Güller, Kürt sorununu alt-üst ediyor!
Fotoğraf: MA
Türkiye gibi tek adam iktidarının kurulmuş olmasına rağmen rejim tartışmalarının devam ettiği bir ülkede, ülkedeki belli başlı meselelere nasıl yaklaştığınız, aynı zamanda nasıl bir rejim istediğinizi de ortaya koyar.
Cumhuriyet yazarı Mehmet Ali Güller’in 23 Temmuz tarihli “Alt Kimlik-Üst Kimlik” yazısı, ülkedeki ‘ulusalcı’ çevrelerin demokratik bir rejim kurma mücadelesinin en başat konularından biri olan Kürt sorunu karşısındaki çarpık yaklaşımlarının tipik bir örneğini veriyor. Güller, yine Cumhuriyet gazetesinden Enver Aysever’e röportaj veren HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın söyledikleri (ve söylemedikleri!) üzerinden Kürt hareketini eleştirip Kürt sorunu üzerine tespitler yapıyor.
Yine belirtelim, Güller ve Kürt sorununda savunduğu çizgi ile böylesi bir tartışmaya girmek; tek adam iktidarına karşıtlığın ötesinde bu rejimin yerine neyin konulması gerektiği tartışmaları bakımından önem taşıyor.
Demirtaş’ın söz konusu röportajda “Dışarıda olsaydık ne referandumda evet çıkardı ne de Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilirdi” demesi Güller’i çok kızdırmış! “Sadece ‘evet artı boykot eşittir çözüm’ diyerek Türkiye’nin bugüne gelmesinde önemli bir viraj olan 12 Eylül 2010 referandumuna verdiği ‘dolaylı’ destek bile bu konularda ahkâm kesmemesini gerektirirdi!” diyor Güller.
12 Eylül 2010 referandumunda Diyarbakır’da ‘hayır’ oyu kullanmış ve Kürt hareketinin ‘boykot’ tutumunu eleştirmiş biri olarak söyleyelim: 2010 referandumundaki tutum, Demirtaş’ın 2015 7 Haziran seçimleri sürecinde “seni başkan yaptırmayacağız” diyerek başkanlık rejimine karşı açık tutum alan ve zaten bu nedenle iktidar tarafından cezalandırılıp cezaevine konulan bir siyasetçi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ancak bunun lafını dahi etmeden Demirtaş’ı sadece 2010 referandumu üzerinden mahkûm etmeye ve dahası nasıl ahkam kesilmesi gerektiği konusunda ders vermeye çalışmak ancak egemen/ezen ulus aydınının kibir ve şovenistliği ile açıklanabilecek bir tutumdur.
Güller’in derdinin eleştirmek değil, Kürt hareketini ve Kürtlerin ulusal demokratik mücadelesini mahkûm etmek olduğunu Demirtaş’ın söylemedikleri üzerinden yaptığı eleştiriden de anlamak mümkün. Evet, Güller, Demirtaş’ı “solculuk”, “sosyalizm” deyip ABD emperyalizmini ağzına almamakla eleştiriyor, sonra da “hem solculuk deyip hem de ABD’yle işbirliği nasıl yürütülebiliyor?” diye soruyor.
Bildiğimiz kadarıyla Demirtaş’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “sevgili dostu” Trump ile bir işbirliği bulunmuyor! Ancak anlaşıldığı kadarıyla Güller, doğrudan söylemese de Kürtlerin Suriye’de ABD ile sürdürdükleri işbirliğinden söz ediyor. Böylece cumhuriyet rejiminin kuruluşundan sonra Kürtlerin ulusal istemlerini ve bu temelde gerçekleşen kalkışmalarını mahkûm etmek ve dahası ezmek için öne sürülen tezi Güller de ısıtıp önümüze koyuyor: Kürtlerin dış güçlerin/emperyalistlerin maşası olduğu tezini.
Burada Suriye’de Kürtlerin ABD ile işbirliğinin ne zaman ve hangi koşullarda (IŞİD’in Kobanê kuşatması) ortaya çıktığını uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Yine Güller, Türkiye’deki iktidarın da aralarında yer aldığı bölge gericiliklerinin ABD ve diğer emperyalistlerin Kürt sorununu kendi çıkarları için kullanabilmelerine olanak yaratan politikalarını ‘unutmadan’ ABD ve Kürtler arasındaki işbirliğinin eleştirisini yapsaydı buna da söyleyecek sözümüz olmazdı. Çünkü bizce de kısa vadede ulusal çıkarlarına hizmet ediyor görünse de ABD gibi dünyanın ve bölgenin (Ortadoğu) en etkili emperyalist gücüyle işbirliğinin uzun vadede Kürtler ve diğer bölge halkları için yeni sorun ve açmazlara neden olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla bölgede barış ve ülkede demokrasi mücadelesini savunuyorsanız, bu mücadelenin başarısı için bileşenlerinden birine uyarı ve eleştiriler yapmanızda karşı çıkılacak bir yan bulunmuyor. Fakat Güller gibi, bu mücadelenin önemli bileşenlerinden biri olan Kürtlerin ulusal demokratik istemlerine cepheden karşı çıkar ve dahası bölge gericiliklerinin bu haklı istem ve mücadele karşısındaki gerici politikalarına tek söz etmeden “Kürtler, ABD emperyalizmi ile işbirliği yapıyor” derseniz, en hafifinden emperyalistlerin bu sorun üzerinde tepinmeye devam etmelerine hizmet ederseniz.
Daha önemlisi, böylesi bir politik tutum ve çizgi, ülke gericiliğine (tek adam iktidarına) ne kadar karşı olursa olsun, pratik olarak bu rejime karşı olan güçlerin demokratik bir temelde birleşmesini baltalayıcı, tahrip edici bir rol oynadığı için aslında tek adam iktidarınında işini kolaylaşmaktadır.
Sonuç olarak, Güller ve sözcülüğüne soyunduğu ‘ulusalcı’ çizgi, rejim tartışmalarının yapıldığı bir dönemde ülkede cumhuriyet rejimiyle yaşıt olan Kürt sorununun kaynağı olan politikaları ve bu politikaların uygulayıcılarının yerine demokratik çözümünü savunan güçleri hedefe koyarak sorunu alt-üst ediyor. Zaten Güller’in “alt kimlik-üst kimlik” konusunda söyledikleri, onun ve savunduğu politik çizginin sorunu nasıl baş aşağı tarif ettiğini de gözler önüne seriyor.
Yarın “alt kimlik-üst kimlik” tartışmasının nasıl Kürtlerin ulusal varlık ve istemlerinin reddi ve ‘ulus-devlet’ politikalarının savunusunun dayanağı haline getirilmeye çalışıldığı ile devam edeceğiz.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34