İstanbul Sözleşmesi: AKP içindeki tartışmalar neyin göstergesi?
Fotoğraf: MA
5 Ağustos’ta AKP MYK’sında İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin imzasının çekilmesi konuşulacak diye bekleniyordu. Toplantı ertelendi; gerekçe “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu hafta Ankara’da programının olmaması” olarak ifade edildi. Bir sonraki toplantı için ise net tarih verilmedi.
Bu erteleme, kadınların uzun zamandır sürdürdükleri mücadelenin bir sonucu. Ancak biliyoruz ki bu erteleme ne tartışmanın bittiği anlamına geliyor ne de mücadelenin!
Tartışma, Erdoğan’ın, “İstanbul Sözleşmesi nas değildir” sözü, “halk istiyorsa kaldıralım” diyerek kapıyı açışı, AKP Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un “İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanması hataydı” çıkışı ile başlamamıştı. Uzunca bir süredir çeşitli tarikat ve cemaat çevrelerinin, AKİT gibi yayın organlarının, A. Dilipak, Sema Maraşlı, Aile Platformu gibi marjinal sözcülerin her gün el yükselterek yürüttüğü saldırılar, AKP’nin yol vermesiyle sanki geniş bir kesimin sözüymüş gibi yansıtılmış, bunlara adeta tüm olanaklar seferber edilmişti. İktidar sözcüleri bu sözleriyle bu saldırıların “bir karşılığının olabileceği”, “tarikat ve cemaatlerin isteklerinin yerine getirilebileceği” yönünde sinyal çakıp, durumu somutlaştırdı, saldırıların düzeyi de değişmiş oldu.
‘TAVAN’DAN ‘TABANA’ KİM NE DİYOR?
En baştan beri AKP içinde de sözleşmenin iptalinin çok iyi sonuçlar yaratmayacağına yönelik görüşlerin varlığı, çatlakların olduğu aşikardı. Konunun gündem edildiği AKP MYK’sından hangi bakanın sözleşmeyi savunduğuna, hangisinin iptalini istediğine ilişkin bilgiler “sızdı”. Sonradan, kadın hareketi cephesinde etkili ve geniş bir birliktelikle “İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmasını değil, uygulanmasını talep ediyoruz” yönünde ortak bir söz oluşup, etkili kampanyalar yürütülünce ve elbette AKP’nin tabanı olarak gördüğü dindar muhafazakâr kadınlar arasında tepki büyümeye başlayınca gazdan ayağın çekildiğine şahit olduk.
A. Dilipak’ın İstanbul Sözleşmesi’ni savunanlara “fahişe” demesi; AKP içindeki kadınlarda büyük öfke yarattı. İstanbul Sözleşmesi’ne dönük saldırılara karşı mahallelerde, işyerlerinde yaptığımız çalışmalarda AKP’ye oy verdiğini, bu tartışmalardan açıkça rahatsız olduğunu dile getiren kadınlar, “Her dönem bize hakaret ediliyor, daha önce ‘türbanınızın altında ne saklıyorsunuz’ diyenlerden hakaret görüyorduk, şimdi de ‘türbanınıza rağmen ne yapıyorsunuz’ diyenlerden laf işitiyoruz, yetti artık” sözlerini duyduk. “Kendi desteklerinin, emeklerinin yok sayıldığını, isteklerinin ne olduğunun hiç sorulmadığını, hayatlarının bu çevrelerin eline bırakılmasından rahatsız olduklarını” apaçık dile getiren, “insan yerine konmak” için bu zamana kadar bizzat AKP için çalıştığını ama “Kızlarımız bizden de daha aşağı insanlar haline getirilecekler” diyerek öfkesini ifade eden çok sayıda kadın oldu. Kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nin ne olduğundan, neden önemli olduğundan bilgi sahibi olmasalar da bu sözleşmeyle şiddetin önlenmesi yasası arasında bağ kuruyor, kadın cinayetlerini önlemediği için hükümete kızıyor, adaletsizlikten yakınıyor, yoksulluğun artmasının kadınları çaresiz bıraktığını bunun da kadınları şiddete mahkûm ettiğini anlatıyorlardı. Ve AKP’nin çocuk istismarcılarını affetme girişimleri adeta bir “turnusol kâğıdı” olarak kadınların sürekli dilindeydi.
