25 Temmuz 2020 00:13

Ayasofya, Lozan, Türkiye'nin geleceği ve CHP kurultayı

Erdoğan, Ayasofya'da kuran okurken

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun 100’üncü yılına yaklaşıyor. 24 Temmuz 1923’te Lozan Anlaşmasının imzalanmasıyla “bağımsızlığı” kabul edilmiş, 3 ay sonra 29 Ekim 1923’te ise Türkiye Cumhuriyeti ilan edilmişti.

100’üncü yıla, yani 29 Ekim 2023’e üç yıl var…

Artık tek adam yönetimine dönüşen 18 yıllık AKP iktidarı 100’üncü yılı başka bir hesapla kapatmak ya da karşılamak istiyor. Cumhuriyetin hemen tüm kazanımlarını tasfiye etme çabası içindeki AKP iktidarının adım adım yol aldığını söylemek de yanlış olmayacaktır.

Lozan Anlaşmasının imzalanmasının yıl dönümünde Mustafa Kemal’in müze olarak ilan ettiği ve 1934’ten bu yana bu statüde olan ve bir bölümü de cami olarak kullanılan, yapı sanat tarihi ve mimarisiyle önemli bir yeri olan 1500 yıllık Ayasofya ibadete açıldı. 24 Temmuz’da Erdoğan ile birlikte protokol dahilinde olan “seçkin bir Müslüman topluluk” Ayasofya’da cuma namazı kılarak açılışı yapılmış oldu. Bu açılışın cumhuriyetle bir hesaplaşma, Osmanlı’ya dönüş, hilafetin kaldırılmasından, şeriatın tartışılmasına kadar bir dizi hesabı içinde barındıran bir sürecin başlangıcı olduğunu umut eden ve Erdoğan’ın bu yönlü adımları hızla atması gerektiğini düşünenler var.

Özellikle, güç kaybeden ve giderek hem kendi içinde hem de dış etkenleriyle için için çürüyen AKP’nin bu süreci durdurmak için din ve milliyetçiliğe daha çok başvuracağı görülüyor. Bunu bir varlık nedeni olarak ele almak isteyeceğine dair derin kaygıların pek de mesnetsiz olmadığını gösteren birçok gelişmeden söz etmek de olası…

İşsizlik artarken, yokluk ve yoksulluk yaygınlaşırken, iç ve dış borç katlanırken, ülkenin kaynakları peş keş çekilirken kullanılan örtünün din ve milliyetçilik olması, dinin ve milliyetçiliğin etkisinden kutulamamış milyonlarca dindar insanın etkisiz kılınarak bu düzene bağlanarak etkisizleştirilmesi etkili silah haline getirilmek isteniyor…

Daha önce, mealen, “Sultanahmet camiini doldurmayanlar bize Ayasofya’yı aç diyorlar. Biz bu oyunlara gelmeyiz” diyen, Çamlıca’da yaptırdığı camiinin ancak kendisi katılırsa bir cemaat oluşturabilen gerçeği de orta yerdeyken, Erdoğan, Ayasofya’yı bir siyasi hesabın sonucu olarak eskiden söylenmiş tüm sözlerini unutarak camiye dönüştürdü.

AKP’nin bu kararıyla birlikte, hilafet isteyen, “bu başlangıç” diyen sesler de yükseliyor… “Artık zamanıdır” diyenler yüksek sesle konuşmaya başladılar. Abdurrahman Dilipak gibi isimlerin de hilafeti hararetle savundukları ve “Hilafeti istemeyen/savunmayanın kendisine Müslümanım diyemeyeceğini” açıkladığı günlerden geçiyoruz. Oluşturulan heyetlerle Sarayı ve Diyanet Başkanlığını ziyaret ederek bu gelişmelerin hızlandırılması çabası içine girmiş bulunuyorlar.

AKP’nin, varlığını sürdürmek için içine girdiği bu kutuplaştırmayı din ve milliyetçilik üzerinden bir kez daha derinleştirmeyi deneyerek girdiği yolun tehlikelerle dolu olduğunu belirtmek gerekiyor. İşçi ve emekçilerin, ezilen ve sömürülen halklarımızın bu tehlikeli oyuna alet olmayacaklarına güvenmek ve bunu için etkili/kapsayıcı bir mücadele gerekecek…

Elbette bu sürecin önemli aktörlerinden biri kurultaya giden CHP’dir. “Cumhuriyeti kuran parti” olarak övünen, bunu her vesile ile dile getiren bir parti olarak CHP’nin din ve milliyetçilik üzerinden yapılan politikaların karşısında “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” sloganıyla çıkması gerek… Bu aynı zamanda kuruluş süreci oldukça sorunlu olan cumhuriyeti sorgulama süreci de olur. Zira, cumhuriyet tarihi boyunca büyük acılar yaşanmıştır. Bir halklar ve inançlar coğrafyası olan ülke bir imparatorluğun çürüme, çözülme süreci içinde bir halk direncinin sonucu olarak yeniden var olabilmişse de bu süreç aynı zamanda halkların kırımına, inançların silinmesine yönelik politikaların alanı da olduğu sır değil.

Oldukça acılı bir kuruluş sürecidir yaşanmış olan…

İşgal edilmiş toprakların kazanılması süreci aynı zamanda bu toprakların kadim halklarına karşı katliamlar süreci olmuştur. İttihatçılarla başlayan ve süren katliamlar yaşandı. Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Kürtler… Hristiyanlar, Aleviler…

Dün Lozan Anlaşmasının 97’inci yılıydı. Lozan Antlaşması, savaşa girilmiş emperyalistlerle bir masaya oturmanın aşamasıdır. Türkler için önemli ve övünç vesilesi edilen bu anlaşmanın aynı zamanda Türkiye toprakları içinde yaşayan halklar, inançlar için bir inkâr ve asimilasyon süreci olduğu da gerçeğin başka bir yanıdır. Buna vurgu yapılmadan AKP ile girilen mücadelede kapsayıcı olmak, Türkiye halkları için demokratik bir Türkiye ön görmek olası değildir.

CHP kurultaya giderken bir yüzleşme sayfası açabilecek mi? 100’üncü yıl, Kürtlerin eşit yurttaşlık hakkı kazandıkları, tüm uluslardan ve inançlardan, inananı, inanmayanı ile Türkiye halklarının eşit ve özgür olduğu bir demokratik cumhuriyetin aynı zamanda geçmişle yüzleşmeyi içerdiği unutulmadan hareket edilebilecek mi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa