Kürt sorununda sınır ötesi çözüm arayışı ve açmazları
Fotoğraf: Google Earth
Türk ordusunun Irak Kürdistan Bölgesi’nin Soran ilçesine bağlı Sidekan bölgesinde PKK’yi hedef aldığı açıklanan hava operasyonunda Irak Sınır Muhafızlarının 2 komutanının yaşamını yitirmesi, Türkiye ve Irak arasında yeni bir krizin yaşanmasına neden oldu. Barzani yönetimine yakınlığı ile bilinen Rudaw’ın haberine göre, Irak Sınır Muhafızları komutanlarının PKK ile Irak ordu birlikleri arasında yaşanan kısa çatışmanın ardından bölgeye gittikleri ve PKK ile görüşürken Türkiye’nin operasyonuna hedef oldukları açıklandı.
Irak yönetimi, Sınır Muhafızları 2’inci Sınır Tümen Komutanı Muhammed Reşid Süleyman ile 2’inci Sınır Tümen Komutanlığına bağlı 3’üncü Birlik Komutanı Yarbay Zübeyir Hali Taceddin’ın hayatını kaybettiği operasyon sonrasında Türkiye’ye sert tepki gösterdi. Bağdat yönetimi önce Milli Savunma Bakanı Akar’ın dün (13 Ağustos) gerçekleştirmesi planlanan ziyaretinin iptal edildiğini açıkladı. Ardından Irak Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Fatih Yıldız’a “Türkiye’nin sürekli hale gelen ihlallerinin kınandığı” ve “Saldırının faillerinden hesap sorulması”nın istendiği bir nota verdi. Yine Arap Birliği de Türkiye’nin operasyonunun “Irak’ın egemenlik haklarına yönelik bir saldırı” olduğunu belirterek saldırıyı kınayan bir açıklama yayımladı.
Operasyonda Iraklı komutanların yaşamını yitirmesi sonrasında TSK’nin Irak sınırları içindeki operasyonları BM’nin de gündemine taşındı. BM Genel Sekreter Sözcüsü Dujarric, “Erbil vilayetinde yaşanan olayları endişeyle takip ettikleri ve BM Genel Sekreterinin taraflara itidal çağrısında bulunduğu” açıklamasını yaptı.
TSK, 17 Haziran’dan bu yana Irak sınırları içinde “Pençe-Kartal” adı altında bir operasyon yürütüyor ve bu operasyon kapsamında Irak sınırının 15 kilometre içinde üsler kuruyor. Irak yönetimi daha önce de bu operasyon ve kurulan askeri üsleri “Egemenlik haklarının ihlali” olarak açıklamış ve Türkiye’ye yine nota vermişti.
Erdoğan iktidarı ile iyi ilişkilerini sürdürmek istediği bilinen Kürdistan Bölgesel Yönetimi ise, Bağdat’tan farklı olarak “Türkiye ve PKK’nin çatışmalarını Kürdistan Bölgesi sınırları dışına taşımaları gerektiği” açıklamasını yaptı. Bütün Kürtlerin liderliğini yapma iddiasındaki Barzani yönetiminin açıklamaları, her şeyden önce bu iddiayı geçersiz kılıyor. Öte yandan PKK’yi var eden ve büyütenin Kürt sorunundaki çözümsüzlük olduğu, sorunu yakından takip eden herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümü yönünde tutum alıp taraf olmadan sorunun kendi sınırlarının dışına taşınmasını istemek, aslında sorundan kaçma tutumudur-ki, bu sorun çoktan Kürdistan Bölgesel Yönetiminin kaçarak kurtulabileceği bir sorun olmaktan çıkmıştır.
Irak ordusundan iki komutanın yaşamını yitirdiği son operasyon daha önce defalarca dile getirdiğimiz bir gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Türkiye’deki iktidarın kendi Kürt sorununu sınırların ötesinde operasyonlar yaparak çözme politikası, hem sorunun daha geniş alanlara yayılarak Türkiye’nin yeni muhataplarla karşı karşıya kalmasına ve hem de bölgede (Ortadoğu) paylaşım mücadelesi içinde bulunan güçlerin bu sorunu kendi çıkarları kullanmalarına zemin yaratarak çözümsüzlüğün derinleşmesine yol açıyor!
