12 Ağustos 2020

Protestonun ‘ötekileri’

Protesto eylemleri genelde solla, ezilenlerle, aydınlarla özdeşleştirilir. Üstelik bu Türkiye’ye özgü bir durum da değil. Dünyanın pek çok ülkesinde böyle. O nedenle bilimsel araştırmalar da sağın, muhafazakarların, muktedirlerin vs. eylemleriyle yeterince ilgilenmiyor. Bu alanda oldukça az çalışma var. Mevcutların önemli bir bölümü de karşı devrim ve karşı protestolar üzerine. Oysa özellikle son dönemlerde, protestocu karakterde olsun ya da olmasın, bu kesimlerin gösterilerine sıklıkla rastlıyoruz ve bu eylemlerin de kendine özgü gündemleri var. Türkiye’de 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından düzenlenen ve günlerce süren demokrasi nöbetleri, yine Türkiye’de 1997 ve 1998 yıllarında başörtüsü yasağı ile sekiz yıllık kesintisiz eğitim düzenlemesine karşı düzenlenen protestolar, ABD’de pandemi kısıtlamalarını protesto eden gruplar, Almanya’da zorunlu maske takılmasını protesto eden göstericiler, Fransa’da, Almanya’da, ABD’de aşırı sağın eylemleri, Portland’da ırkçılık karşıtı protestolar sürerken aşırı sağcıların düzenlediği “gururlu erkekler” yürüyüşü, vs. Liste uzar gider.

Hatırlayacaksınız, özellikle nisan ve mayıs aylarında ABD, Almanya, Hollanda ve Brezilya’da izolasyon ve karantina uygulamalarına ve diğer kısıtlamalara karşı çok sayıda protesto gösterisi düzenlendi. ABD’de eylemlere Başkan D. Trump da destek verdi. Bunun üzerine, Cumhuriyetçi eyaletlerde başlayan eylemler Demokratların yönetimindeki eyaletlere genişledi. Bu eyaletlerde yapılan “Evde kal” çağrılarına tepki gösteren protestocuların temel talebi işlerine geri dönmekti. Böylece, Trump normale dönüş politikalarına sokaktan destek buldu. Brezilya’da da Devlet Başkanı J. Bolsonaro karantinanın kaldırılması talebiyle düzenlenen eylemlere bizzat katıldı.

Tam bu eylemler sönümleniyor derken, geçtiğimiz hafta Almanya’nın Berlin kentinde yaklaşık 20 bin kişinin katılımıyla, maske takılmasına ve “korona düzenine” karşı bir eylem düzenlendi. Eylem, eylemi düzenleyenlerin ifadesiyle, önlemlere karşı temel hakları savunmak için yapıldı. Tıpkı mayıs ayında salgın önlemlerine karşı düzenlenen eylemlerde olduğu gibi, bu eylemin de motoru aşırı sağ ve popülist sağ idi. Yanlış duymuyorsunuz, “Temel hakları savunmak için” diyorlar, “Yasaklara ve düzene karşı” diyorlar ve aşırı sağcılar! Talepler tanıdık, gruplar yabancı.

Diğer ülkelerde nasıl karşılanmıştır bilmiyorum ancak, nisan ayından itibaren salgın önlemlerine karşı düzenlenen bu protestolar, Türkiye’de çoğu da bizzat sokağın müdavimi olan kesimlerce, protestoya çok önem atfeden muhaliflerin önemli bir kısmı tarafından ya hiç dikkate alınmadı ya da dalga konusu yapıldı, küçümsendi. Oysa en nihayetinde karşı karşıya olduğumuz bir karşı çıkıştı, sağlık hakkını göz ardı etse de birtakım haklara sahip çıkmaktı. Peki, o halde neden solun önemli bir kısmı bu eylemlere eylem muamelesi yapmadı? Buna neden olan talepler miydi, yoksa talepleri dillendiren grupların toplumsal ve siyasal profili mi? Burada, salgın dönemiyle sınırlı olmayan, önemli bir soruyla karşı karşıyayız. Şayet protesto bir arayış ve bir hak ise, bu tür eylemlere nasıl bakacağız? Benimsemediğimiz, aynı düşünmediğimiz karşı çıkışları da protesto olarak kabul edecek miyiz, yoksa onlara küçümseyerek bakmaya, onlarla alay etmeye devam mı edeceğiz? Tutarlılık adına üzerinde düşünmeye değer bir mevzu.

Yazının başından beri verdiğim örneklerden de görüldüğü gibi, sokağın tek bir sahibi yok. Sokak siyaseti de siyasetin diğer biçimleri gibi güç ilişkilerini yansıtan bir alan. “Sokak kimin” sorusuna verilecek yanıt da her dönemde bu ilişkilerin yapısı üzerinden yeniden şekilleniyor. Güç ilişkileri bazen sokağı solun ve ezilenlerin yapıyor, bazen sağın, bazen de polisin. Son dönemlerde güç ilişkileri polisten ve aşırı sağdan yana. Çoğu zaman ittifak üzerinden biçimlense de sağ ve güvenlik güçleri arasındaki ilişki kimi zaman da hakimiyet mücadelesine dönüşebiliyor. Örneğin, Hollanda’da haziran sonunda düzenlenen salgın önlemleri karşıtı protestolarda eylemcilerle polis çatıştı.

Salgın ortamı pek çok şeyi tersine çevirmiş görünüyor. Bir yanda, önlemler karşısında temel hak ve özgürlüklerin korunması talebi ile sokağa çıktığını söyleyen, “düzene” karşı olan aşırı sağ, diğer yanda, devletlerinden sokağa çıkma yasağı ilan etmesini isteyen sol gruplar… Bir “Tersine Dünya” işte!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime  6 liralık ücret

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime 6 liralık ücret

Saray iktidarının “Milletimiz zenginleşecek” propagandasını yaptığı Gabar petrolünün arkasında ağır bir işçi sömürüsü var. Günde 12 saat çalışma, taşeronlaştırma, sendikasızlık, yoksulluk sınırının yarısı bile etmeyen ücretler… Öyle ki sadece 12.5 saatlik üretim tüm işçilerin ücretini karşılıyor, geri kalan patronların kasasına akıyor.

Şırnak’ta bir günde çıkarılan petrol, Batman’da çıkarılanın yüzde 87 fazlası.

Serbest piyasada ham petrolün varil fiyatı yaklaşık 75 dolar.

İşçiler iki günde çıkarılan petrol kadar ücret alsaydı aylık ücret 160 bin lira olurdu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et