Salgın ve politika
Fotoğraf: DHA
Geçtiğimiz aylarda bir grup biliminsanı, Brüksel Özgür Üniversite’den Profesör Jean-Michel De Waele ve Aix-en Province Siyasal İncelemeler Enstitüsü’nden Laurent Sermet’nin koordinatörlüğünde, “Covid 19 Krizi Karşısında İktidarlar ve Toplumlar- PoSoC 19” adını verdikleri uluslararası bir ağ kurdu. Altmış farklı ülkenin ekonomi, siyaset bilimi, sosyoloji, uluslararası ilişkiler ve hukuk alanında önde gelen akademisyenlerinden oluşan ağın öncelikli hedeflerinden biri, salgının, dolayısıyla da sağlık krizinin ülkelerin siyasal ve hukuki sistemleri üzerinde yarattığı etkileri ve krizin sonuçlarını incelemek. Oluşumun bir diğer hedefi de mevcut iktidarların salgında uyguladığı kamu politikalarının karşılaştırmalı bir analizini yapmak. Karşılaştırması yapılan ülkeler, dolayısıyla da ağ, Brezilya’dan Japonya’ya, Şili’den Belçika’ya, Kanada’dan Fas’a, Amerika Birleşik Devletleri’nden Çekya’ya, Avustralya’dan Türkiye’ye, Gabon’dan Rusya’ya, İtalya’dan Kamerun’a, Madagaskar’dan Polonya’ya, Fransa’dan Hong Kong’a, Yunanistan’dan Kolombiya’ya, Burundi’den İspanya’ya, İsveç’ten Vietnam’a kadar çok geniş bir coğrafyaya uzanıyor. Ağ, Haziran ayı itibariyle bir de blog kurdu. Fransızca okuyabilenleriniz buraya bıraktığım linkten hem yazılara hem de podcast’lere ulaşabilir. Bu ağ içinde şimdiye kadar yaptığımız bilgi alışverişlerinden (iç toplantılar, webinar’lar, vs.) edindiğim bazı bilgileri ve çıkarımları sizlerle paylaşmak isterim.
Hem salgınla mücadelede alınan önlemler ve uygulanan kamu politikaları hem de salgının etkileri bakımından her ülkenin siyasal kültürüne has bazı farklılıklar söz konusu olmakla birlikte, uyguladığı politikalar ve salgının etkileri açısından pek çok ülke ortak özellikler de sergiliyor. Özellikle üç ortak nokta üzerinde durmak isterim.
İlk olarak, salgın ve turizm (ve tatil) arasındaki ilişkiden söz edebiliriz. Bu ilişki çok boyutlu. Salgın her şeyden önce turizme ve tatile nasıl bir “kutsallık” atfedildiğini ortaya koydu. Diğer yandan, virüs bazı ülkelerde turistik bölgelerden yayılmasına rağmen, ekonomik kayıpları göze alamamaktan ötürü bilgiler saklandı, hastalık buralardan diğer bölgelere yayıldı. Örneğin, Avusturya’da Korona virüs ilk defa turistik bir bölgede görüldü, ancak ekonomik nedenlerle gizlendi. Ayrıca, sınırların kapanması, iller arası seyahat kısıtlamaları, vs. nedeniyle salgından en fazla zarar gören sektör turizm sektörü oldu. Çok sayıda turizm emekçisi işsiz kaldı. Turizmin ekonomilerindeki payı yüksek olan ülkelerde bu önlemler doğrudan ekonomiye etki etti. Hükümet bu nedenle Türkiye ile özellikle Avrupa ülkeleri arasında sınırların açılması ve dolayısıyla turist gelmesi için mekik dokudu. Kanada’da daha Nisan ayından itibaren Quebec Eyalet yöneticileri bölge insanına turizm sözü vermeye başladı. Almanya’da, Fransa’da iktidar yurttaşlarına tatile çıkabileceklerine dair açıklamalar yaptı, vs. Kısacası, politik söylemlerde turizm başat hale geldi.
