26 Temmuz 2020

Saatleri "geri"ye alma enstitüsü

“Her Cuma Beşiktaş’ta bayram vardı. Sinan Paşa Camisi ve bütün külliye avluya kadar öyle bir dolardı ki, namaz kılan müminlere yer kalmazdı. Sanırlardı hakikaten bayram.” Ermeni yazar Hagop Mıntzuri’nin anılarında Padişah Abdülhamid’in her Cuma dört atlı, gümüş kaplı arabasıyla namaz kılmaya gidişi böyle anlatılır. Ama öncesi de vardır; geceden yerlere taze sarı kum serpilir “Gün boyunca dip dibe ayakta duran, sadece kuru ekmekle yaşayan, on paraya helva ve yarım okka ekmek yiyerek veya yirmi paraya kızarmış ciğer, helva ve yarım okka ekmekle gün geçiren yoğun kalabalık” alandan uzaklaştırılır. Sultanın tek güvendiği kişi nam-ı diğer Yedi Sekiz Hasan Paşa okuma yazma bilmez, Arnavut ve Arap muhafız alayının askerleri bir kelime Türkçe bilmez. Esnafın çoğu okuma yazma bilmez. Erzincan’a bağlı Armıdan köyünden çocuk yaşta İstanbul’a gelen Mıntzuri Ermenice ve Türkçe’nin yanı sıra kilisede aldığı eğitim sayesinde iyi derecede Fransızca bilmektedir. Çarşı esnafının, askerlerin mektuplarını okur, cevap yazar. Kısıtlı imkanlarla Robert Kolej’de okur, burada İngilizce öğrenir. Köyüne çiftçilik ve öğretmenlik yapmak için döner, 1915’te sağlık sebebiyle kısa süreliğine geldiği İstanbul’dan geri dönemez, tüm ailesini kaybeder. Onca eğitimine rağmen iş bulamaz, devletin kapıları her daim yüzüne kapanır. Yem satarak, sonraları otellerde çalışarak geçirir tüm hayatını ve de yazarak.

Ayasofya’daki şaşaalı Cuma namazı Mıntzuri’nin tasvir ettiği manzaraya çok benzedi. Ekonomik krizle boğuşan ve boğulan halk, barikatları yıkarak Sultanahmet Meydanı’nda namaz kılmaya koştu, zira içeriye sadece davetliler alınmıştı. Bu ilk Cuma namazı Lozan Antlaşması ve II. Meşrutiyet’in resmen ilanıyla aynı güne gelmesi nedeniyle de sembolik anlam taşıyordu. Malum bu iktidar için semboller çok mühim.

II. Meşrutiyet’in ilan edildiği gün aynı zamanda Türkiye basın tarihi için de sansürün kaldırılışının yıl dönümü. Başta Halil İnalcık olmak üzere, pek çok tarihçiye göre bugünkü Türkiye’yi anlamak için II. Meşrutiyet dönemini anlamak şart. Ve yine İnalcık’a göre katı bir istibdat döneminin sona ermesinde basının ve laik eğitim kurumlarının ortaya çıkmasının çok önemli bir payı vardı. Resmi nitelik taşımayan ilk gazete Tercüman-ı Ahval’de Şinasi, Meşrutiyet’i “Bildirir haddini sultana senin kanunun” diyerek tarif ediyordu.*

Ahmet Emin Yalman anılarında, II. Meşrutiyet’in ilanının İstanbul gazetelerinin resmi tebliğ kısmında tek sütün üzerinde dört satırlık bir haber olarak çıktığından halkın ne olduğunu kavrayamadığını, Abdülhamid’in jurnalcilerinden de korktuğu için tepki vermekte geciktiğini söyler. Ancak gazeteciler durumu kavramışlardır. Sirkeci Gar lokantasında toplanıp sabaha dek nöbet tutarlar ve olan bitenden habersiz sansür memurlarını kovarlar. Hüseyin Cahit Yalçın’ın yazısının başlığı “Oh!” dur.**

