12 Ağustos 2020 23:54

Sefil erkeklik hezeyanları

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Kadınlara yönelik erkek şiddeti katliam boyutuna ulaşmışken, “yüce erkekliklerinin” toplumsal yaşamdaki avantajlı/ayrıcalıklı konumunu korumaya azimli “yiğitler” ayrımcı söylemlerle ahkam kesmekten vazgeçmiyor. 

Her şeyin iyisini, doğrusunu, güzelini onlar biliyor ya. Engin(!) birikimleriyle toplumu, özellikle de kadınları aydınlatmayı kendilerine görev bellemişler!.. Hayattaki varlık sebepleri kadınlara akıl vermek, kadınlara yol göstermek… Onlar olmasaydı kadınlar ne yapardı bilinmez!..

Mesela hangi sporların kadınlara yakıştığını, hangilerinin ise kadınlara uygun olmadığını onlardan öğreniyoruz. Voleybol kadınlara çok yakışıyormuş. Buna karşılık futbol kadınlara hiç uygun değilmiş. Çünkü çok ataerkilmiş!..  Kadınların futboldan neden uzak durması gerektiğini net ve çarpıcı biçimde açıklayan bir argüman. Bundan daha ikna edici ne söylenebilir ki?

Aslında kadınlar her türlü ataerkil kurum, yapı ve organizasyonlardan uzak durmalı. Hatta en iyisi evlerinden fazla çıkmamalı. Böylece ortada sorun falan kalmaz!.. Şimdilik açıkça dile getiremeseler de formülleri belli: “Kadın yok, sorun yok”…

Basketbol da kadınlar için uygun değilmiş. Ama bunun sebebini belirtmemişler. Ona ataerkillikten başka bir gerekçe aramışlardır mutlaka ama henüz bulamadıkları anlaşılıyor. Aman canım, gerekçeye gerek var mı ki? Şu sporlar kadınlara yakışmıyor diyorlarsa elbette yakışmıyordur. Onlardan iyi mi bileceğiz?

Bütün bu düşünceler kadınların; erkeklerin koruyup kollamasına muhtaç güçsüz, zayıf, eksik, kırılgan varlıklar olduğu algısından/ön yargısından besleniyor. “Fıtratları gereği” sahip olduklarına inanılan ve her biri ciddi bir zaaf sayılan özellikler göz önüne alınarak kadınlara en fazla “yardımcı oyunculuk” layık görülüyor. Sporda en üst seviyeye çıkarak kendisini kanıtlamış kadınlar bile ayrımcılığa maruz kalmaktan kurtulamıyor. İşin en tehlikeli yanı ise küçümseme, aşağılama, dışlama ile başlayan sürecin, örneğini sık sık gördüğümüz gibi vahşete kadar gidebilmesi. Artık iyice anlaşılmış olmalı ki, ayrımcılık ile vahşet arasındaki yol, sanıldığından çok daha kısa…

Sonra pembe forma meselesi var bir de. Onun üzerine de ahkam kesmek şart… Erkek adama yakışır mı hiç pembe forma? Onca renk varken oyunculara pembe forma giydirip erkekliğe halel getirmenin anlamı ne? Bu feminen renkle erkekler düpedüz aşağılanmış oluyor...

Kadınları işin içine sokarak, futbolculara pembe forma giydirerek falan şu güzelim ataerkil futbolumuzun tadını iyice kaçırdılar yani!.. Biz sapına kadar erkek futbol istiyoruz!..

Toplumsal hayatta ayrımcılığın kendisine sunduğu konforlu mevzileri yitirmek istemeyen erkekliğin en büyük korkuları arasındadır farklı cinsel yönelimlere benzemek, benzetilmek. Pembe formaya gösterdikleri tepki bu yüzden…

Sefil eril zihniyet ürünü bu mizojinik, homofobik söylemleri, bir yandan erkek şiddetinin tam anlamıyla vahşete dönüştüğü, diğer yandan kadın ve LGBTİ hareketinin giderek güçlenip görünür hale geldiği bir zamanda en çok izlenen televizyon kanallarının birinde duyduk...

Ne cinayetler, ne de kadınların ve LGBTİ’lerin özgürlük, eşitlik mücadelesi sefil erkekliğin umurunda. Onlar, her koşulda ayrımcılığı sürdürmeye ve ayrımcılık sonucunda ortaya çıkan utanç verici kanlı tabloyu görmemeye kararlı, alabildiğine duyarsız, pervasız ve aşağılık mahlukatlar…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa