Araçsallaştırılan ekonomi çöker
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA
Mevcut iktidar, sebebi ne olursa olsun, hemen her şeyi araçsallaştırarak kamusal amaca hizmet etmeyen sonuçların sağlanmasında kullanmaktadır. Hukuk, medya, eğitim vb. gibi hemen tüm kurumlar kendi kuralları ile çalıştırılamamakta, siyasi gayelerle yönlendirilmektedir. Siyasi gaye dediğimizde ise karşımıza siyaset çıkmaktadır. Şöyle ki, siyaset de araçsallaştırılarak, kendinden menkul amaçlarla yüklenmiş olarak ilerletilmeye çalışılmaktadır. Ancak, devlet yapılanması kurum ve kuralarıyla çalışan bir makine gibidir. Nasıl belirli marka bir arabanın kontağını açıp, belirli şiddette gaza bastığımızda motorun devir sürati, emisyonu vs. kendi kuralına göre çalışıyorsa, devlet makinesinde de tüm kurumlar dişli çark gibi birbirine bağlı olarak çalışır ve her şeyi bir anda istenilen şekilde yönetmek olanaklı olamaz. Hal böyle olunca, kurumlar serbest çalışmadan güdümlü çalışmaya alındığında iki ciddi sorunla karşılaşılır.
Devlet kurumlarının güdümlü çalıştırılarak araçsallaştırılmasının birinci olumsuz sonucu, halk demokrasisi ya da toplumsal demokrasi uygulamalarını bir tarafa bırakalım, burjuva demokrasi kurallarının dahi işleyemez olduğu koşulla karşılaşılır. Hukuk araçsallaştırıldığında hukuk sistemi çöker, hukuka güven kalmaz ve ülkede keyfi yönetim hakim olur. Medya araçsallaştırıldığında halkın doğru bilgi kanalları tıkanır ve halkın yanlış, daha doğrusu toplumu yönlendirici yalan-yanlış bilgilenmesi yolu açılır. Eğitim araçsallaştırıldığında toplumsal beyinler dumura uğratılır ya da istendiği şekilde formatlanmaya çalışılır. Görülüyor ki, burada sayılan ve sayılmayan tüm alanların araçsallaştırılması ilgili alanlarda olduğu kadar, toplamları itibariyle tüm alanlarda çarpık yönlendirme ya da yapılandırılma sonucunda bir şekilde tanımlanmış “merkezin” istediği hedefin sağlanmasına çalışılır ve çalışılmaktadır. Böyle bir sistemde parlamento vardır, fakat işlevsizdir, daha doğrusu araçsallaştırılmıştır. Kısacası, tüm kamu kurum ve kurallarının araçsallaştırıldığı durumda tümüyle devlet yapısı araçsallaştırılmış olmaktadır. O zaman şu soru gündeme gelir, sürdürülmeye çalışılan yönetim biçimi burjuva demokrasisi kurallarına göre mi yoksa ulus devlet yapılanmalarından çok önceleri var olan feodal yapılanmalara göre mi yapılandırılmaya çalışılmaktadır? Yanıtımızın ikinci şıkka uygun olduğunu düşündüğümüzde tüm toplumu kendi istikametinde sürüklemeye çalışan başat gücün hedefinin ne olduğuna açıklık kazandırılması gerekir.
Ekonomi politikalarının araçsallaştırıldığı durumda ise, sonuçta denetlenmesi fevkalade zor ve aşılamaz olumsuz koşullarla karşılaşılır. Bunun tipik örneğini ısrarla faiz indiriminin sonuçlarında görüyoruz. Diyelim ki anlamsız yatırımlarla oluşturulan ev stoklarının eritilmesi için ya da ithalattan ihracata yönelme politikaları ile uygulanmaya geçilen negatif faiz uygulaması istenen sonucu sağlayamayacağı gibi, istenenin aksine ülkeyi çok daha güç koşullara sürükleme eğilimi taşımaktadır. Enflasyonun altında uygulanan düşük faiz tüketiciye yaramayıp, kodaman yandaş müteahhitlere yaradı. Bilindiği üzere faizler düşük tutulup ev almak isteyenlerin ev talepleri yükselince aynı anda farklı derecelerde de olsa ev fiyatları da yükseldi. Türkçede harika ifade edildiği üzere, “Ali Veli, Veli Ali” yaşandı. Kim kazandı, kim kaybetti dersek, durum ortadadır. Üstelik de, bu politikanın tam sonuçlarını da henüz almış değiliz. İpotekle ya da düşük faizle ev alma sevdasına düşenlerin yarın ödeme güçlüğüne düştüğünde neler olabileceği de bu anlamsız politikanın son perdesini oluşturacaktır.
Negatif faizin bir başka yönünü de, akıl almaz zeka unsuru olarak, devalüasyon yolu ile ihracatı pompalayıp, döviz kazancını artırmak hedefi oluşturabilir: Yoksa böyle bir çılgınlık boş hayalle yapılamaz. TL’nin değersizleşmesi ihracatı destekler ancak, ihracatın içindeki ithalat girdisinin payı nasıl etkilenir, diğer yandan ihracatla sağlanması düşünülen dövizi miktarı ile negatif faizle kaybedilen sıcak para hesabında sonuç ne kadar artı ya da eksi olur meselesi de muğlaktır. İhracat ne denli desteklenirse desteklensin dış dünyanın satın alma gücü ve isteği de formülün önemli değişkenidir. Bunlara ilaveten yükselen kur nedeniyle gelir dağılımı nasıl etkileniyor meselesi de çok farklı bir manzara oluşturmaktadır.
Kısacası, siyasi iktidar anlamsız ve toplumun geneli ile onay alınmamış karanlık projesine devlet kurum ve kurallarını heba ederek ulaşmaya çalışma hedefinden vaz geçmeli ve hiç değilse burjuva yönetim sistemine dönme basiretini göstererek, hem kendisini hem de ülkeyi daha fazla macera ve feci sonuca sürüklememelidir.
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07