2 Ağustos 2020

Ulusal Sinema Hareketi, Sinematek ve aydınlar

Halit Refiğ | Fotoğraf: Wikimedia Commons

Kemal Tahir’in fikirlerinden etkilenerek Ulusal Sinema tezini kavramlaştırarak, buna uygun filmler yapmaya başlayan sinema yazarı ve yönetmen Halit Refiğ’in öncülüğünde, Metin Erksan, Atıf Yılmaz ve Lütfi Akad, Duygu Sağıroğlu gibi yönetmenlerle ‘Ulusal Sinema Hareketi oluşur. Halit Refiğ “Ulusal Sinema” kavramını ortaya atmadan önce Türk sinemasının “Halk Sineması olduğunu söyler. Bu konulardaki yazılarını “Ulusal Sinema Kavgası” adlı kitabında toplayan yönetmen Halit Refiğ, Türk sinemasının, yabancı sermaye tarafından kurulmadığı için emperyalizm sineması, milli kapitalizm tarafından kurulmadığı için burjuva sineması, devlet tarafından kurulmadığı için devlet sineması olmadığını yazar. Ona göre, Türk sineması doğrudan doğruya Türk halkının film izleme ihtiyacından doğan, sermayeye değil emeğe dayanan bir sinemadır ve bu sebeple de halk sinemasıdır.

Refiğ’e göre Türk sineması yıldız sistemi, basmakalıp konular, yabancı filmlerin etkisi gibi nedenlerle ulusallığını yitirmiştir. Ona ulusal nitelikleri kazandırabilmek için geleneksel halk sanatından Osmanlı saray sanatına, geçmişe yani ‘kültürel mirasa’ dönülmelidir.

Halit Refiğ, görüşlerini Kemal Tahir‟in Doğu-Batı çelişkisi anlayışına dayandırır. Buna göre, Türk sineması ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapılırken sinemanın endüstriyel yapısı, izleyicisi, film dili ve ele aldığı konular bakımından Batı sineması ile kıyaslama yapılarak değerlendirilemeyeceğini savunur. Çünkü Osmanlı/Türk toplumunun tarihi, ekonomisi ve kültürel biçimlenişi Batı toplumlarından farklıdır. Türk toplumunun ve insanının ulusal ve yerel değerleri, hayata bakışı, zevk ve beğenileri Batı kültüründe yetişen insanlarınkinden farklıdır. Türk sineması bir halk sanatıdır ve bu sanat Batıdan farklı olarak Türk toplum gerçeğini ve onun değerlerini yansıtır.

Halit Refiğ savunduğu ulusal sinema anlayışına uygun filmler yapmayı sürdürürken TRT için 1975’te Halit Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnu romanını ve 1983’te Kemal Tahir’in Yorgun Savaşçı romanını dizi olarak uyarlar. Böylece televizyon tarihine de ilk yerli diziyi yapan yönetmen olarak da geçer tarihe. İki dizide de ulusal sinema anlayışını belirgin bir biçimde yansıtır.

“Yorgun Savaşçı’nın yakılması Halit Refiğ sinemasında yeni bir dönemi başlatır. Sinemacılar Batı’ya yönelirken yalnızlaşan usta, psikolojik unsurların ön planda olduğu bir anlatım tarzına yönelir. 1986’da çektiği ‘Teyzem’ filminde dört duvar arasında hapsolmuş bir kadın karakteriyle insan davranışlarındaki psikolojik temeli sorgular. Teyzem psikolojik bir vakanın fantastik unsurlar eklenerek oldukça gerçekçi bir üslupta ele alan Türk sinemasındaki nadir örneklerden biridir. Refiğ’in bu dönemde psikolojik tahlillerle ön plana çıkan bir diğer filmi de Hanım’dır. (1988)” (1)

“Ulusal Sinema” tezinin ortaya çıktığı dönemde yaşananlar, konunun ayrıntılı bir şekilde tartışılmasından çok sinemacıların ve aydınların birbirleriyle kapışması şeklinde gerçekleşir. Refiğ “Halk Sineması” kavramının anonim değerlerin sineması olduğunu, “Ulusal Sinema”nın ise ulusal gerçeklere dayandığını ve ulusallık kavramının toplumsal ilişkiler içerisinde anlam kazandığını savunur.