Bu bağlamda Erdoğan iktidarı cephesinden yapılan “Iraklı komutanların PKK ile ne işi vardı?” açıklamaları (Bu operasyonda PKK/KCK’nin liderlerinden Cemil Bayık’ın öldürüldüğü haberleri de aynı kapsamda gündeme getirilmiştir) daha çok iç kamuoyunu ikna etmeye yöneliktir. Çünkü PKK’nin bölgede silahlı bir güç olarak varlığı uzunca bir zamandır uluslararası bir sorun durumundadır ve bölgedeki bütün aktörler bu sorunun, Kürt sorununun uluslararası/bölgesel bir sorun haline gelmesinden bağımsız olmadığının farkındadır. Dolayısıyla Irak güçlerinin kendi sınırları içindeki bu sorun konusunda PKK ile görüşmelerinde şaşırtıcı bir taraf bulunmuyor. Dahası Türkiye’deki iktidar, bölgede egemenlik mücadelesi halinde bulunan birçok gücün/ülkenin böylesi görüşmeler yaptığını biliyor.
İlk bakışta çelişkili gibi görünse de Kürt sorununun uluslararası bir sorun haline gelmiş olması, Türkiye’nin kendi Kürt sorununun çözümünün dışarıda değil, içeride olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Öncelikle PKK, Kürt sorununun var ettiği ve bu konuda uygulanan yanlış politikaların büyüttüğü bir örgüttür. Bu gerçeği daha önce bugünkü iktidarın sözcüleri de defalarca dile getirmişlerdi. Bu bakımdan sorunun nedenlerini/varoluş koşullarını ortadan kaldırmadan sonuçlarıyla mücadele etmenin bir çözüm getirmediğini görmek için son 35 yılda olup bitene dönüp bakmak yeter. Daha on yıl önce dönemin Genel Kurmay Başkanı Başbuğ, “TSK, 26 yılda PKK’yı 5 kez bitirdi” demişti. Ancak bugün de işte Irak’a, Suriye’ye operasyon üstüne operasyon yapılıyor ama sorun ortada duruyor, üstelik bu operasyonlar “Güvenliği sağlamak” bir tarafa Türkiye’yi yeni kriz ve sorunlarla yüz yüze bırakıyor. Çünkü sorun, iktidar cephesinin tek bir ağızdan ilan ettiği gibi “terör sorunu” değil; Kürt sorunudur ve çözümü de belediyelere kayyum atayıp Kürt siyasetçilerin cezaevlerine doldurulmasından, sınır ötesine operasyonlar yapılmasından değil, Kürtlerin eşit yurttaş olarak yaşamalarını sağlayacak demokratik bir yönetim modelinin kurulmasından geçmektedir.
Bugün ülkedeki iktidarın Suriye Kürtlerini bir tehdit olarak görmesinin nedeni de kendi Kürt sorununu çözmemiş/çözememiş olması ve bu temelde Kürtlerin oradaki kazanımlarını kendi politikalarının devamı için bir tehdit olarak görmesidir. Kendi Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye için Kürtlerin Suriye ya da başka bir ülkede sahip olacakları statü bir tehdit değil, aksine barış ve güven içinde birlikte yaşamanın güvencesi olacaktır. Dolayısıyla böylesi bir çözüm aynı zamanda emperyalistlerin ya da başka güçlerin bu sorunu kendi çıkarları için kullanmasının/istismar etmesinin de önüne geçilmesini sağlayacaktır.
Burada şunu da belirtmek gerekiyor: PKK’nin İmralı Cezaevindeki Lideri Öcalan, yıllardır Kürt sorununun demokratik-barışçıl yöntemlerle müzakere edilerek çözümü konusunda rolünü oynamaya hazır olduğunu söylüyor. Sadece buradan bakıldığında bile, böylesi bir çözüm yönünde atılacak adımların aynı zamanda PKK sorununun da çözümünü beraberinde getireceği görülebilir.
Sonuç olarak Iraklı komutanların öldürülmesi ve Irak’la kriz yaşanmasına yol açan son operasyon, Kürt sorununun sınır ötesi müdahalelerle çözümü yönünde ısrarla sürdürülen politikanın çıkmaz bir yol olduğunu bir kez daha gösterdi. İktidarın kendini bu gerçeklere kapatmış olması, ülkenin geleceği konusunda kaygı duyan ve bu gidişatın değişmesini isteyen bütün siyasi çevreler için Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümünü savunmayı daha önemli hale getiriyor.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34