, Somali’de, Katar’da büyük üsler kurmazdı.
Demek ki bu cümlenin ikinci bölümü ilk bölümünü boşa çıkarıyor ve onu reddediyor. Çünkü bu ülkeyi yönetenlerin Suriye’de, Irak’ta, Libya’da bir hakları bulunmuyor. Hakları bulunmadığı gibi her geçen gün orada bulundukları alanları genişletmenin adımlarını atıyorlar. Peki bunların “ulusal çıkarla” bir ilgisi var mı? Bir ilgisi yok çünkü ulusal çıkar kendi toprağını, kendi ülkeni korumak, yabancıların ekonomik sömürüsünü, siyasi baskılarını kabul etmemekle ilgili bir durum.
Libya’nın petrolü üzerine hesap yapmanın, Suriye’nin zeytinini, buğdayını vb. ni ele geçirmenin, Somali’de üs kurup onu Afrika için köprü başı olarak kullanmanın ulusal değil, yayılmacılıkla, ekonomik ve siyasi avantaj elede etmekle bir ilişkisi var. Üstelik bunların yaparken Suriye örneğinde olduğu gibi o ülkenin toprakları için ilhak hesapları yapmak gibi en saldırgan yöntemlere başvurulduğu görülmektedir.
Militarizme dayanarak ilhaklara yönelmek sömürgecilik dönemlerinde yaygın olan, emperyalizm döneminde ise daha seyrak rastlanan bir durumdur. Çünkü emperyalist devletler yıkıcı savaşlara, müdahalelere girişselerde, sonrasında söz konusu ülkeyi ilhak etmek gibi yöntemler yerine genellikle kukla bir yönetim aracılığıyla ekonomik ve siyasi olarak denetleme, kendine bağlama, sömürüyü gerçekleştirme yöntemlerini uygulamaktadırlar.
Burada ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Bu eski yöntemleri bugün uygulayan iki ülke, yani Türkiye ve Rusya -Kırım’ı hatırlayın-, Çarlık Rusya’sı ve Osmanlı İmparatorluğu olarak geçmişte Lenin ve 3. Enternasyonal tarafından emperyalist ülkeler olarak nitelenen ülkelerdir. Ama onların kastetdiği ve tarif ettiği emperyalizm Lenin’in tarif ettiği modern emperyalizm değil, feodal, yarı-feodal, militarist, yayılmacı, ilhakçı bir emperyalizmdir. Yani emperyalizm nitelemesi sınırları net bir biçimde çizilerek ve daraltılarak kullanılmıştır. Çünkü bu ülkeler böyle nitelenmekle birlikte, Çarlık ve Osmanlı asıl olarak Batılı büyük emperyalistler tarafından mali ve ekonomik olarak soyulan ülkelerdir, ama tarihsel geçmişleri ve konumları onlara belirli avantajlar sunmaktadır vb.
Kısacası “kimsenin hakkına göz dikmeyen, ama kendi hakkını da söke söke alan bir ülke olma” tanımlaması bugün ülkenin uluslararası durumunu doğru bir biçimde tanımlayan bir yaklaşım olmadığı gibi, gerçek durumun üzerini örten bir işlevde görmektedir. Türkiye’yi yöneten iktidar sikletine ve gerçek durumuna bakmadan ringe çıkmakta, büyük güçlerden birine yaslanarak yayılmacı çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışmakta, uluslararası konjüntüre göre belli adımlar da atabilmekte, ama ileriye doğru attığı her adımda daha derin bir çukura gömülme gerçeği ile sürekli karşı karşıya kalmaktadır. Libya’da konuşlanılan Vatiyye üssünün bombalanması karşısında sesini çıkaramama örneğinde olduğu gibi ringe çıkanın yere serilme olasılığı, oldukça fazladır ve “ulusal çıkarlarımız gitti” diye ağlaşmanın büyük bir yalan olduğu gerçeği kabullenilmelidir.
İşsiz ve yoksul kitleleri, Libya petrolünden pay alma umuduyla avutma, diğer ülkelerin ele geçrilmeye çalışılan zenginlikleri üzerinden umut pompalayarak yönetmeye çalışmanın, yükseltilecek milliyetçi ve gerici duygulara yaslanarak egemenliğini pekiştirmeye yönelmenin bir adım sonrası ciddi çıkmazlar ve açmazlarla karşı karşıya kalmaktır. Türkiye halkı kendi yaşadığı gerçekler nedeniyle ülkenin gerçek durumunun farkına her geçen gün daha fazla varmaktadır. Kuşkusuz bu halk bu ülkenin kaderinin bir avuç maceracı yayılma heveslisi tarafından çizilmesine sessiz kalmayacaktır. Halkın kendi kaderine sahip çıkacağını, geleceğini kendi ellerine alacağını inanmak için pek çok neden bulunmaktadır.
Evrensel'i Takip Et