Ulusal Sinema Hareketi senaryosunu Kemal Tahir ve Halit Refiğ’in birlikte yazdıkları ‘Haremde Dört Kadın’ filmiyle başlar, Refiğ, bu filmle, ‘Ulusal Sinema’ anlayışını teorik bir temele oturtmaya çalışır. Bu anlaşışı en iyi yansıtan filmler, Refiğ’in ‘Bir Türk’e Gönül Verdim’ (1969) ve ‘Fatma Bacı’ (1972) filmleridir. Ömer Lütfi Akad’ın ‘Kızılırmak- Karakoyun’ (1967) ve ‘Hudutların Kanunu’ (1966) filmleri de ulusal sinema anlayışının önemli    filmleridir. Metin Erksan’ın ‘Sevmek Zamanı’ (1966) , ‘Kuyu’ (1969); Duygu Sağıroğlu’nun ‘Bitmeyen Yol’ (1965), ‘Ben Öldükçe Yaşarım’ (1965), ‘Vatan ve Namık Kemal’ (1969) Atıf Yılmaz’ın ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ (1971), ‘Kozanoğlu’ (1967), ‘Köroğlu’ (1968), bu hareket içerisinde yer alan yönetmenler ve filmlerdir.” (2)

60’lı yıllarda sinema alanı önemli bir pratik ve teorik tartışma alanı olmuştur. 1964’te toplanan ve olumlu bir sonuç alınamadan, bununda ötesinde, aydınlarla sinemacıların arasında Türk Sineması üzerine derin görüş ayrılıklarının yaşanmasına neden olan Milli Sinema Şurası’ndan sonra, Orhan Kemal ve Kemal Tahir, Vedat Türkali gibi az sayıda aydın, Türk Sinemasına karşı önyargılı davranmamak gerektiğini ve onu tümüyle yok sayarak bir yere varılamayacağını savunurlar.

AYDINLAR SİNEMATEK VE TARTIŞMALAR

Sinema devlete, devletin politikalarına ve uygulamalarına muhalefet eden aydınlar ve muhalif kesimler için hep önemli bir alan oluşurmuştur. Sanat ve kitle iletişim araçları; en etkili ve yaygın olan sinema yalnızca iktidarların değil, muhalif ideolojilerin de mücadele ve kendini var etme, tanıtma aracı olarak işlev görür. Statükocu teoriler iktidarın, eleştirel kuramlar muhalefetin yol göstericiliğini yapar.

 25 Ağustos 1965’te kurulan Sinematek Derneği’nin üyeleri arasında olan bazı sinemacı ve aydınlar şöyledir; Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Yılmaz Güney, Aliye Rona, Atıf Yılmaz, Ali Özgentürk, Selim İleri, Doğan Hızlan, Gencay Gürsoy, Yavuz Özkan, Atilla Dorsay, İlkay Demir ve Zeynep Oral…

Örneğin derneğin film gösterimlerine Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Kuzgun Acar, Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, Oğuz Atay gibi aydınların, sanatçıların katıldığını, Onat Kutlar’ın yazdıklarından öğreniyoruz.

Sinematek Derneği’nin organizasyonuyla 1966 yılında Türk sineması toplantısı düzenlenir. Bu toplantının sonucunda Duygu Sağıroğlu, Metin Erksan ve Halit Refiğ, Kemal Tahir’e daha da yakınlaşırlar. Adı geçen yönetmenlerin görüşleri şu şekilde özetlenebilir: “Türk toplumu Osmanlı’nın devamıdır. Toplumsal yapımız Batı toplumlarından farklıdır. Türk sineması Türk toplumunun ürünü olarak içerik ve biçim açısından Batı sinemasından farklıdır.”

Ulusal sinema çizgisindeki sinemacılar ve aydınlar modern ve avant-garde sanatı bireycilikle eleştirip reddederler. Sinematek çevresini de bireyci ve Batıcı olmakla eleştirirler.  

Ulusal sinema anlayışını savunan yönetmenlerle dernek çevresindeki sinema yazarlarının girdiği, “Ulusal Sinemacılar ile Sinematekçiler” arasında yaşanan tartışmanın olumsuz yanı iki tarafın karşılıklı birbirini etkileme, dönüştürme olanağının kalmamasıydı. Kimi sinema yazarı ve tarihçilerine göre tartışmanın, ayrışmanın merkezinde, yerel ya daevrensel değerleri savunuyor olmanın yarattığı ayrışma vardı. Yerel, gelenekçi hatta milliyetçi çizgiyle, modernist, evrensel değerleri savunan çevrenin mücadelesiydi bu tartışmalarda yaşananlar.

(1) Betül Durdu, Halit Refiğ ve Ulusal Sinema Kavgası

(2) (a.g.y.)

Evrensel'i Takip Et