Salgınla birlikte otoriter sistemlerin de eli güçlendi. Örneğin, Federal bir parlamenter cumhuriyet olan ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında uzlaşmacı demokrasi esasına dayanan Avusturya’da Korona virüs salgını öncesinde başlayan demokrasiden ve Avrupa’dan uzaklaşma eğilimi salgınla birlikte hız kazandı. Ülkede, 2018’de ÖVP (Avusturya Halk Partisi) ile aşırı sağcı FPÖ (Avusturya Özgürlük Partisi) arasında kurulan koalisyonun politikaları göçmen ve Avrupa Birliği karşıtlığına dayanıyordu. ÖVP-FPÖ iktidarı döneminde medya ve sivil toplum üzerinde artan bir baskı söz konusuydu. Yüz tarama sistemleri gibi dijital denetleme sistemlerinin hükümet tarafından yasadışı bir biçimde kullanıldığı da biliniyordu. Bu yılın Ocak ayından beri ise Avusturya’da ÖVP-Yeşiller Partisi koalisyonu iktidarda. Ancak önceki iktidarın politikalarıyla yeni koalisyonunki süreklilik gösteriyor. Salgın ortamı bu politikaların daha da sertleşmesine hizmet etti. Karantina döneminde polis araçlarından halka “I am from Austria- Ben Avusturyalıyım” şarkısının dinletilmesi de ülkede tartışmalara yol açtı.
Son olarak, salgın koşulları toplumsal ve siyasal kutuplaşmayı keskinleştirdi, milli duyguları yükselişe geçirdi ve milliyetçiliği artırdı. Birkaç örnekle somutlaştıralım. İlk örnek Çekya’dan. Salgından önce Çeklerin büyük bir çoğunluğu her yaz Hırvatistan sahillerine tatile gidiyordu. Bu yıl çoğu Çek “bizim kendi turizmcimiz kazansın” diyerek ülkelerinde tatil yapma eğiliminde. Bu kararlarında “milli duygularının” etkili olması dikkate değer. Başka birçok ülkede olduğu gibi, ABD’de karantina önlemleri alınmasını isteyenlerle, ekonomik saiklerle kısıtlamaların kaldırılmasını talep edenler arasındaki kutuplaşma da bu konudaki bir başka örnek. Bu dönemde, Türkiye’de ve daha çok sayıda ülkede virüs dışarıdan gelen, yabancı ve kendi milletlerine dokunmayandı.
Belki pandeminin bizzat kendisi olmasa da ortaya çıkardığı ekonomik kriz, bazı ülkelerde milliyetçi muhafazakar saldırgan dili, fetih arzusunu körükledi, pervasızlaştırdı. Türkiye’de kılıçlar kuşanıldı, Ayasofya yeniden fethedildi, dünya aleme bir fetih gösterisi izlettirildi. Bu süreçte çok sayıda ülkede yeni gerilim hatları oluştu, eskileri alevlendi. Kısacası, salgın sadece iç politikada değil, dış politikada da mevcut ve yeni gerilimleri besledi.
- Umutla umutsuzluk arasında 2024 27 Aralık 2023 04:30
- Adabımuaşeret dersleri 20 Aralık 2023 04:42
- Zor zamanların dostu Tunç Soyer 13 Aralık 2023 04:57
- Bir mülksüzün konut krizi hatıratı 29 Kasım 2023 04:50
- Hukuk devletinde sona doğru 15 Kasım 2023 04:50
- Siyasetle ve siyaset için yaşayan kişiler 08 Kasım 2023 04:45
- Zordur barış akademisyeni olmak 01 Kasım 2023 04:57
- Filistin halkına destek, İsrail hükümetini protesto eylemleri 25 Ekim 2023 04:50
- Gazze'deki savaş Fransa'yı da yakar 18 Ekim 2023 04:20
- Gerçek dışı bir mekan olarak üniversiteler 04 Ekim 2023 04:57
- Göçmen karşıtlığından beslenen particiler 27 Eylül 2023 05:26
- Hakikat, özgürlükler ve otosansür 20 Eylül 2023 05:00