KADEM’in, kimi AKP’li eski bakan, bakan, vekil vs.’nin İstanbul Sözleşmesi’ni destekler nitelikteki açıklamalarının da esasen “taban” olarak görülen muhafazakâr dindar kadınlar arasında biriken öfkeden kaynaklı olduğunu söylemek lazım. AKP içinden ya da yamacından sözcülük yapan kadınların bir nevi “harç” işlevi görmek için ortaya koyduğu tutumunda dikkat çekici bir şey daha var: sonuçta eğer AKP içinde karar “çekilme” yönünde olursa, buna da sahip çıkacaklar... Bu, sadece bir “emare” değil; bu zamana kadar kadınların haklarına yönelik her gasp girişiminde bu saldırıların savunulduğunu, meşru kılmak için kimin ne kadar çabaladığını biliyoruz, hafızamız tüm bu saldırı süreçlerine ilişkin tartışmalarda yazıp çizdiklerimizde saklı duruyor.
Ayrıca tıpkı KADEM’in açıklamasında olduğu gibi; İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmemesini örneğin çocuk istismarının evlilikle affı gibi korkunç bir düzenlemenin karşılığında bir “pazarlık” konusu haline getirildiğini görüyoruz. Üstelik, toplumun “yumuşak karnı” olarak görülen LGBTİ’lere yönelik ayrımcılık konusunda ise, sürekli “biz de LGBTİ oluşumlarına karşıyız, toplumsal yozlaşma yarattığını biliyoruz” mesajları veriliyor. Bu tutumla LGBTİ’lerin yaşamları pazarlık masasına sürülecek, cepte tutulan bir “kart”a indirgeniyor.
ERTELEME YETMEZ. MÜCADELEDEN GERİ DÖNÜŞ YOK!
Geniş kadın kesimlerinin bir araya gelerek oluşturduğu platformların, kampanya gruplarının yaptıkları, özellikle yoksul muhafazakâr kadınlar içinde çalışma yürüten örgütlenmelerin bu saldırılarla diğer yaşamsal haklara dönük saldırılar arasında doğrudan bir bağ kurarak yaptığı çalışmalar, memleketin somut durumunun kendiliğinden yarattığı soru işaretleri geniş bir kadın kesimi içinde sözleşmeye yönelik saldırılar konusunda tepkiyi büyüttü. İstanbul, İzmir, Ankara, Kocaeli, Bursa gibi illerde İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılara karşı hep birlikte durmak için il platformlarını aşan kampanya grupları oluştu. Pek çok ilde il kadın platformları bu tartışmalara sokakta yanıt vermek için birbiriyle eşgüdümlü bir biçimde planlamalar yaptı. Çok farklı kesimlerden, görüşlerden ve hatta sınıflardan kadının “İstanbul Sözleşmesi Uygulansın” cümlesiyle özetlenen asgari talebin etrafında oluşturduğu birliktelikler, tüm bu saldırı sürecindeki ortak paydayı gösteriyor.
AKP MYK’sının pek de inandırıcı olmayan bir gerekçeyle ertelenmesi, elbette bir başarıdır. Ancak çok iyi biliyoruz ki; ertelemeye bırakılan, gündemden düşürülmeye çalışılan her konu, bu geri adımı sağlayan örgütlülük dağılırsa, tepkiler azalırsa yeniden karşımıza getirilecek.
Geniş kadın kesimlerinin yaşadıkları pek çok sorunu birleştirerek, birini diğerine bağlayarak ortaya koyduğu “konuştuğunuz bizim hayatımız, yaşama hakkımız” sözünü görerek, “Haklarımızdan ve hayatımızdan vazgeçmiyoruz” dedik. Bu sözü sürdüreceğiz. Pek çok ilde 5 Ağustos günü sokağa çıkma kararı alan kadınlar, bu kararlılığı göstermek için birlikte yürümeye devam edecek.
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52