Kısa süren bu dönem pek çok yeni gazete ve derginin yayın hayatına katıldığı, kadınların siyaset ve yazın alanında görünürlüğünün ve gücünün arttığı, düşünsel alanın canlandığı bir dönemdir. Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset’ine referansla kurtuluş ideolojilerinden biri sayılan İslamcı hareketin de özgürleşmesini sağlamıştır. Literatürde ilk İslamcı yayın olarak Sırat-ı Müstakim'in yayına başladığı tarih 1908'dir ve o dönem çıkan diğer İslamcı yayınlar gibi Abdülhamid despotizmini eleştirmektedir. Abdülhamit’in İslamcı hareket için kahramana dönüşmesi 1940'ların ortalarında Necip Fazıl’ın Büyük Doğu idealiyle gerçekleşir. Bugün İslamcı hareket ve hatta AKP içindeki kimi ayrışmaları anlamak için de bu döneme bakmak gerekir.

Genel kanı ilk Cuma namazının 24 Temmuz’a denk getirilmesinin saltanatı kaldırarak oturulan Lozan masasının intikamı olduğu yönünde. Erdoğan’ın, daha sonraki yıllarda geri adım atmış olsa da, 2016’da sarf ettiği “Lozan’ı bize zafer diye yutturmaya çalışıyorlar” sözlerini düşününce anlamlı elbette ve hatta bir bakıma daha işlevsel. Ancak Cumhuriyet’i hazırlayan ve sonrasında yaşanan her sorunun da köklerini bulabildiğimiz II. Meşrutiyet dönemini anmanın önceki günkü şatafatlı açılışı anlamak için daha uygun olduğunu düşünüyorum. Yalman, Abdülhamid devrinin siyasi alan dışında oldukça renkli ve rahat olduğunu da söyler: “Abdülhamid’in siyaseti, kendi emniyeti hesabına İstanbulluları imtiyazlı bir zümre halinde şımartmak, avutmaktı” der.

Bugün ağırlığı giderek artan ekonomik kriz, kadınlara ve kadın haklarına açılan topyekûn savaş, cinsel kimlik ve yönelimlerin hedef gösterilmesi, Kürt seçmenlerin iradelerinin yok sayılması, azınlıkların siyaseten sessizleştirilmesi, hapisteki gazeteciler, ilan cezalarıyla yok edilmeye çalışılan, fonlarla yaşayanların alenen tehdit edildiği bir medya ortamında, sosyal medyaya sansürün Adalet Komisyonu’ndan geçtiği günde  (Erdoğan’ın Pınarhisar cezaevinden çıkış gününü de hesaba katarsak) tüm sembollerin buluştuğu “nurlu” bir güne denk getirilen böylesi bir şaşaanın tarihte örnekleri yok değil. O nedenle laikliğin tamamen ortadan kaldırılacağı, hilafetin geleceği gibi öngörüler fazlasıyla karamsar. İktidar ikonların üstünü örter gibi sorunları örtüp ortaya serilen ancak yalnızca kendi seçkinlerinin ayak basabildiği turkuaz halının konuşulmasını istiyor. Başardı mı? Sağ olsun muhalefetin de desteği ile bugün için evet. Ama yarın er geç bunun iktidarını emniyete almak ve bir grup imtiyazlı zümreyi şımartmak için yapıldığı anlaşılacak. Kendisini Müslüman olarak tanımlayan ve yıllarca bugünü beklemiş önemli bir kitle hali hazırda buruk zaten.

Gazeteciler sansürün kaldırılışını nicedir bayram olarak kutlamıyor ancak 24 Temmuz’un buraya kadar anlatılan tarihi bağlamına ve iktidarın saati ne kadar geriye kurduğuna işaret eden bir alıntıyla bitireyim. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı’nın 24 Temmuz tweet’iyle: “İletişim Başkanlığımızın kuruluş yıl dönümünün, uzun yıllardır hasretle beklediğimiz Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi’nin ibadete açılış gününe tevafuk etmesinden ötürü duyduğum derin huzur ve mutluluğu ise tarif edemem. Sağolun, varolun sayın Cumhurbaşkanım.”

*Halil İnalcık’ın 28 Mayıs 2008 tarihinde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde toplanan II. Meşrutiyet Sempozyumunda okunan açılış konuşmasından, Doğu-Batı Dergisi, II. Meşrutiyet “100.Yıl” Cilt I, Yıl:11, Sayı 45

**Ahmet Emin Yalman, Yakın tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, Cilt:1 (1888-1918) Rey Yayınları

Evrensel'i Takip Et