08 Ağustos 2020 01:00

Nasılsa herkes bu hastalığa yakalanacak!

Kovid-19 hastası yatakta ve ona serum takan bir sağlıkçı

Pandemi hastanesi | Fotoğraf: İbrahim Mase/DHA

Paylaş

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman’ın “Sağlık Bakanının Wuhan’ı İstanbul’a Diyarbakır ve bölge illeri de ikinci Wuhan olarak eklenmiştir” uyarısının üzerinden bir hafta geçti. Henüz 300 bin kişilik Ayasofya toplaşmasıyla bayram tatilindeki yığılmaların sonucunun eklenmediği vahim bir tablo bu. Birkaç hafta sonra nasıl bir durumla karşılaşacağımızdan ise neredeyse eminiz.

TTB Merkez Konseyi Başkanı birkaç gün önce verdiği demeçte ise Erzurum ve Malatya Valilerinin Sağlık Bakanlığının açıklamalarıyla çeliştiğini söyledi. Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mustafa Nemci İlhan, Kurban Bayramı’ndan sonraki on gün içinde vaka sayısındaki artışın 1500’lü rakamlara çıkabileceği endişesi taşıdığını belirtirken İyi Parti Isparta milletvekili Aylin Cesur da Ankara’daki günlük vaka sayısının şimdiden 1400’e ulaştığını belirtti.

Vaka ve ölüm sayısının artmasından devlet vatandaşı vatandaş da birbirini sorumlu tutuyor. Bu noktaya 1 Haziran’dan itibaren çok hızlı bir ‘açılma’ ile gelindi. İktidarın düğün dernek ve tatil mevsiminden ekonomiyi canlandıracak bir para dolaşımı beklentisi, önce Sağlık Bakanının televizyon ekranlarında her akşam halkı bilgilendirdiği spotların kaldırılmasını sağladı. Günlük veri tablosunda yer alan toplam yoğun bakım hasta sayısı ve toplam entübe hasta sayısının yerini, hastalarda zatürre oranı ve ağır hasta sayısı aldı. Yoğun bakım hasta sayısının dünya ortalamasının 10 katına çıktığını, Türkiye’de her 10 hastadan birinin yoğun bakım ihtiyacında olduğunu söyleyen Prof. Ahmet Saltık “Halkı bilerek ve isteyerek aldatıyorlar” demekte son derece haklıydı. 

Bu kasıtlı belirsizlik ve bilinemezlik Covid 19’u yaşatan en iyi vasat. Salgının etkisinin azaldığı, başarılı bir mücadele yürütüldüğü biçimindeki iktidar efsanesi ile ‘Korona geçti gitti, zaten yoktu’ diye başlayan, ‘Açık havada ve sıcakta virüs yaşamaz’a kadar ilerleyen şehir söylencelerinin akıl çelen etkisi ölüm ve vaka sayılarının göz göre göre artmasına yol açıyor.

Parklara tebeşirle sosyal mesafe çemberlerinin çizildiği, cami bahçelerinde aralıklı seccade alanlarının belirlendiği, bekleme noktalarında her kişinin nerede duracağının boyayla işaretlendiği, fiziksel mesafenin metre hesabına vurulduğu askeri tedbirlerin; tıka basa dolu toplu taşıma araçları, işçi servisleri, burun buruna çalışmak zorunda kalınan işletmeler gerçeği ile bozulan fiyakası, göstermelik tedbirlerin hiçbir bir etkisi olmadığını kanıtladı ama öte yandan her tür tedbire inanç yitimi de doğurdu. Çünkü devletin pandemiye karşı neler yapılması, nasıl savaşılması gerektiğine ilişkin uyulması zorunlu bir ilkeler seti yok; her şey zamana, mekana göre değişiyor; kuralsız.

Bu durumda yurttaşa abanmanın anlamı da yok. Gerçek hayat görüntüleri, hastalıktan korunmak ya da korunmamak arasındaki farkın kişisel çabaya bağlı olmadığını artık her gün kanıtlıyor.  Fakat devlet oralı değil. Pandemiyle en iyi mücadele ona yakalanmamaktır gibi özlü saptamasından, ne olursa olsun herkes bir gün bu hastalığa muhakkak yakalanacak noktasına gelme becerisini gösterebildi. Bunun sokaktaki karşılığı hastalıktan kaçış yoksa önleme de gerek olmadığı.

Bir yönergeyle, dinin efsunlu gücüne inanarak koşan insanları Ayasofya’ya toplamak ile orta sınıfları Covid 19 tehlikesi bitti diye tatil yörelerine akmaya teşvik etmek; sonra kurban, cami, cuma kitlesi ile tatil, bar, pavyon müşterisinin karşı karşıya geldiği bir minder açarak salgından ve ölümlerden kimin sorumlu olduğunu hakemsiz ve sonuçsuz bir kapışmada tayin etmeye bırakmak bu kafa ve ortam karışıklığında mümkündü zaten.

İktidar pandemiden en yüksek siyasi sonuçları sağlamayı umuyor. Ayasofya’da Diyanet İşleri Başkanının taşıdığı kılıçla sembolik bir savaş hali sahnelenmesinin ardından Ermenistan’a karşı manevra, Yunanistan’a karşı gövde gösterisi, İstanbul Sözleşmesi’yle kadınlara savaş derken dikkatleri muhayyel düşman(lar)a çevrilmeye çalışılan yurttaşlar, sonunda bildik bir düşmanla burun buruna bırakıldılar. Ne var ki Covid 19 kılıç kalkan ve ajitasyonla üstesinden gelecek bir düşman değil. Onu ancak sağlam tedbirler ve esaslı bir sağlık sistemiyle yenmek mümkün.

Sağlık konularının gidişattan endişe duyduklarını defalarca açıklayan sağlık örgütlerine bırakılması, atanmış sağlık bakanının vaka gerçeklerini iktidar nimetleri için maniple edebildiği bir düzenin işleyemez hale gelmesi için şart görünüyor. Özelleşmiş sağlık hizmetlerinin köhne tablosu salgının birinci dalgasını aşmayı başaramadı. Ayrıca sağlık konusu bilerek isteyerek halkı yanıltanlara, onun sağlığını önemsemeyenlere bırakılmayacak kadar önemli bir konu. O yüzden Covid 19 ile savaş sağlık örgütlerinin denetiminde ve şeffaf olmalı. Yoksa Ayasofya’ydı tatildi derken koronaya yakalanmayan kalmayacak.   

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa