11 Ağustos 2020 00:33

Petrol anlaşması: Bölgesel denklem ve hesapların turnusolu!

Suriye-Irak- Lübnan- İsrail haritası

Fotoğraf: Google Earth

Paylaş

Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ABD’li bir petrol şirketi ile yaptığı anlaşma bir süreden beri ABD, Kürt, Türk, Rus, Arap ve İran medyasının gündeminde yer almaya devam ediyor. Sadece yapılan tartışmalara bile bakıldığında bu anlaşmanın bölgesel denklem ve hesapların daha görünür olmasını sağladığını söyleyebiliriz.

SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi ile ABD’li Delta CrescentEnergy LLC adlı Amerikan petrol şirketi arasında imzalanan ve kamuoyuna Trump’a yakınlığı ile bilinen Cumhuriyetçi Senatör Graham tarafından duyurulan anlaşmaya göre, Fırat’ın doğusundaki petrol kaynaklarının işletilmesi için iki mobil rafineri kurulması amaçlanıyor. Suriye için hayati önem taşıyan petrol ve doğalgaz kaynaklarının büyük bölümünün Kürt özerk yönetiminin elindeki bölgelerde bulunması, bu anlaşmayı daha önemli hale getiriyor. Çünkü daha önce özerk yönetim tarafından çıkarılan ve ilkel yöntemlerle işlenen petrol büyük oranda Suriye pazarında satılıyordu. Ancak bu anlaşma artık bu transferi engellemeyi amaçlıyor ve zaten özerk yönetim ile Suriye hükümetinin yönetimindeki bölgeler arasında bu petrol transferinin büyük bölümünü gerçekleştiren Hüsam Katırcı da (Katırcı Group) ABD’nin yaptırım (Sezar yaptırımları) listesinde bulunuyor. Bu durumda burada işlenecek petrolün pazarlanması için iki seçenek kalıyor: İsrail’in Hayfa limanı ve/veya Irak Kürdistan Bölgesi üzerinden.

Rusya, İran ve Suriye yönetimi, yapılan anlaşmanın “uluslararası hukuka aykırı olduğunu” ve “Suriye’nin egemenlik haklarının ihlal edildiğini” savunuyor. Türkiye’deki Erdoğan iktidarının karşı çıkış gerekçesi ise; “terör örgütlerinin finanse edilmesi!”

Şimdi anlaşmayı yapan ve karşı çıkan tarafların hesap ve beklentilerine daha yakından bakabiliriz. 

ABD için bu anlaşma, her şeyden önce Suriye yönetimini ekonomik olarak çökertmeyi amaçlayan Sezar yaptırımlarını ağırlaştırıcı bir hamle olarak anlam kazanıyor.

Dolayısıyla Suriye yönetimini ekonomik olarak dize getirme ve İran’ın Suriye’den çıkartılması için bir baskı aracı işlevi görüyor.

Ancak ABD’nin asıl hesabı bu değil.

ABD bölgedeki (Ortadoğu) pozisyonunu korumak ve karşıt güçleri (Rusya ve İran) durdurmak için Suriye’deki Kürt özerk yönetimini Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Barzani yönetimi ile siyasi ve ekonomik olarak yan yana getirmek, bu iki gücü kendi politik ekseninde birleştirmek istiyor. 

Hatırlanırsa haziran ayında PYD’nin başını çektiği partiler (Kürt Ulusal Birliği Partileri-PYNK) ile Barzani çizgisindeki ENKS (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) arasında ABD’nin Uluslararası Koalisyondaki Danışmanı William Roebuck’ın arabuluculuğunda yönetim, savunma, güvenlik alanlarını kapsayan bir siyasi anlaşma imzalamıştı. 

İşte SDG ve ABD’li şirket arasında yapılan petrol anlaşmasını, bu siyasi anlaşmayı ekonomik olarak da garantiye alan bir hamle olarak değerlendirmek mümkün.

ABD, bölgesel denklemi lehine çevirmek için SDG ve Barzani yönetimini kendi politik ekseninde birleştirmekle birlikte PKK’nin “istikrarsızlık yaratabilecek silahlı bir güç” olmaktan çıkartılmasını ve bu denkleme Türkiye’deki iktidarın da dahil edilmesini amaçlıyor.

SDG (Kürt özerk yönetimi) bu anlaşmayı siyasi olarak “tanınma” ve ayrıca Türkiye’deki iktidarın olası müdahalelerine karşı bir güvence olarak görüyor. Ayrıca bu anlaşmanın Suriye yönetimini özerkliğe razı etmek bakımından önemli bir koz olacağını düşünüyor.

Fakat ABD’nin bölge stratejisinin ‘başarı’sı için her koşulda Türkiye’deki yönetimi kendi stratejisine kazanmaya ihtiyaç duyduğu/duyacağı ve Türkiye’yi yöneten faşizan blokun Kürt sorunu konusunda en ufak esnemeye ayak direyen tutumu hesaba katıldığında bu anlaşmanın Kürtlere bekledikleri ‘koruma’yı sağlaması kolay görünmüyor. 

Öte yandan bu anlaşmanın Suriye yönetimini özerkliğe razı etmek için bir koz olarak kullanılması hesabının ters teperek Suriye yönetiminin ipleri tamamen koparmasına yol açması ihtimalini de göz ardı etmemek gerekiyor-ki, ABD’nin istediği de bu.

Türkiye’deki Erdoğan iktidarı için Suriye’de Barzani çizgisindeki ENKS’nin etkisinin artması istenir bir durum olsa da bu sürecin PYD/SDG’yi daha meşru bir güç haline getirdiği/getireceği kaygısı ağır basıyor. Bu nedenle bu yöndeki girişimlere yüksek perdeden itiraz ediyor. Yine İktidar cephesinin ötesinde iktidara “muhalif “ulusalcı/milliyetçi çevreler de kuşkusuz bu gelişmeleri Kürtleri hedefe koyup şovenizmi kışkırtmak için bir fırsata çevirmek isteyeceklerdir.

Aynı şeyler ulusalcı-solcu Arap çevreleri için de geçerli. Mesela bu çevrelerin önemli sözcülerinden AbdulbariAtwan, Rai al Youm’da konuyla ilgili yazısında SDG’nin ABD’li şirket ile yaptığı anlaşmayı “sırta saplanan zehirli bir bıçak” olarak tanımlıyor ve “Arap-Kürt ilişkilerine olumsuz yansımaları olacağı”nı söylüyor. Ancak Kürtlerin özerklik statüsünün tanındığı bir çözüme yanaşmayan Suriye yönetimine tek söz etmeden Kürtleri böylesine hedefe koymak, en çok ABD’nin işini kolaylaştırıyor. 

Başka bir deyişle Kürtlerin ulusal-demokratik istemleri karşısında Arap ve Türk şovenizmi, emperyalistlerin bu sorunu kendi emelleri için kullanabilmesi için oldukça kullanışlı bir araç işlevi görüyor.

Bölgede ABD’nin karşısındaki en önemli güç olan Rusya’ya gelince…

Rusya, bir yandan Kürtlerle diyalogu koparmamaya ve öte yandan bu gelişmeleri Suriye yönetimini özerkliğe razı etmek için baskı aracı haline getirmeye çalışıyor. Ancak Suriye Kürtlerini ABD stratejisine bir adım daha yaklaştıran bu anlaşmanın Rusya’nın da hesaplarını bozacak sonuçlar doğurması ihtimal dışı değildir. Bu durumda bölgedeki gerilim ve çatışmaların yeniden tetiklenmesi de sürpriz olmayacaktır.

İran’daki Molla rejimi, ABD bölgedeki hamlelerinin kendisini hedefe koyduğunun farkındadır. Son petrol anlaşmasına tepkisini de bu çerçevede ortaya koymuştur. 

ABD himayesinde atılan adımlarla Rojava’daki özerk yönetimin “Apocu” çizgiden “Barzanici” çizgiye çekilmeye çalışıldığı tartışmalarının yapıldığı bir dönemde petrol anlaşması ile ilgili olarak KCK cephesinden yapılan açıklamaya da dikkat çekmek gerekiyor. KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, konuyla ilgili Sterk TV’ye “Petrol şirketi ile yapılan anlaşmanın ne çerçevede olduğunu bilmiyorum. Eğer Suriye ve Kuzey-Doğu Suriye’de yaşanan ekonomik sorunları göz önünde bulundurarak o anlaşma yapılmışsa, bunun üzerinden bir ittifak kurulmuşsa bir şey diyemeyiz. Ama öyle değilse bunun üzerinde durulması lazım” değerlendirmesini yapıyor.

Bu açıklama “Apocu” çizgiyi temsil eden çatı örgütünün gelişmelerle ilgili kaygıları/tereddütleri olduğunu ortaya koyuyor.

Burada söylenenler üzerinden genel bir toparlama yapmak gerekirse:

Birinci olarak; son anlaşma ve bağlı tartışmalar, Suriye ve Irak merkezli bölgesel gelişmelerin giderek uluslararası bir karakter kazanmasına yol açtığı Kürt sorununun, Türkiye başta bölge ülkelerinin müdahale/operasyonlarına rağmen bölgesel denklem ve hesaplar içinde önemli konumunu koruduğunu gösteriyor.

Bağlı olarak Suriye’ye Sezar yaptırımlarını uygulayan ABD için bu anlaşma, Kürtleri siyasi ve ekonomik olarak Suriye’den koparma ve onları Irak Kürtleri ile birlikte kendi politik eksenine bağlama hamlesi olarak anlam kazanıyor.

Yine her ne kadar Türkiye’deki iktidarın tehditlerine karşı “korunma” ve Suriye yönetimine karşı siyasi bir “koz” olarak görseler de Suriye Kürtleri için bu anlaşma, denge siyasetinin sonuna gelindiğini ve giderek ABD politikalarına daha fazla angaje olunduğu/olunacağı bir dönemi haber veriyor. ABD emperyalizminin bölge stratejisine bağlanmanın uzun vadede Kürtler ve diğer bölge halkları için ciddi riskler ve tehditler yarattığını/yaratacağını söylemek içinse geçmişe dönüp bakmak yeterlidir.

Ancak buna rağmen aralarında Türkiye’deki Erdoğan iktidarının da yer aldığı bölgesel gericiliklerin bu gelişmelerden doğru sonuçlar çıkardıklarına dair hiçbir emare bulunuyor. Aksine Kürtlerle eşit haklar temelinde barışçıl ilişkiler kurmak yerine bu gelişmeleri şovenizmi kışkırtıp Kürtlere saldırmanın dayanağı olarak kullanıyorlar. Böylece emperyalistlerin bu sorunu kendi çıkarları için kullanmalarına kendi elleriyle bulunmaz bir fırsat sunuyorlar.

Bu son gelişmeler kaderlerinin emperyalistler ve bölge gericilikleri tarafından belirlendiği/belirleneceği denklemleri bozmak için Kürtler başta bölgenin bütün ezilen halklarının anti-emperyalist, demokratik bir mücadele birliğine ne kadar çok ihtiyacı olduğunu da çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa